Ahlaki çöküntü!

“Ülkede kriz yok” yalanını söylemek de gelinen aşamada ahlaki çöküntünün ürünü bir yalandır. Kendileri için ek bütçelerde, maaş zammında tereddüt etmezlerken, işçiye, emekçiye ve emekliye kırıntı bile sayılmayacak miktarda zam yapıp “aynı gemideyiz” argümanını hala kullanmak da bir ahlaki çöküntü halidir.

  • Haber
  • |
  • Güncel
  • |
  • 06 Temmuz 2022
  • 19:45

Bir gün, hatta bir saat önce söylenenin 180 derece zıddını yapmak/söylemek burjuva politikasının ve politikacılarının karakteristik özelliğidir. Bunu en net ifade eden burjuva politikacısı Süleyman Demirel idi: “Dün dündür, bugün bugün.”

Bu yüzden AKP şefinin ve tekmilinin dün neredeyse katil diyerek küfrettikleri Suud Veliaht Prensi’ne yılışıkça sarılmaları mide bulandırıcı ama şaşırtıcı değil. Burjuva politikasının ve politikacının rutini bunlar. Erdoğan’a küfre varan eleştiriler yönelten Süleyman Soylu, Numan Kurtulmuş gibi politikacıların küfürden sonraki günlerde AKP’li olmaları mide bulandırsa da şaşırtmıyor. AKP’nin diğer düzen partilerinden tek farkı burjuva politikasının hakkını tam olarak vermeleridir. Şef olarak Erdoğan öne çıksa da tepeden tırnağa hepsi tipik burjuva politikacı kimliğine sahipler.

AKP, düzen muhalefetinin çapsızlığından dolayı 20 yıldır sermaye devletinin iktidar koltuğunda oturuyor. Devrimci-ilerici toplumsal muhalefetin zayıf ve düzen muhalefetinin ise çapsız olduğu bugünkü koşullar altında AKP, devletin bürokratik aygıtını ele geçirerek iktidara yerleşmiş bulunuyor.

İktidar olanakları ahlaki çöküntünün önünü açtı

“Dün dündür, bugün bugündür” sözleriyle net ifade edilen burjuva politikasının ahlakı, genel kabul gören toplumsal ahlaka göre ahlaksızlıktır.

Dün katil denen ve hesap sormaya yeltenen AKP’lilerin Suud Veliaht Prensi ile sarmaş dolaş olması toplumsal ahlaka göre ahlaksızlık olsa da burjuva politik ahlaka uygun bir davranış. Ama Gezi Direnişi’nde “camide bira içtiler” yalanını söylemek ve bunu bugün de iddia edebilmek bile burjuva politik ahlaka göre dahi ahlaki bir çöküntü halidir.

“Ülkede kriz yok” yalanını söylemek de gelinen aşamada ahlaki çöküntünün ürünü bir yalandır. Kendileri için ek bütçelerde, maaş zammında tereddüt etmezlerken, işçiye, emekçiye ve emekliye kırıntı bile sayılmayacak miktarda zam yapıp “aynı gemideyiz” argümanını hala kullanmak da bir ahlaki çöküntü halidir. Orman yangınını çıkardığı iddia edilen kişileri idam etmeyi gündeme taşıyanların orman yangınlarının soruşturulması önergesini reddetmeleri, tutarsızlık veya çelişkiden öte, ahlaki çöküntüdür.

Fetihtepe Mahallesi’ne saldırı ahlaki çöküntünün en net görüntülerinden biri

Ahlaki çöküntünün en net görüntüsü ise AKP’li Beyoğlu Belediyesi’nin Okmeydanı Fetihtepe Mahallesi’nde evlerini terk etmeyen halkın elektriğini, suyunu, doğalgazını polis zoruyla kesmektir. İnsani tüm değerlerden koparak gerçekleştirilen bu saldırının ilk günlerinde AKP’ye oy vermiş birinin düşman nitelemesinde bulunduğu Rusya için, “Rusya bile Ukrayna’nın elektriğini, suyunu, doğalgazını kesmedi ama bunlar kesiyor” demişti. Düşmanın bile yapmayacağını yapanların durumu ahlaki çöküntüden başka bir şeyle açıklanamaz.

Ne için yapılıyor bu saldırı? Rant ve talan için... Yağmacıların bile bir ahlaki sınırı bulunurken AKP’li şeflerin ahlaki sınırı yok. Fetihtepe Mahallesi halkı direnmeye devam ettiği bir durumda saldırının hangi boyutlara varacağını kestirmek güç. “Bu kadarı da olmaz” dedirtecek çok şey yaşanabilir.

“Dayanışma halkların inceliğidir”

“Seçimlerde hesabını sorarız” diyerek yağmacı/talancı belediyelerin saldırılarına sessiz kalmak asla bir çözüm olamaz. Çözüm sandıkta değil, örgütlü mücadele ve dayanışmadadır. Che’nin ifadesiyle “halkların inceliği olan dayanışma”nın yükseltilmesindedir. Derinleşen kriz, artan yoksullaşma nedeniyle dayanışma zayıf kalsa da daha çok işçi ve emekçiyi kapsayacak biçimde genişletilmelidir.

Saldırı Fetihtepe Mahallesi halkıyla sınırlı değil. Gerçekte hepimizedir. Ya saldırılara sessiz kalıp bu ahlaki çöküntünün parçası oluruz ya da dayanışmanın hakkını vererek mücadelenin yolunu tutarız. Üçüncü bir yol yok!

H. Ortakçı