Çevre ve insan sağlığı hiçe sayılıyor
Geçtiğimiz hafta temeli atılan Mersin’deki Akkuyu Nükleer Güç Santrali, tartışmaları da beraberinde getirdi. Zira, atom enerjisini kullanan nükleer enerji santralleri dünya ve insanlık için büyük riskler barındırıyor. Son olarak 2011’de Japonya’da bulunan Fukuşima Nükleer Santrali’nde yaşanan sızıntı nedeniyle binlerce insanın yaşamı tehlikeye girmişti. Yaşanan bu sızıntının ardından nükleer enerji dünyada tartışmaya açılmış, kamuoyunun baskısıyla Japonya yeni reaktörlerin inşaatını iptal etmiş, İsviçre üç yeni nükleer reaktör planını iptal ederek 2034 yılına kadar nükleer santrallerini kapatacağını açıklamıştı. Çekya ise nükleer planlarından vazgeçmiş, Almanya yedi santralini kapatmış ve 2022’ye kadar tüm nükleer santrallerini kapatacağını açıklamıştı. Fukuşima’nın ardından dünyada yapılan anketlerde ezici oranlarda nükleer karşıtı sonuçlar ortaya çıkmıştı: İtalya’da yüzde 95, Fransa ve Rusya’da yüzde 83, Japonya’da yüzde 84 vb...
Nükleer santrallerde açığa çıkan atık maddeler doğa olayları yoluyla atmosfere ve bitki örtüsüne yayılır. Buralardan insan bedenine giren radyoaktif maddeler, insan sağlığı için çok zararlıdır. Nükleer reaktörlerin çalışması sırasında atık olarak ortaya çıkan ve 250 yıl boyunca doğada kaybolmayan plütonyum üst düzeyde zehirli ve kanserojendir. Açığa çıkan bir diğer madde olan ve doğada 280 yıl ömrü bulunan stronsiyum yağış yoluyla bitkilere oradan da hayvanlara geçerek insanlara bulaşır ve lösemiye yol açar. Açığa çıkan diğer maddelerden olan sezyum ve iyod da besin yoluyla insan vücuduna ulaşır ve yetişkinlerde tiroid bezi kanserine, çocuklarda büyüme aksaklıklarına ve genetik bozukluklara neden olur. 1986 yılında meydana gelen ve Karadeniz bölgesi başta olmak üzere Türkiye’nin de etkilendiği Çernobil faciasının yarattığı sonuçlar nedeniyle binlerce insan yaşamını yitirmişti. Etkileri hâlâ devam eden bu facia nedeniyle kanser bölgede büyük bir sorundur.
Türkiye’deki ilk nükleer santral olacak olan Akkuyu Nükleer Güç Santrali, Rusya ortaklığı ile yapılıyor. Ekranlarda Almanya’ya kükreyip perde arkasından Alman kapitalistlerin gönlünü alabilmek için kılı kırk yaran, İsrail’i lanetleyip el altından milyarlarca dolarlık ticaret anlaşmaları imzalayan AKP şefleri, kürsülerde Rusya’ya da efelenirken Akkuyu topraklarını onun himayesine açtı. Rus şirketi Rosatom ile imzalanan şartların belirlendiği anlaşma ise Türkiye açısından tam bir kölelik anlaşması. Anlaşmaya göre Akkuyu santrali ömrü boyunca denetim dışına çıkarılacak ve Rus toprağı olarak addedilecek. Ayrıca ilk 15 yıl boyunca Rusya için 12.35 cent üretim geliri şartı koyulmuş, bu da Rusya’nın elde edeceği kârı göstermektedir. İki sermaye devleti arasındaki kirli pazarlıklar sonucu oluşturulan projenin ve imzalanan anlaşmanın toplum ve doğa için doğurabileceği sonuçlar ise korkutucu.
Akkuyu’daki nükleer reaktör WWER 1200 modeli, daha önce hiçbir nükleer santralde denenmedi ve daha yüksek oranda radyoaktivite içeriyor. Oluşan nükleer atıkların nasıl saklanacağı/imha edileceği anlaşmada belirtilmezken atık nükleer yakıt çubuklarının reaktör çevresindeki havuzlarda saklanması halinde bile en az 100 yıl geçse de canlılar için tehlike arz etmeye devam edeceği ifade ediliyor. Ayrıca Akdeniz’e doğrudan kıyısı olan Mersin’deki nükleer santralin deniz ekosistemi için de olumsuz sonuçlar yaratacağı belirtiliyor. Zihinlerde bir tablo oluşturmak açısından örnek vermek gerekirse; Eylül 2008’de ABD’nin Kaliforniya eyaleti tarafından hazırlanan resmî rapora göre, Diablo Canyon nükleer santralinin kurulduğu okyanus kıyısında 74 kilometre uzunluk ve 3 kilometre açıklıktaki yaklaşık 225 kilometrekarelik deniz alanında yaşayan balık türlerinin yüzde 10.8’inin öldüğü belirtiliyor.
Nükleer santralde üretilecek elektriğin halkın kullanımı için değil, bu bölgede kurulacak uranyum zenginleştirme ve yakıt fabrikasyon tesislerinde kullanılacağı bilinirken, “bölge halkı için istihdam yaratacak” söyleminin de bir yalan olduğu verilerle sabit. İstihdam edilecek 10 bin kişi rakamı bir abartmayken -2000-2500 kişi kadar işgücüne ihtiyaç olduğu ifade ediliyor-, halkının yüzde 30’unun tarım ve tarıma dayalı sanayide çalışarak yaşamını kazandığı Mersin’de kurulacak bir nükleer santralin toprağa vereceği zararla binlerce kişi ekmeğinden olacak. Ayrıca aktif olan Ecemiş Fay Hattı üzerinde bulunan bölgede olası bir doğal afet durumunda oluşacak kazanın sadece Türkiye’yi değil, Doğu Avrupa’yı, Rusya’yı ve hatta Afrika’yı dahi etkileyeceği belirtiliyor.
Akkuyu Nükleer Güç Santrali’nin Türkiye’deki denetleyicisi ve düzenleyicisi Türk Atom Enerji Kurumu (TAEK). TAEK’inse nükleer santral inşasında ne deneyimi var ne de bu denetimi yapabilecek insan gücüne sahip. Ayrıca 2002 yılına kadar Başbakanlık’a bağlı olan TAEK, Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı’na bağlandı. TAEK’in bağımsızlıktan uzak olan yapılanması ise hem nükleer santralin inşa aşamasının hem de kritik olan süreçlerinin güvenilirliğini şaibe altında bırakıyor. Nükleer santrali inşa edecek Rus Rosatom şirketi ise Rusya Federal Savcılığı’nın soruşturması altında. Küresel Eylem Grubu’nun yaptığı açıklamaya göre şirket yolsuzlukla ve nükleer reaktörler için âdi malzeme satmakla suçlanıyor. Şirketin satın alma müdürü ise, makine yapım tesisi için düşük kalitede hammadde satın almak ve geriye kalan parayı kendinde tutmakla suçlanarak tutuklandı.
İnşaat ihalesini de özellikle Cerattepe’deki doğa katliamına yol açan maden faaliyetleri ile tepki toplayan ve AKP’ye yakınlığı ile bilinen Cengiz Holding’in aldığı Akkuyu Nükleer Güç Santrali çevre ve insan sağlığı için büyük riskler barındırıyor. Kapitalist sistem içinde denetimsiz ve rant odaklı inşa edilen bu nükleer santralin topluma hiçbir faydası olmayacağı gibi, doğa ve insanlık için çok büyük zararlar yaratacağı aşikâr. Genel olarak kapitalizmde bilimin ve üretimin ne şekilde değerlendirileceğini toplumun çıkarları değil, getireceği kâr belirliyor. Nükleer enerjinin artıları üzerine yapılan yorumlarda bu nokta gözden kaçırılıyor. Kirli çıkar ve hesapları için dünyayı iki kere milyonlarca insanın ölümüne sebep olan bir küresel savaşa sürükleyenlerden, bilim dünyasında bir sıçrama olan atom enerjisinin keşfedilişini Hiroşima ve Nagazaki’de olduğu gibi kitleleri imha etmek için bombaya çevirenlerden halk yararı için bir şey beklemek safdillilik olur.