Devlet yurtlarında “karantina” günleri...

Öyle “karantina” dediğime bakmayın. Kaldığımız odalar, hasta olmayanı bile hasta edecek koşullara sahip. Eksi 2. katta, güneş görmeyen, kaloriferi bozuk olan ve dört kişinin dip dibe olduğu bir odada “karantina” günlerini geçiriyoruz.

  • Haber
  • |
  • Gençlik
  • |
  • 01 Şubat 2022
  • 21:30

Merhaba, İstanbul’da devlet yurdunda kalan bir üniversite öğrencisiyim. Yakın zamanda Covid-19 testimin pozitif çıkması üzerine yurtta geçirdiğim karantina günlerini sizlere anlatmak istiyorum.

Tüm Türkiye’de vaka sayılarında yaşanan artış, üniversite devlet yurtlarında da yaşanıyor. Benim kaldığım devlet yurdunda birçok öğrenci covid pozitif durumdadır. Geçtiğimiz hafta testimin pozitif çıkması üzerine kaldığım yurtta karantina odasına alındım. Öyle “karantina” dediğime bakmayın. Kaldığımız odalar, hasta olmayanı bile hasta edecek koşullara sahip. Eksi 2. katta, güneş görmeyen, kaloriferi bozuk olan ve dört kişinin dip dibe olduğu bir odada “karantina” günlerini geçiriyoruz.

Devlet yurtlarında halihazırda birçok sorun yaşamaktayız. Verilen yemekler niteliksiz, yetersiz ve oldukça pahalıdır. Bunun yanında sözde “mesafenin” önemli olduğunun vurgulandığı pandemi koşullarında, yurt odalarında 8 kişi kalmaktayız. Katlarda yüzlerce öğrencinin ortak kullandığı lavabo ve banyoları kullanmaktayız. Yine salgın koşullarında önemle altı çizilen “hijyenik” olmak, bu yurtlarda söz konusu bile değildir. Ne bir sabun ne de bir peçetenin bulunduğu lavabo ve banyolarda kendi aldığımız peçete ve sabunları kullanmak zorundayız. Böyle bir koşulda “karantina”da olmanın nasıl bir eziyet olduğunu siz de tahmin edersiniz. Karantina günlerinde yemekhaneden istediğimiz yemekler, en az 1,5 saat sonra (o da yemek kaldıysa) soğuk bir şekilde odamızın kapısının önüne bırakılıyordu. Çoğu zaman ara yemek dahi kalmayabiliyordu. Öyle ki yurdun müdürüne şikayette bulunmuştuk. Müdürün “göstermelik” ilgisi takdire şayandı doğrusu. Müdür sadece odanın kapısına gelerek hal ve hatırımızı sorma zahmetinde bulunmuştu.

Karantina günlerimin birinde, yetersiz beslendiğimden dolayı okuldan bir arkadaşım yurda gelerek bana yiyecek bir şeyler getirdi. Yurdun “kuralları” gereği arkadaşımın getirdiği yemeği teslim almayan yurdun güvenliği, ancak yurttan bir arkadaşımın yiyecekleri teslim alıp bana iletebileceğini söyledi. Arkadaşımın, yurda o anda giriş yapan bir öğrenciye rica etmesi sonucunda bana getirdiği yiyeceklere kavuşabilmiştim.

Hasta olmadığımız günlerde bizim sağlığımızı düşünmeyen yurt yönetimi, karantina günlerinde de bu tutumuna devam ederek, bizi resmen ölüme terk etti. Öyle ki karantina sürem bittikten sonra dışarı çıktığımda, önceki günlerde gözüme kötü görünen yurt yolu bile o an gözüme hoş gelmişti. Karantina günlerinde kendimi aylardır Silivri’de tutuklu bulunan bir mahkum gibi hissetmiştim. Bodrum katta hasret kaldığım temiz havaya dışarı çıkınca kavuşabildim.

Karantina günlerinde yaşadığım sıkıntılardan da bir kez daha anladım ki, bizler ses çıkarmadıkça, çok daha kötü yurt koşullarına mahkum edileceğiz. Parasız, nitelikli ve ulaşılabilir barınma en temel hakkımızdır. Özellikle yeni eğitim ve öğretim döneminde bu en temel hakkımızın nasıl da daha fazla gasp edildiğine şahit oldum, olmaya da devam ediyorum. Kaldığım yurdun kötü koşulları, Türkiye’nin dört bir yanında bulunan yurt koşullarıyla hemen hemen aynı. Birçok yurttan bu kötü koşullara karşı ses çıktı, çıkmaya da devam ediyor. Daha sağlıklı koşullarda barınabilmek için tek çözüm yolumuzun, kötü koşullardan muzdarip olanlar olarak yurtlarımızda bir araya gelip birlikte hareket etmemiz olduğunu düşünüyorum.

İstanbul’dan bir üniversite öğrencisi