Sermaye devleti KHK'larla gerçekleştirdiği ihraçlarla, kendisine muhalif, ilerici akademisyenleri tasfiye etmiş, öte yandan da kamuda iş güvencesini ortadan kaldırmayı hedeflemişti.
Yükseköğretimle ilgili kabul edilen bir yasa tasarısıyla, üniversitelerin şirketleşmesinin, yandaş kadrolaşmanın ve akademisyenler üzerindeki denetimin önü açılmaya çalışılıyor. TBMM Sanayi, Ticaret, Enerji, Tabii Kaynaklar, Bilgi Ve Teknoloji Komisyonu’nda 1/837 esas numarasıyla görüşülen ve kabul edilen yasa tasarısı da bu açıdan ağır ve kapsamlı saldırılar içeriyor. Meslek liselerindeki staj uygulamasının bir benzeri yükseköğretim için de zorunlu hale getiriliyor. Akademisyenlerin hakları tırpanlanırken, tamamıyla güvencesizlik dayatılıyor.
Üniversiteler tamamıyla şirketleşecek
1 Ocak 2018'de yürürlüğe girmesi planlanan sistemle, atanacak araştırma görevlilerinin esnek ve güvencesiz şekilde, 50/d ile atanması ön görülüyor. Fen ve mühendislik alanında okuyanların ise son senenin bir yarıyılını özel işletmeler, teknoparklar, “araştırma altyapıları” veya Ar-Ge merkezlerinde, asgari ücretin yüzde 35'i kadar ücret alarak çalışmaları “uygulamalı eğitim” adı altında zorunlu hale getiriliyor. Meslek Yüksekokulları Koordinasyon Kurulu kurularak benzer adımların meslek yüksek okullarında atılması hedefleniyor. Üniversiteler bünyesinde de “Teknoloji transfer ofisi” adı altında sermaye şirketlerinin kurulmasını ön gören tasarıyla üniversitelerin sermayeye peşkeş çekilmesi süreci hızlandırılıyor.
Yanı sıra sermaye, eğitim müfredatının ve kontenjanların planlanmasında da söz sahibi yapılmak isteniyor. Bu amaçla bünyesinde Türkiye Odalar ve Borsalar Birliği'nin de (TOBB) bulunduğu “Yükseköğretim Eğitim Programları Danışma Kurulu” kurulacak. Üniversitelerin “iç ve dış kalite güvencesi” için de “bağımsız dış değerlendirme kurumları” yetkilendirilecek.
“Performans ve makbullük”
Sermayeye sömürü olanaklarıyla birlikte güvencesizlik ve akademisyenlere dönük denetimler de arttırılıyor. Tasarıyla YÖK’ün ve rektörlüklerin “makbul” gördüğü öğretim üyeleri birer yıllık sözleşmelerle 75 yaşına kadar çalışacak. Araştırma görevlilerinin ise sadece %20’si, “performans” kriterlerini karşılamaları koşuluyla yardımcı doçentliğe atanabilecek. Yardımcı doçentliğe ataması yapılmayan araştırma görevlilerinin de, daha sonra kurumuna atanabilmesi için en az bir eğitim-öğretim yılı, yurtiçinde veya yurtdışında farklı bir yükseköğretim kurumunda çalışması gerekecek.
Yapılmak istenen düzenlemeye göre doktora, uzmanlık ve sanatta yeterlilik eğitimini tamamlamış akademisyenlerin istihdam edildikleri üniversitede görev yapan öğretim elemanı kadrosunun yüzde 5’ini geçmeyecek şekilde ve en fazla üç yıl süreyle “doktora sonrası araştırmacı” adıyla sözleşmeli olarak istihdam edilmesi planlanmakta. Tasarıda “doktora sonrası araştırmacı” statüsünde çalışacakların maaşlarının en fazla 3 bin 800 TL olacağı belirtilirken ücretin belirlenme yetkisinin YÖK’te olacağı yer alıyor. Ayrıca, “mevzuatta aksine hüküm bulunsa dahi” başka bir ödeme yapılmayacağı ve sözleşmeye bu yönde hüküm konulamayacağı da tasarıda bulunuyor.