Adalet Bakanlığı’nın avukatlık tasarısına karşı koymak gerekiyor!

Çağdaş Hukukçular Derneği’nden Avukat Güray Dağ’la avukatlık üzerine AKP iktidarının son dönem düzenlemelerini konuştuk.

  • Haber
  • |
  • Güncel
  • |
  • 04 Temmuz 2014
  • 08:27

- Avukatlık yasası değiştirilmek isteniyor. Bu değişiklikle ne amaçlandığını anlatabilir misiniz?

Av. Güray Dağ: Siyasi iktidar, bu tasarı ile bir yandan savunma mesleğini ve baroları yeniden dizayn etme, avukatları zapturapt altına alma ve seçimlerle ele geçiremediği baro yönetimlerini, yasal düzenlemelerle ele geçirmeyi; öte yandan yabancı hukuk bürolarının Türkiye’de faaliyet yürütmesine izin vererek, yerli veya yabancı hukuk şirketlerinin Türkiye’nin her yerinde şube açmasına izin vererek avukatlık mesleğinin ticarileşmesini ve sermayeye açılmasını amaçlamaktadır.

 

Avukatlık mesleği yoksul çocuklarına tümüyle kapanıyor

2- Staj ve mesleğe başlamak için avukat adaylarının önüne neden iki sınav getiriliyor?

- Gerek siyasi iktidar gerekse büyük barolar, avukatlık mesleğinin kalitesinin düştüğünü, meslekte ciddi bir niteliksizleşme yaşandığını, buna karşı artık sınavın kaçınılmaz olduğunu, sınav ile meslekteki niteliksizleşmenin önüne geçileceği savunulmaktadır.

Avukatlık mesleğinin kalitesinde son yıllarda ciddi bir düşüş olduğu, bu durumun mesleğin onur ve saygınlığını zedelediği, toplumdaki avukat algısını olumsuz etkilediği tartışmasız bir gerçektir. Ancak, bu soruna çözümü ‘’sınav’’ değildir; olamaz. Bir soruna doğru çözüm sunmanın önkoşulu, sorunu doğru tahlil etmekten geçer. Şayet sorun yanlış tahlil edilirse, başka bir ifadeyle soruna yanlış teşhis koyulursa, uygulanacak tedavinin istenen çözümü sağlaması beklenemez. Bu bağlamda belirtmek isteriz ki, avukatlık mesleğindeki kalite düşüşünün temel sebebi, yeterli akademik personel ve fiziki imkandan yoksun olarak, ülkenin hemen her şehrinde açılan ve sayıları 110’a yaklaşan hukuk fakülteleri ve bu fakültelerde verilen kalitesiz eğitimdir.

Akademik kadro ve fiziki imkanlar bakımından istenen seviyeye ulaşmış, az sayıda hukuk fakültesi olması gerekirken, tek bir profesör dahi bulunmayan, öğretim üyesi ve fiziki olanakları yetersiz hukuk fakültelerinde kaliteli bir eğitim verilmesi beklenemez. Hal böyleyken, 110 civarında hukuk fakültesinin, neredeyse her yıl 50.000 mezun vermesi, doğal olarak meslekte kalitenin düşmesine yol açmaktadır. Sınav, bu kalitesiz eğitimin yarattığı olumsuzlukları ve eksiklikleri ortadan kaldırmayacaktır. Öte yandan, çoktan seçmeli bir sınav sonucunda, bir kişinin avukatlık mesleğine kabul için yeterli veya yetersiz bulunması ne kadar sağlıklıdır, bu da üzerinde durulması gereken ayrı bir husustur.

Avukatlık mesleğinde kalitenin yükseltilmesi için öncelikle, yeterli akademik ve fiziki olanaktan yoksun olan hukuk fakültelerinin kapatılması, yenilerinin açılmasına izin verilmemesi ve barolar tarafından hizmet içi eğitime daha fazla önem verilmesi zorunludur.

Avukatlığa kabulde sınav, mesleğin kalitesini artırmak bir yana, sınavı kazanamadığı için takip elemanlığı yapan binlerce hukuk fakültesi mezunu yaratacaktır. Yabancı hukuk bürolarının Türkiye’de faaliyet yürütmesine izin verilmesi ve hukuk bürolarının şube açmalarına imkan tanınmasıyla birlikte değerlendirildiğinde bu son kaçınılmazdır. Bunun doğal sonucu, yeni bir sınav ve dershane sektörünün doğması, avukatlık mesleğinin kapıları yoksul çocuklarına tümüyle kapanmasıdır.

 

Avukatlar her zaman siyasi iktidar için “rahatsız edicidir”

- AKP neden hukukçulardan bu kadar çok korkmakta? AKP’nin, toplum nezdinde de bir saygınlığı olan hukukçuları ve onların örgütlü olduğu kurumları hedef almasının amacı nedir?

- Türkiye’de yargı, hiçbir zaman siyasal iktidardan bağımsız olmamış, aksine siyasal iktidarın muhalifleri bastırmada kullandığı bir baskı aracı işlevi görmüştür. Bununla birlikte, yürütmenin yargıya müdahalesinin AKP iktidarı dönemindeki kadar yoğun yaşandığı bir dönem, neredeyse hiç olmamıştır. Siyasi iktidar, önce 12 Eylül 2010 referandumu sonrası yeniden dizayn ettiği HSYK eliyle, ardından 17 Aralık 2013 yolsuzluk operasyonu sonrasında HSYK’nın yapısında yaptığı yeni değişiklikle hakim ve savcılar üzerinde tarihte görülmemiş bir baskı uygulamış, hakim ve savcıları tabiri caizse hizaya çekmiş, ayar vermiş, yargıyı kendisi açısından dikensiz bir gül bahçesi haline getirmiştir.

Ancak, yargının bir diğer unsuru olan avukatlar ve barolar, hakim ve savcılar gibi devlet memuru olmayıp, mesleklerini siyasi iktidardan bağımsız bir şekilde icra ettiğinden, her zaman siyasi iktidar için “rahatsız edici”,can sıkıcı” birer unsur olmuştur. Zira, avukatlar, avukat örgütleri ve barolar, siyasi iktidarın üstünü örtmek istediği bir çok hukuki ve siyasi konuyu ve davayı hep gündemde tutmuş, bu davaların siyasi iktidarın istediği doğrultuda gitmesini engellemiş, engellemeye çalışmış, siyasi iktidarın yargıya müdahalelerini ve davalardaki hukuka aykırılıkları teşhir etmiş, kamuoyunu bu hususlarda aydınlatmıştır. Örneğin Engin Çeber’in cezaevinde işkence ile öldürüldüğünü Türkiye ve dünya kamuoyu avukatların yürüttüğü mücadele ile öğrenmiş, Adalet Bakanı özür dilemek zorunda kalmış, dava sonunda Cumhuriyet tarihinin işkence konusundaki en önemli kararı alınmıştır. Bu durum, avukatların yürüttüğü bu mücadelenin bir sonucudur. Bunun gibi birçok örnek sayılabilir. Avukatların sergilediği bu mücadeleci pratik, siyasi iktidarı doğal olarak rahatsız etmektedir.  Çıkarılmak istenen yasanın temelinde bu rahatsızlık yatmaktadır.

Siyasi iktidarın savunma mesleğine, avukatlara ve avukatların meslek örgütlerine saldırıları, bu tasarıdan önce de çok yoğun bir biçimde yaşanmıştır. 2011 yılının Kasım ayında KCK operasyonları kapsamında çapında kırkı aşkın avukat, hukuk dışı bir şekilde gözaltına alınmış, bu meslektaşlarımızın 36’sı tutuklanmıştır. 18 Ocak 2013’te bu kez derneğimize ve Halkın Hukuk Bürosu’na yönelik operasyon sonucunda 12 meslektaşımız gözaltına alınmış, 9’u tutuklanmıştır. Genel Kurul’un oylarıyla seçilmiş İstanbul Barosu Başkan ve Yönetim Kurulu, uydurma bir davayla haksız ve gayrimeşru bir şekilde görevden alınmaya çalışılmıştır. Gezi sürecinde demokratik hakları için sokaklara çıkan halka yönelik polis şiddeti, avukatlara da yönelmiş, 11 Haziran 2013 tarihinde İstanbul Barosu üyesi 45 avukat, Çağlayan Adliyesi’nde yerlerde sürüklenerek, yaka paça gözaltına alınmıştır. Geçtiğimiz 1 ay içinde Soma’da meslektaşlarımız fiziki şiddet uygulanarak gözaltına alınmış, Çağlayan Adliyesi’nde savcılar, meslektaşlarımızı güvenlik güçleri vasıtasıyla yine fiziki şiddet uygulayarak odalarından çıkartmaya kalkmış, darp ettirmiştir. Artık duruşma salonlarında dahi savunma hakkının kullanılmasına izin verilmemekte, mahkeme başkanlarının inisiyatifi ile avukatlar zorla duruşma salonlarının dışına çıkartılabilmektedir. Yeni Avukatlık Kanunu Tasarısı, bu saldırı dalgasının, hukuki kılıfa büründürülmüş son halkasıdır.

 

- Avukatlar, mesleklerine yönelik böylesine kapsamlı bir saldırıya karşı nasıl bir duruş sergilemelidirler?

- Adalet Bakanlığı’nca hazırlanan ve avukatlık mesleğini ve baroları Adalet Bakanlığı’nın vesayeti altına alarak zapturapt altına almayı amaçlayan, avukatlık mesleğinin serbest icra edilen bir kamu hizmeti niteliğini ortadan kaldırarak ticarileşmesine ve sermayeye açılmasına neden olacak olan bu tasarıya, tüm avukatların ve hukuk örgütlerinin karşı durması, mücadele etmesi gerektiği açıktır. Biz Çağdaş Hukukçular Derneği olarak, bu tasarının yasalaşmaması için elimizden gelen her türlü hukuki mücadeleyi yürüteceğiz. Aynı duyarlılığı barolardan ve tüm avukatlardan da bekliyoruz.

Kızıl Bayrak / İstanbul