Ali İsmail'in ölümü kendi kusuruymuş!

Ali İsmail Korkmaz’ın ailesinin tazminat talebiyle açtığı davada savunma yapan İçişleri Bakanlığı, Ali İsmail’in polise taş attığını iddia etti. Bakanlığın pervasızlığı bununla da kalmadı; Ali İsmail’in ölümünün kendi kusuru olduğunu söyledi.

  • Haber
  • |
  • Güncel
  • |
  • 24 Ocak 2015
  • 10:13

Ali İsmail Korkmaz cinayetine ilişkin tazminat talebiyle açılan davada İçişleri Bakanlığı skandal nitelikte bir savunma yaptı.

Radikal’den İsmail Saymaz’ın haberine göre, bakanlık, dava dosyasında bulunmadığı halde "Ali İsmail Korkmaz güvenlik güçlerine taş atmakta ve aktif olarak polise mukavemet göstermektedir" dedi ve Korkmaz'ın ölümünün "kendi söz ve eylemlerinin etkisiyle gelişen ve kişisel kusurundan" kaynaklandığını savundu.

Ardından Danıştay 10. Dairesi’nin 25 Nisan 2007 tarihli bir kararına değinildi. Kararda, “Bu durumda, ölen şahsın söz ve eylemlerinin etkisiyle gelişen ve kişisel kusurundan kaynaklanan ölüm olayında kişinin olaya katılımı, zarar ile idare arasındaki illiyet bağını kestiğinden olayda idarenin tazmin sorumluluğundan söz etmeye olanak bulunmadığı” belirtildi.

Korkmaz Ailesi’nin avukatı Özlem Şen Abay, sanıkların Kayseri 3. Ağır Ceza Mahkemesi’nde görülen davada mahkum edildiklerini hatırlattı. Ali İsmail Korkmaz’ın, iddia edildiği gibi polise taş atarken ve direnirken bir görüntüsünün olmadığını vurgulayan Abay, “Sanıkların da böyle bir iddiası yok. Sadece Ali İsmail’in öldürülme anı görüntüleri var. Bu görüntülerde de açık bir şekilde ellerinden kurtulmaya çalıştığı tespit edildi. Görüntüler, son derece savunmasız bir gencin canice öldürüldüğünü ispat ediyor. Bu ifade tümüyle dönemin başbakanının ‘Polis destan yazdı’ ve ‘Benim esnafım gerektiğinde Alperen’dir’ ifadesiyle aynı paralelliktedir” dedi. Ali İsmail Korkmaz’ın, kendi ölümüne gerekçe gösterilen herhangi bir söz ve eylemi olmadığını anlatan Abay, “söz konusu eylemde idarenin açık hizmet kusuru bulunmaktadır. Adeta, ‘Barışçıl bir gösteriye katılan bir gence polisin bu muameleyi yapma hakkı vardır’ deniyor. Bu, hukuken de vicdanen de kabul edilebilir değildir” diye konuştu.