Osmanlı sömürgeciliğinden burjuva cumhuriyete değin etnik, dinsel, mezhepsel çatışmalar bir ihtiyaç olarak egemenler tarafından hep körüklenmiş, emekçi halklar birbirlerine kırdırılmış ve egemenler ezilen katmanları kendi iktidar savaşlarına yedeklemek için ideolojik-kültürel olarak teslim almaya dönük asimilasyon politikalarını her daim kullanmıştır.
Cumhuriyet tarihi boyunca sürdürülen Alevilere dönük baskı-asimilasyon politikası ve kanlı provokasyonlar günümüzde AKP eliyle krizler ve bunalımlarla şekillenen sürecin bir ihtiyacı olarak daha da yoğunlaştırılıyor.
12 Eylül askeri faşist darbesiyle birlikte işçi ve emekçileri her türlü haktan yoksun bir şekilde, kölece çalışma ve yaşam koşullarına razı edilebilmek için dinsel-gericilik alabildiğine yaygınlaştırılmıştı. Din dersleri zorunlu hale getirilmiş, cemaatlerin örgütlenmesinin önü açılmıştı. İmam hatipler çoğaltıldı, Alevi köylerine camiler yapıldı vb. 12 Eylül’ün hazırlık sürecinde ve sonrasında devlet gerici-faşist tetikçileri eliyle Alevilere dönük pek çok kanlı provokasyon hayata geçirdi.
Aşılamaz boyuttaki krizler ve beraberinde tırmandırılan savaş politikalarıyla şekillenen son güncel süreçte AKP, kendisinden önce devraldığı mezhepçi, gerici, katliamcı mirası daha da ileriye taşıyor. Emperyalizmin yeni dönem ihtiyaçlarına kendini hasreden AKP iktidarı içeride ve dışarıda dinci-gerici çetelere olabildiğince imkan tanıyor ve alan açıyor. Kitlesel cinayet şebekesi olan IŞİD’e sınırsız destek veriyor. Emperyalizmin bölgesel planlarının uygulayıcısı olan AKP, bu yolda sorunsuzca ilerleyebilmek ve toplumsal muhalefeti bastırabilmek için IŞİD eliyle gerçekleştirilen katliamlar üzerinden büyük bir korku atmosferi yaratmış bulunuyor.
Gelinen yerde içeride ayrımcı, mezhepçi bir çizgi izleyen AKP, Alevilere dönük baskı ve zulmü arttırırken Alevileri bir kez daha hedef haline getiriyor. Özellikle Alevileri vahşi kıyımlardan geçiren cihatçı çetelere verdiği ölçüsüz destekle Alevilere dönük kanlı provokasyonların örgütlenmesine de zemin hazırlıyor.
Ortadoğu topraklarında, özelinde Kürtlere, ezilen emekçi halklara, Alevilere yönelik kanlı icraatlara başvuran IŞİD, Türkiye topraklarında da Alevileri hedef tahtasına çakmış durumda.
Bilindiği gibi Ankara katliamcılarından olan ve Antep’te kendisini patlatan IŞİD militanı Yunus Durmaz’dan edinilen dijital verilerde Türkiye genelindeki Alevi köy derneklerinin ve cemevlerinin bilgileri bulunmuştu.
Yine, 20 Ağustos tarihinde Antep’te bir kına gecesinde 56 kişinin katledildiği canlı bomba saldırısı sonrası gözaltına alınan IŞİD elemanının üzerinde Alevi derneklerinin pek çok açıdan çekilmiş fotoğrafları bulunmuş ve Alevi derneklerine yönelik bir saldırı hazırlığının olduğu saptanmıştı.
17 Ağustos tarihinde Garip Dede Dergahı'nın kapısına mermi bırakılmıştı. Yakın bir süreçte ise Ankara'nın Mamak ilçesi Akdere Mahallesi'nde Alevi ve Kürtlerin evleri tek tek işaretlenerek katliam tehditleri yinelendi, son olarak Şahkulu Pendik Şubesi’nin kapısına “cihat kazanacak” yazılamaları yapıldı.
Zemini Türk sermaye devleti tarafından oluşturulan bu saldırı ve tehditler Alevi emekçilerde duyarlılığı da beraberinde getiriyor. Dinsel gericiliğe karşı oluşan ve gittikçe biriken bu duyarlılığın örgütlenmesi de temel bir ihtiyaç olarak karşımıza çıkıyor. Özünde emekçilerin birliğini parçalayabilmek için derinleştirilen ayrımcılığın karşısına sınıfsal bakış ve örgütlenmeyi koyabilmek ise önemli bir yerde duruyor. Sermayenin toplumu etnik, dinsel ve mezhepsel açıdan bölme ve kutuplaştırma çabasına karşı ezilen mezheplerin ve ulusların duyarlılıklarını devrimci sınıf mücadelesi ekseninde örgütlemek yoluyla sınıf çelişkilerini derinleştirelim.