Yaşanan ekolojik kriz, yerini giderek büyüyen bir gıda krizine bıraktı. Fakat tarımın teşvik edilmesi gerekirken, tam tersine tarım alanlarındaki projelere daha da hız verildi. Mezopotamya Ajansı’ndan Tolga Güney’in haberine göre Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK) verilerine göre, 2000 yılında 26 milyon hektar olan ekilebilir tarım arazisi, 2021 yılında açıklanan rakamlara göre 19,6 milyon hektara düştü.
İzmir Zeytinime Dokunma Kolektifi bileşenlerinden Tarım, Orman, Çevre ve Hayvancılık Hizmet Kolu Kamu Emekçileri Sendikası (Tarım Orkam-Sen) İzmir Şubesi Başkanı Çağdaş Topal ile tarım alanlarının imara açılmasını ve yarattığı sonuçları üzerine konuştu.
Türkiye genelinde tarım arazilerine yoğun bir saldırının olduğunu vurgulayan Topal, bunun ekonomik sistemle alakalı olduğunu belirtti. Son yıllarda tarım alanlarının turizm, enerji ve inşaat için talana açıldığını kaydeden Topal şunları dedi:
“Temel amaç bu bölgelerin hızlı bir şekilde sermayeye dönüştürülmesidir. Çünkü mevcut politikamız doğayı hızlı bir şekilde paraya çevirmeyi amaçlıyor. Bugün pazarlarda çeyrek marul, yarım karpuz satılıyor. Gıda krizinin yoğun olduğu bir dönemde çelişkili bir şekilde tarım arazilerini kaybediyoruz. Sadece TÜİK verilerine göre bile son 20 yılda 7 milyon hektara yakın bir tarım alanı kaybımız var. Bu alana çayır ve meraları da eklediğimizde birçok ülkenin yüz ölçümünden çok daha büyük bir alanı kaybettik. Ekilebilir tarım arazileri, kaybedilecek marjinal sınırına çoktan ulaşmış durumda” diye belirtti.
Araziler talana açıldı
Ege için rakamsal bir veri paylaşmanın zor olduğunu aktaran Topal şunları söyledi:
“Fakat sadece çevremize bile baksak bu azalmayı görebiliyoruz. İzmir’in merkez ilçeleri bile 10-15 sene öncesine kadar tarımın devam ettiği coğrafyalardı. Keza hala tarım yapılan Çeşme ve Urla’da bugün büyük bir talanla karşı karşıyayız. 160 milyon metrekarelik bir alan turizm sektörü için imara açıldı. Bu İzmir içi büyük bir alan. Yine Bergama’da tarım arazileri belediye tarafından satılıyor. Kamuya ait tarım arazileri çiftçilerin kullanımındayken satılmaya başlandı. Satın alan kişilerde burayı tarım arazisi olmaktan çıkardı. Yine mera kanunlarının da değiştirilmesiyle birlikte meralar kiraya veriliyor. Çoğu zaman bu alanlara geri dönüşüm ve katı atık tesisleri kuruluyor. Bu nedenle de bu alanlar mera vasfını yitiriyor.”
Doğa koruma ve orman kanunlarında 20 yılda 40’tan fazla değişiklik yapıldığını anımsatan Topal, son olarak da maden yönetmeliğiyle zeytinlik alanların ranta açıldığını ifade etti ve şöyle devam etti:
“Türkiye’de tarım arazilerinin koruma kanunun da kamu yararı adı altında tarım arazisi statüsünü kaybedeceğine dair maddeler var. Yani tarım arazilerini koruması gereken bir kanun bu arazilerin nasıl ranta açılabileceğine dair tavsiyede bulunuluyor. Bu durum da özellikle gıda krizinin konuşulduğu bir dönemde ciddi riskler doğuruyor. Gıda fiyatlarını hepimiz görüyoruz. Artık yarım marul, çeyrek karpuz satılır hale geldik.”
Temel sorunun ise Türkiye’de sürdürülebilir bir tarım politikasının yürütülmemesi olduğuna dikkati çeken Topal şunları dedi:
“Bu sürecin bu kadar kötü gitmesinde en büyük neden yönetimsel anlayış. İzmir’de kurulan kooperatiflerin önü tarım müdürlükleri tarafından kesiliyor. Siyasi amaçlar doğrultusunda yapılan bu adımlar kötü gidişata yol açıyor. Yine karbona dayalı enerji politikalarından mutlaka vazgeçilmesi gerekiyor. Çevreye yapılan her müdahale ekosistemde bir baraj oluşturuyor. Temiz olarak görülen enerji sektörleri bile doğaya bir müdahalede bulunuyor. Enerji ihtiyacımızı ranta dayalı değil ekolojiyi gözeten, ihtiyaç kadar üretim yapan planlı bir sistem olması gerekir. Ciddi sonuçları doğuracak, kötüye gidiyoruz”
Kaynak: Mezopotamya Ajansı