AKP iktidarının gelecek yatırımı “daha fazla hapishane”

Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK) geçtiğimiz günlerde, gerici-faşist AKP iktidarı döneminde açılan ve açılacak hapishanelerle ilgili bilgiler, tutuklu ve hükümlü sayısı vb. verileri kamuoyu ile paylaştı.

  • Haber
  • |
  • Güncel
  • |
  • 07 Mart 2021
  • 09:52

Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK) geçtiğimiz günlerde, gerici-faşist AKP iktidarı döneminde açılan ve açılacak hapishanelerle ilgili bilgiler, tutuklu ve hükümlü sayısı vb. verileri kamuoyu ile paylaştı. Bu verilere göre, AKP’nin iktidara geldiği 2002’den 2019’a kadar cezaevlerindeki tutuklu ve hükümlü sayısı 5 kat arttı. 2002’de 59 bin 429 olan tutuklu ve hükümlü sayısı 2019’da 291 bin 546’ya çıktı. 2015’ten 2019’a kadar hapishanelerdeki yatak kapasitesi %64 artış gösterdi. 2020 Nisan ayında infaz kanununda yapılan değişiklikle; mafya babaları, hırsızlar, katiler, tacizci ve tecavüzcüler için af çıkarıldı. 100 bin kişinin tahliye edildiği bu affa rağmen hapishanelerdeki doluluk oranı tüm zamanların en yüksek rakamlarına ulaştı. Gerici-faşist iktidar döneminde Türkiye, Rusya’dan sonra hapishanelerde en fazla mahkum bulunduran ülke konumuna geldi.

AKP iktidarı 2014’ten bu yana 178 (2014’te 14, 2015’te 18, 2016’da 38, 2017’de 12, 2018’de 15, 2019’da 26 ve 2020’de 18) hapishane yaptı. Bu yıl 39 yeni cezaevi daha açmayı planlıyor. Bu hapishanelerin yapımı için 2021 yılı bütçesinden 11 milyar 104 milyon lira ayrıldı.

Üstelik AKP iktidarının sözcüleri, pervasızlıkta sınır tanımayarak, yeni yapılacak hapishaneleri seçim zamanlarında işçi ve emekçilere “yatırım” olarak duyurdular. Kuşkusuz yeni yapılacak bu hapishaneler, AKP iktidarı için bir yatırımdır. Bu yatırım, her yerinden çürümeye yüz tutmuş, toplumsal, siyasal ve ekonomik krizin pençesinde debelenen sermaye devletinin, kendisine karşı mücadele edenleri zorbalıkla korkutmak, tutsak almak için planladığı bir “gelecek” yatırımıdır. Öyle ki hapishanelere dönük bu yatırım astronomik rakamlara ve planlamalara ulaşmışken, eğitim hakkının kullanımı için en önemli gerekliliklerden biri olan “barınma” gibi en temel ihtiyaçlara dönük çok komik bütçeler ayrılıyor. Örneğin 2018-2019 yılı arasında hapishanelerde yatak sayısı %10 artarken, öğrenci yurtlarında yatak sayısı %1,24 arttı.

TÜİK’in açıkladığı diğer bir veriye göre ise hapishanelerde tutulan insanların en büyük bölümünü “hırsızlık, gasp” gibi suçlardan sorumlu tutulanlar oluşturuyor. Hiç şaşırtıcı olmayan bir bilgi bu. Neticede, çürümeye yüz tutmuş bu rejimin insanlara sunacağı hiçbir gelecek yok. Bu çürümenin toplumsal yaşamın tüm alanlarına etkisi gün geçtikçe artıyor. Çürümenin kaynağı ortadan kaldırılmadan toplumsal yaşamdaki varlığı ve artışı da engellenemez. Elbette ki kapitalist birçok devlette olduğu gibi Türk sermaye devletinde de doğası gereği bu çürümeyi ortadan kaldıracak bir bakış ve yaklaşım bulunmuyor. Çürümenin toplumsal koşullarını kaldırmak kapitalizmin doğasına ters düşüyor. O da çözüm yerine sonuç ile ilgileniyor. Bu ilgi ise “daha fazla hapishane daha fazla hastaneye” biçiminde zuhur ediyor. Yani bir insanın sisteme göre “suç” olan bir davranışı işlemesinin nedeni olan toplumsal koşulların ortadan kaldırılması yerine, ki mevcut düzende bu mümkün değil, davranışın sonucuna sözde “müdahale” ediliyor. Üstelik kapitalist devlet bunda da sınıfsal konumuna göre davranıyor. Bireysel suç diye tanımladığı hırsızlığa ağır cezalar verirken, işçi ve emekçilerin alın terini gasp eden, hatta canını alan patronlara ödül gibi “cezalar” veriyor. Soma madeninde 301 işçinin katledilmesinin sorumlusu olan Alp Gürkan ve ailesinin yapılan yargılamalar ile beraat etmesi bunun en çarpıcı kanıtıdır.

Daha geçtiğimiz yılın nisan ayında aralarında Alaattin Çakıcı gibi faşist mafya bozuntularının, çocuk tecavüzcülerinin, kadın katillerinin olduğu 100 bin kişi “pandemi” nedeniyle serbest bırakılmıştı. İnsanca bir yaşam için mücadele eden devrimci, ilerici, muhalif on binlerce tutsak ise zindanlarda, üstelik insani olmayan en ağır koşullarda tutulmaya devam edildi/ediliyor. AKP iktidarı yeni zindanları yaparken toplumsal muhalefete yönelik saldırılarını da aynı hızla arttırıyor. Devrimcileri, ilericileri, öğrencileri, kadınları, gençleri zindanlara dolduruyor! Üstelik artık yalnızca kendi inşa ettiği zindanları da kullanmıyor. Gençleri, kadınları, haklar için mücadele eden işçi ve emekçileri “ev hapsi” ile de tutsak etmeye devam ediyor.

Kuşkusuz bu tablo, kokuşmaya yüz tutmuş bir sistemin son çırpınışlarının ifadesidir. Milyarlarca liraya binlerce hapishane inşa etmek dahi burjuva sınıf iktidarını çürümekten ve yıkılmaktan alıkoyamayacaktır.

İ. Y. Gün