Doğanın tahribatıyla birlikte hızla değişen mevsimler bir çok sorunu da beraberinde getiriyor. Aynı anda hem kuraklık tehlikesi yaşanıyor, hem de mevsim normallerini aşan yağışlar insan yaşamını tehdit ediyor. Kapitalist sistemin ranta dayalı işleyişi nedeniyle, bu yağışlar emekçilerin su ihtiyacının karşılaması için değerlendirilemezken bir felakete dönüşüyor. Ancak sorunun uzmanı olarak karşımıza çıkan devlet yöneticileri ‘endişeye mahal yok’ diyor.
A planı geçti, B planı devrede, C planı hazır!
Kuraklık nedeniyle İstanbul’un barajlarından kötü haberler gelirken, Orman ve Su İşleri Bakanı Eroğlu, AKOM'da (Afet Koordinasyon Merkezi) düzenlediği basın toplantısında bu yıl İstanbul'da su sıkıntısı olmayacağını söyledi. Eroğlu, "B planı devreye girdi. Gerekirse C planını devreye sokarız" dedi. B planını devreye sokan ve “Gerekirse C planımız da var” diyen Orman ve Su İşleri Bakanı Veysel Eroğlu’nun, İstanbul barajlarındaki dip suyunu (ölü hacim suyu) da gerekirse devreye sokmaya planladığı öğrenildi. C planı olarak İstanbul’daki barajlarda ölü hacimde toplam 100 milyon metreküp su bulunduğunu kaydeden yetkililer, bu dip suyun arıtılarak İstanbul’da yaşayanlara ulaştırılabileceğini söyledi.
Eroğlu’nun A ve şu an yürürlükte olduğu söylenen B planının ne olduğunu sadece AKP biliyor olmalı. Zira emekçiler bu planlardan bihaber, sadece azalan baraj sularıyla ilgili haberleri izleyerek haklı bir kaygı içerisindeler.
Eroğlu: “İhtiyaç olursa cenab-ı Allah yağmur gönderir”
Eroğlu 21 Temmuz’da da su sıkıntısının yaşanmayacağını açıklayarak, "Allah yardım ediyor su meselemiz yok. Ne zaman ihtiyaç olursa cenab-ı Allah yağmur gönderiyor. Dolayısıyla İstanbul'da su sıkıntısı olmayacak” demişti. Eroğlu’nu yağan yağmurları vesile ederek böylesine rahat konuşturan ise tanrısal bir güç olmadığı gibi olağan bir doğa olayı da değil. Çünkü şu yakın zamanda yaşanan aşırı yağmurların, ortaya çıkan hortumların sıradan, mevsimsel sonuçlar olmadığını anlamak için uzman olmaya gerek yok. Doğal alanları, ormanları tahrip eden, su kaynaklarını kurutan, dere yataklarının, nehirlerin akışını barajlarla kesen, HES’lerle, RES’lerle, nükleer enerjiyle çevresel felaketlere zemin hazırlayanlar, tüm bunlara doğanın gösterdiği tepkiyi de Allah’tan sanıyor.
Eroğlu’nun meslek sırrı, yağmur duası!
Eroğlu’nun çok sıkıştığında işi Allaha havale etmesi yeni değil. Bu yılın başında yine susuzluk tehlikesine karşı A, B ve C planlarının olduğunu söylemişti. Bu planların ne olduğu sorulduğundaysa, devlet sırrını ifşa etmek istemeyen bir ciddiyetle, "O bizim meslek sırrımız, bunlar teknik konu. Bakın yağışlar da geliyor" demişti.
Eroğlu 20 Şubat'ta meslek sırrını şöyle açıklamıştı: “Yağmur duası, yağmur bombasından maliyetsiz. Yağmur duasını da çıkarız, hiç olmazsa onun maliyeti yok.” Eroğlu’nun söylediklerini şaka sananlar yaklaşık bir ay öncesine, 25 Ocak'a döndüğünde, Afyon’da Eroğlu’nu "Yarabbi bol rahmetini gönder, barajlarımızı doldur" diye dua ederken bulacaklardır.
Meseleye bakışları böyle sığ olanların susuzluk kapıya dayandığında nasıl bir çözüm sunacaklarını görmek için ‘ekonomik kriz’ dönemlerine bakılması yeterlidir. Böyle zamanlarda fedakarlık, tasarruf kimlerden isteniyorsa, kimlere ‘kemer sıkma’ öğütleniyorsa yine aynı şey yapılacaktır. İşçi ve emekçilere; burjuvaların golf sahalarına, lüks villalarının havuzlarına daha fazla su kalsın diye ‘şu kadar su için ve kullanın’ denilecektir. Kaldı ki Çevre ve Şehircilik Bakanlığı, “küresel ısınma ile mücadele” adıyla 30 maddelik bir önlem paketini şimdiden açıkladı bile. Sermaye sınıfı ve onun hükümeti AKP’den böylesine sorunlara farklı bir yaklaşım beklemenin, su için yağmur duasına çıkmaktan bir farkı yoktur.