8 Haziran günü liseli gençlik örgütleri olarak gerçekleştirdiğimiz “Karneler sizin, gelecek bizim!” şiarlı karne eylemine polis alenen işkence uygulayarak azgınca saldırıda bulundu. Bu saldırı sonucu yapılan işkence tüm dünya kamuoyunda teşhir oldu.
Eylemin üzerinden yaklaşık bir hafta geçmesine rağmen yapılan işkenceler hâlâ dünyada ve Türkiye’de gündem olmaya, çeşitli sivil toplum örgütleri, gazeteler, hukuk baroları tarafından teşhir edilmeye devam ediliyor ve hukuki adımlar atılıyor. Baskı ve zorbalığın arttığı bir dönemde liselilere uygulanan şiddet toplumsal muhalefetin tepkisine konu olduğu için gündemde kaldı. Yoksa baskı ve zorbalık toplumun ilerici-muhalif kesimlerine yönelik artarak devam ediyordu ve hâlâ da ediyor.
Artık toplumsal meşruiyetini tümden kaybeden AKP iktidarı ekonomik krizin derinleşmesiyle, toplumsal yaşamdaki çelişkilerin artmasıyla birlikte iyice köşeye sıkıştı. Bu nedenle başta toplumun ilerici-devrimci güçlerine ve işçi-emekçilere yönelik elinde tuttuğu en büyük sopayı, baskı ve zor aygıtını bir kez daha devreye soktu. 60 haftadır direnen kamu emekçilerinin direniş alanları işgal edildi. Bir hafta içerisinde toplam 60’a yakın kişi gözaltına alındı. Ankara Yüksel Caddesi'nde kamu emekçilerinin eylemlerine yönelik uygulanan şiddetin dozu daha fazla arttırıldı. Son olarak 8 Haziran günü Türkiye tarihine işkence tarihi olarak yazıldı.
Liselilerin yapmak istediği karne eylemine son yılların en azgınca saldırısı gerçekleştirildi. Tüm bunlar, bilindiği gibi gizli kapaklı sokak aralarında veya karakolların kör noktalarında yapılmadı. Sokak ortasında, onlarca insanın telefonları ile kayıt altına aldığı gözaltı otobüslerinin içerisinde yapıldı. Alenen yaptıkları işkence ile topluma verilmek istenen mesaj “Biz liselilere bunu yapıyorsak size ne yapmayız?” oldu.
Devlet bu kadar teşhir olduktan sonra işkencelerin üstünü örtmek için, eylemcilerin “bıçaklı saldırı” gerçekleştirdiğinden Kadıköy’de dükkanları yaktığına kadar asılsız ve komik sayılabilecek yalan haberler yaymaya çalışmış ve kendisini dünya kamuoyunda bir kez daha teşhir etmiştir. Bununla da yetinmeyip lise öğrencilerin yaşını büyütüp basına servis etmiş, lise öğrencisi olmayanlara “terörist” diyerek yapılan işkenceleri meşrulaştırmaya çalışmıştır. Özelinde yoldaşlarımız hakkında bir dizi asılsız haberler sunarak, direkt hedefler haline getirerek eylemin altını boşaltmaya çalışmıştır.
***
Bu sürecin gündeme gelmesi ve gündemde kalmasında birçok etken bulunmaktadır. İlk olarak şunu ifade edebiliriz; toplum üzerinde uygulanan her tür saldırı günbegün birikim yaratıyor. Bunun bir tepkiye dönüşmesi ise bir süreç işi. Seçimlerin erkene alınmasının ve saldırıların bu döneme denk gelmesinin de bir etkisi var. Düzen siyasetinin icazetinde de olsa insanlar siyasal olarak kutuplaşmış, politize olmuş durumda. Bu politizasyonun düzenin sınırlarını aşması ise bu tür olayların etkin teşhirine ve propagandasına bağlı.
Bunun bilincinde olan düzen partileri ise her ne kadar AKP karşısında bir muhalefet ortaya koymaya çalışsa da, bu muhalefetin düzenin sınırlarını aşmasını istememekte. Örneğin, liselilere uygulanan şiddet sonrasında gözaltılar hastaneye getirildiğinde aynı saatlerde Muharrem İnce'nin Kadıköy mitingi vardı. Hastane önüne her türden düzen partisi geldi. İyi Parti'den CHP'li vekillere ve HDP milletvekili adaylarına dek. Aynı saatlerde Muharrem İnce bir “toplumsal infial” yaratmak istemediğini söyleyerek hastane önüne çağrı yapmadı ve sadece miting alanında kendi propagandası için kullandı.
Gençlik öfke biriktiriyor
Tüm toplumu zapturapt altına almak isteyenler elbette ki gençliği de hedef alıyor. Bu kapsamda özellikle son yıllarda liselerde eğitimin niteliğinden müfredatın konularına, sınavların adından okulların nitelikli-niteliksiz olarak ayrılmasına kadar eğitim sistemi sürekli bir değişikliğe uğradı ve uğramaya da devam ediyor. Eğitimin her alanını dinci gericiliğin hizmetine sunan AKP iktidarı okulları eğitim alanlarından çok cihatçıların yetiştiği, gericiliğin aşılandığı alanlar haline getirdi. Üniversitelerde eğitim artık gittikçe ticarileşti, köklü üniversiteler bir bir bölündü ya da niteliği düşürüldü. Tüm bunlarla birlikte toplumda olduğu gibi liselerde, üniversitelerde artan hoşnutsuzluk ve biriken öfkeye karşı verilen cevap, ilerici-devrimci öğrencilerin okullardan atılması, uzaklaştırılması ve bir dizi soruşturmayla baskı altına alınmak istenmesi oldu.
Gençlik tüm bu saldırılara karşı öfke biriktirmektedir. Boğaziçi Üniversitesi’nde Efrîn işgaline karşı duruş ortaya koyan, üniversitelerinin bölünmesine karşı haftalarca meydanlarda olan üniversiteliler ve son olarak zorbalığın karşısında direnen liseliler bir mesaj vermektedir: Gençlik gelecektir! Özgürlüğünden ve geleceğinden vazgeçmeyecektir!
Devrimci Liseliler Birliği