Bir sonraki şaibeli seçime kadar oy avcılığına ara verildi. Şimdi icraat zamanı. Sermayenin “demir yumruğu” olan bir iktidarın icraatlarının kime hizmet edeceği ise aşikardır. Nitekim baştan sona hile/hurda/şaibe/sahtekarlıkla bezeli seçimlerin ardından yapılan ilk işlerden biri, TL’nin değerini dramatik bir şekilde aşağı çekmek oldu. Birçok temel ihtiyaç maddesi ithal edildiği için döviz kurunun hızlı yükselişi toplumun geniş emekçi kesimlerini yeni sorunlarla baş başa bıraktı.
Daha önce Tayyip Erdoğan tarafından kovulan, bir yığın hakaret, küfür ve aşağılamaya maruz bırakılan eski Hazine ve Maliye Bakanı Mehmet Şimşek, yine AKP şefi tarafından aynı göreve atandı. Londra’daki ‘faiz lobisi’ ile yakın ilişkisi olduğu söylenen Şimşek, bir “kurtarıcı” olarak pazarlandı. “Kurtarıcı” diye pazarlanan bir diğer isim ise, Amerika’dan ithal edilip Merkez Bankası Başkanlığı’na atanan Hafize Gaye Erkan’dır.
Bu “kurtarıcıların” kimleri kurtarmak için işe koyuldukları şimdiden anlaşılmış bulunuyor. İcraatlarının ilk günlerinde, zaten derin bir sefaletin içine itilmiş olan işçi ve emekçilerin sırtına yeni yükler bindirdiler. Bu icraatlarıyla faiz lobisini memnun etmeye çalışıyorlar. Yani mali sermayenin bu yamyam takımını memnun edip Türkiye’ye yatırım yapmalarını teşvik etmek için, ilk adımda milyonlarca kişinin boğazını sıkmaya başladılar.
TL’deki dramatik değer kaybı fiili bir devalüasyon olarak nitelendirilirken, bunun olumsuz etkilerinin ilk görüldüğü yerlerden biri sağlık hizmetleri oldu. Tıbbi malzeme yetersizliği, ameliyatların ertelenmesi, bazı ilaçlara ulaşılamaması, SGK’nın kimi ilaçları ödeme listesinden çıkarması gibi sorunlar daha da derinleşti. Örneğin 6 bin MS hastasının kullanmak zorunda olduğu ve muadili bulunmayan ilacın ödemesi SGK tarafından durduruldu. Hastaların atak geçirmesini ve hastalığın ilerlemesini engelleyen Ocrevus adlı ilacı bulamayan MS hastaları korku ve endişeye sürüklendi. Türkiye MS Derneği, ciddi mağduriyetlerin yaşanabileceğini belirterek sorunun bir an önce çözülmesi için çağrı yaptı. Dernek, Sağlık Bakanlığı nezdinde de girişimlerde bulundu ancak sorunun çözüleceğine dair hiçbir emare görünmüyor.
Sorun MS hastalarının mağduriyetinden ibaret değil. Türk Tabipleri Birliği (TTB) İkinci Başkanı Doç. Dr. Ali İhsan Ökten’in BirGün’den Sibel Bahçetepe’ye verdiği bilgiler, sağlık sisteminin bir çöküş riskiyle karşı karşıya olduğuna işaret ediyor:
“Kamu hastanelerinde bu sorun bir süredir sürüyor. Firmalar, Sağlık Bakanlığı ile SUT (Sağlık Uygulama Tebliği) anlaşmazlığı yaşadığı için malzeme vermek istemiyor. Bir süredir sadece acil ameliyatları yapabiliyoruz. Elektif (acil olmayan) vakaları yapamıyoruz. Bunun birçok yerde böyle olduğunu düşünüyorum. Tıbbi ve medikal malzemelerin yüzde 80-90'ını ithal ediliyor. Sağlık Bakanlığı ile firmalar anlaşamazsa bu sorun devam edecek ve kriz artacak. Ekonomik kriz artıkça bu pek çok alana da yansıyacak. Vatandaş yoksullaştıkça gıdaya ulaşımı azalacak, sağlıklı beslenme olmayınca hastalanma ve hastaneye başvurular katlanacak. Sağlık çökmüş durumdaydı. Aylar sonraya verilen randevu sorunu yaşanıyordu. Şimdi tüm bunlar süreci daha da çıkmaza götürecek.”
Rejim, toplum sağlığını sadece asgari ücreti açlık sınırının altına çekip emekçileri sağlıklı beslenme hakkından yoksun bırakarak tehdit etmiyor. Yanı sıra sağlık sistemini çöküşe sürükleyerek de bu tehdidi bir üst boyuta çıkartıyor. Bu vahim tablo, Saraylarda sefahat süren AKP-MHP şeflerinin “Türkiye Yüzyılı” dedikleri ucube sürecin başladığını gösteriyor. İşçi sınıfıyla emekçiler bu kokuşmuş rejime karşı örgütlü mücadeleyi yükseltmezse, toplum sağlığında büyük tahribatlar yaratacak icraatlarını pervasızlıkla sürdürecektir.