Müşteri değil öğrenciyiz, parasız yemek hakkımız!

İstanbul Üniversitesi’nde yapılan eylemler böylesi bir süreçte çok anlamlıdır. Çünkü İstanbul Üniversitesi gibi üniversiteler diğer okullarda yaşanacakların ilk uygulandığı yer olmaktadır. Burada kabul ettirecekleri dayatmalar diğer üniversitelere dönük saldırı hazırlığının habercisidir. İstanbul Üniversitesi öğrencilerinin okulların tatil dönemi olmasına rağmen anlamlı bir eylemlilik ortaya koyması, üniversiteli gençliğin paralı eğitim uygulamalarına karşı biriken öfkesini gözler önüne sermektedir.

  • Haber
  • |
  • Gençlik
  • |
  • 09 Ocak 2020
  • 10:39

Yeni yıla birçok üniversitede başta yemekhane olmak üzere bir dizi zamlarla girdik.  Öncelikle yılın son günlerinde İstanbul Üniversitesi yemekhanelerinde 2 Ocak’tan itibaren kahvaltının ve indirimli yemek hakkının kaldırılacağı duyuruldu. Bu uygulama öncesinde İÜ’de üç öğün için tek fiyat geçerliydi. Öğrenciler kendi öğrenim gördükleri süre dışında da yemeği aynı fiyata, yani 3.75 TL’ye alıyorlardı. Yeni saldırı ile birlikte indirimli yemek hakkı tek öğünle sınırlandırıldı, ikinci bir öğünün fiyatı 18.50 TL oldu. Yemekhanede çalışan 40 taşeron işçi işten çıkarıldı.

İstanbul Üniversitesi öğrencileri bu kararın yayınlanması ile birlikte eylem gerçekleştirdi. Kararın iptal edilmesi için uzun kuyruklar oluşturularak rektörlüğe dilekçe verildi. Rektörlük tarafından, merkez kampüs öğrencisi olmayan diğer fakülte öğrencilerinin merkez kampüse geçişi engellenmek istendi. Buna karşı öğrenciler ana kapı önünde yemek haklarına sahip çıkmaya devam ettiler. Eylemler yemekhanelerde de yapıldı. Öğrenci kitlesi yemekhaneye girerek yemek satılmasını engelledi. Ajitasyon ve sloganlarla yemek hakkına ve işten atılan işçilere sahip çıkma çağrısı yapıldı. Üniversitenin tatil sürecine girmesi ile birlikte ikinci dönem için yemekhane boykotu kararı alındı. Ancak İstanbul Üniversitesi meselenin gündem olması ve öğrencilerin kararlı duruşu sonucunda uygulamayı geri çektiğini duyurdu.

Daha önce 2019–2020 eğitim ve öğretim yılına girerken yemeklere yapılan zamlara ve özel işletmelerdeki yemeklerin pahalılaştırılmasına karşı İstanbul Teknik Üniversitesi öğrencileri 12 Aralık 2019 tarihinde boykot kararı almıştı. Rektörlük, Özel Güvenlik eliyle her fırsatta boykota saldırmaya devam ediyor. Son olarak boykota katılan öğrencilerin final sınavlarına girmesi engellendi. Dört öğrenciye boykota katıldıkları için soruşturma açıldı.     

İstanbul Üniversitesi’ne gerçekleştirilen saldırıyı Yıldız Teknik Üniversitesi izledi. Yeni yılın ilk genel kurul toplantısında alınan kararda, YTÜ’de öğrenci yemeği 2 liradan 2.25 liraya, kartsız yemek ücreti ise 8 liradan 11 liraya çıkarıldı.

Yine Gebze Teknik Üniversitesi’nde de yemekhane fiyatlarına zam yapıldı.

Kendi lüks ve şatafatlı yaşamlarından kısmayan sermayedarlar, krizin faturasını bizlerin cebinden çıkarmak istemektedir. AKP iktidarı Kanal İstanbul’a trilyonlarca para ayırıyor. 6 Bakanlığa ayrılan bütçeden daha fazla bütçe alan, 2019 yılında en yüksek bütçenin ayrıldığı İstanbul Üniversite’nde, öğrencilerin yemek hakkı gasp ediliyor, yemeğe bütçe ayrılmıyor. Diğer yandan Yıldız Teknik Üniversitesi’ne yapılan “Millet Bahçe”sine yaklaşık 14 trilyon lira ayrılabilirken, yemeğe zam yapılıyor. 

Üniversiteler birer ticarethane, biz öğrenciler de müşteri olarak görülüyoruz. En temel ihtiyaçlarımız olan barınma ve yemek hakkımızın ücretsiz olması gerekirken, her geçen gün yeni zamlarla birlikte pahalılaştırılıyor. Yakın zamanda İstanbul Üniversitesi öğrencisi Sibel Ünli’nin geçinemediği için yaşamına son vermesi, gençliğin ekonomik krizin faturasını canlarıyla ödediğini gözler önüne seriyor.

İstanbul Üniversitesi’nde yapılan eylemler böylesi bir süreçte çok anlamlıdır. Çünkü İstanbul Üniversitesi gibi üniversiteler diğer okullarda yaşanacakların ilk uygulandığı yer olmaktadır. Burada kabul ettirecekleri dayatmalar diğer üniversitelere dönük saldırı hazırlığının habercisidir. İstanbul Üniversitesi öğrencilerinin okulların tatil dönemi olmasına rağmen anlamlı bir eylemlilik ortaya koyması, üniversiteli gençliğin paralı eğitim uygulamalarına karşı biriken öfkesini gözler önüne sermektedir. Gençlerin kararlı eylemlilikleri ve Sibel Ünli’nin yaşamına son vermesinin oluşturduğu tepki sonucu, rektörlük kararını geri almak zorunda kaldı. Toplumun en diri, en dinamik kesimi olan gençliği geleceksizliğe mahkûm etmek isteyen sermayedarlar, bir kez daha kolayından saldırılarını gerçekleştiremiyorlar.

Bu sistematik saldırılara karşı tüm üniversitelerden bir araya gelmek, ortak bir mücadele hattı örmek önemli bir yer tutuyor. Yaşanan krizin ve her geçen gün artan paralı eğitim faturalarının gençliği daha büyük bir geleceksizliğe mahkum ettiği ortada. Bu geleceksizliğe karşı durmak, çizilen sınırları kabul etmeden, sorunun kaynağının bu sistem olduğunun bilinciyle bu düzene karşı örgütlenmek ve mücadele etmekten geçiyor.

İstanbul DGB