Geçtiğimiz hafta Boğaziçi Üniversitesi üzerinden yürütülen operasyonlar ve siyasi linç tümden gerici kampanyanın ve üniversitelere dönük saldırının da devam edeceğini gösterdi.
Boğaziçi Üniversitesi’nde ne oldu?
Efrîn’in işgal edilmesi üzerine gerici-faşist çeteler 19 Mart günü BOÜ’de stand açarak lokum dağıtmak istemişti. Fakat ilerici-devrimci öğrenciler “işgalin, katliamın lokumu olmaz” diyerek standa müdahale etti ve buna izin vermedi. Bunun üzerine harekete geçen AKP iktidarı, BOÜ ve ilerici öğrencilere karşı gerici bir kampanya ve cadı avı başlattı. Geçtiğimiz hafta boyunca üniversitede, öğrenci evlerinde, yurtlarda polis operasyonlar yaptı, terör estirdi. Gözleri bağlanarak, ters kelepçe takılarak öğrenciler gözaltına alındı.
AKP şefi Erdoğan “bunlara eğitim hakkı tanımayacağız” diyerek saldırının kapsamını da ortaya koymuş oldu. Kampanyanın en ateşli temsilcilerinden birisi ise BOÜ’nün kayyım rektörü idi. Ardından da Yükseköğretim Kurulu öğrenci disiplin yönetmeliğinin güncelleneceğini açıkladı. AKP şefi Tayyip Erdoğan’ın eğitim hakkının siyasi görüşleri doğrultusunda engellenebileceğini ifade eden açıklamasının ardından YÖK’ün yaptığı açıklama “eğitim hakkı” üzerindeki siyasi ambargoyu ifade etmektedir.
Boğaziçi Üniversitesi öğrencilerine dönük saldırının bir yanını eğitim hakkının gaspı oluştururken, diğer bir yanı ise siyasal linç kampanyaları eşliğinde ilerici-devrimci birikimin üniversitelerden tasfiye edilmesi oluşturmaktadır. Efrîn işgaline karşı söylenen her söze uygulanan baskı politikası burada da kendini göstermiştir. Sosyal medya operasyonlarından TTB’ye yönelik saldırıya kadar AKP iktidarı savaş tamtamlarını tüm toplumun üzerinde çalmaktadır.
Boğaziçi Üniversitesi’ne dönük saldırı topluma dönük saldırının bir parçasıdır. Boğaziçi Üniversitesi’nde gelişen sürece baktığımızda sistematik bir saldırı sürecinin işletildiğini görebiliriz. Bunu salt son iki hafta üzerinden değerlendirmiyoruz. Barış İçin Akademisyenler’in görevlerinden uzaklaştırıldığı, öğrencilerinin tutuklandığı, kayyım rektörün atandığı, emekçilerinin yaşam ve çalışma şartlarının ağırlaştığı, Tayyip Erdoğan’ın “yerli ve milli olmamakla” suçladığı bütün bir süreç üzerinden bakılması gerekiyor. Bütün bu baskı ortamına rağmen Boğaziçi Üniversitesi öğrencilerinin kirli savaş ve işgale karşı gösterdikleri refleksin siyasal ve politik bir anlamı vardır.
“İşgalin, katliamın lokumu olmaz”
Bunun için, “işgalin, katliamın lokumu olmaz” diyen ve zorbalığın hedefi olan öğrencilerle dayanışmayı büyütmek güncel bir görevdir. Onlara sahip çıkmak, eğitim hakkımıza, özgürlüklerimize ve geleceğimize sahip çıkmaktır. Halklara dönük savaş ve saldırganlığın karşısında durmak demektir.
Karşımızda gerici faşist diktasını hayata geçirmeye çalışan AKP iktidarı gerçeği durmaktadır. Burjuva sınıf egemenliğinin devamı için halklara kan kusturan, savaş ve işgal politikalarını hayata geçiren, saldırganlıkta sınır tanımayan dinci-faşist iktidar, gençliğin özgürlük ve gelecek mücadelesinin önünde önemli bir engeldir. Boğaziçi Üniversitesi’nde yaşananlar bu gerçeğin son ve çarpıcı örneği olmuştur. Bundan kaynaklı, gençliğin dinci-faşist iktidara karşı vereceği mücadele ve bu doğrultuda elde edeceği kazanımlar, özgürlük ve gelecek mücadelesi açısından fazlasıyla önemli bir yerde durmaktadır.
Bu bakışla sessizliğe çığılık, karanlığa ışık olan ve direnmeyi seçen Boğaziçi Üniversitesi öğrencilerini bir kez daha selamlıyoruz.
“İşgalin, katliamın lokumu olmaz” diyen öğrenciler yalnız değildir!
Gözaltına alınan, tutuklanan BOÜ öğrencileri serbest bırakılsın!
Özgürlüğümüzden ve geleceğimizden vazgeçmiyoruz!
Karanlığa ışık, sessizliğe çığlık oluyoruz!
Devrimci Gençlik Birliği