Yeryüzünün gördüğü en iyi gökbilimcilerden biri olan Bruno yılbaşını nerede geçirmiştir? Tabi ki hapishanede hücresinde. Sıradan bir mühendislik öğrencisi olarak elbette kendimi Bruno ile kıyaslayamam. Ancak kısa süre önce tutuklanmış olmamın ve muhtemelen bu yılbaşını hapishanede geçirecek olmamın beni Bruno’ya biraz olsun yaklaştırdığını söyleyebilirim.
Peki neden buradayız? Bruno’dan bugüne neden hapisteyiz-hücredeyiz? Kuşkusuz bizleri, ipek böceği daha kozasından çıkmadan öldürüp iplik yaptığımız için hapsetmiyorlar. Nedir bizim bağışlanamaz korkunç suçumuz? Bu soruya cevap verebilmek için ilk olarak “suç” kavramının bizler için ne anlam ifade ettiğini açıklamaya çalışayım.
Üniversite öğrencilerini belediyenin bedava yemek kuyruklarına mahkûm etmek suçtur.
O öğrencileri KYK yurtlarında öldürmek suçtur.
Gençleri eğitim, barınma, beslenme gibi temel insani haklardan mahrum bırakmak, bunları parayla satmak, yer yıl yüzbinlerce öğrencinin okulu yarıda bırakmasına sebep olmak suçtur.
Her yıl iş cinayetlerinde 300’ü çocuk, 2000’den fazla emekçiyi katletmekte, çocuk işçi çalıştırmakta suçtur.
Filistin’de katliamlar devam ederken İsrail ile ticareti kesmemek suçtur.
Milyonları işsiz bırakmak, açlık sınırının altında ücretlere mahkûm etmek, doğayı talan etmek, insan emeğini sömürmek suçtur.
Bu suçları işleyenler aynı kişiler olmasa da aynı sınıfa mensup/aynı sınıfın çıkarları için çalışan kimseler. Bunlar asgari ücretlilerden toplanan vergilerle oluşturulan devasa bütçelerden öğrencilerin-emekçilerin payına hiçbir şey düşürmeyenlerdir. İşçi sağlığı ve güvenliği önlemlerini kârlarına tehdit görenlerdir. İşçinin, öğrencinin, bebeğin canını paradan değersiz görmek patronluğun doğasından olsa gerek. Ahmet Arif’in anlatımıyla “bunlar engerekler ve çıyanlardır. Bunlar aşımıza, ekmeğimize göz koyanlardır”
Ve ben hapishanede bunlardan kimseyi göremiyorum. Basit bir Aristo mantığı ile bu suçları işleyenlerin hepsi sizin yanınızda yani dışarıdalar. Sanırım bir suç dünyasında yaşıyorsunuz. Arada etrafınıza bakınmayı deneyebilirsiniz, sonuçta bu suçlular benim değil sizin yanınızdalar. Ben yanıma baktığımda ise köleleri ayağa kaldırmaya çalışan modern çağ Spartaküslerini görüyorum. Gökte çakan şimşeğin, güneşe uzanan ellerin takipçilerini…
Gelelim benim, sendikal faaliyet yürüten dört arkadaşımın ve “Bruno”nun tutuklanma sebeplerine; Bruno çağın anayasası (incil) ile ters düştüğü, daha ileri bir bilimsel-toplumsal sistemde direttiği için tutuklandı. Bizlerde tek kutsalı özel mülkiyet olan ücretli kölelik düzenine karşı daha ileri-insanca bir toplumsal düzende direttiğimiz için tutuklandık. Yukarıdakilerin suç olduğunu düşündüğümüz, bu suç dünyasından kurtuluşun anahtarının dünyayı hergün yeniden yaratanlarda, bu düzende zincirlerinden başka kaybedecek bir şeyi olmayanlarda, işçi sınıfının mücadelesinde olduğunu düşündüğümüz için tutuklandık. Emeğin ve insanlığın kurtuluşu için çaba harcadığımız, Şanlı 15-16 Haziran işçi direnişini, Greif işgalini, Metal Fırtınayı, Gemi Söküm’ü bulunduğumuz her alanda gözlerimizden gülücükler saçarak anlattığımız için tutuklandık.
Bir avuç şanslı azınlığın hesabına, sadece kendimiz için yaşamayı reddettiğimiz, tüm toplumun çıkarını savunduğumuz, “okumuş insan sınıfın yanındadır” dediğimiz için tutuklandık.
Ez cümle sosyalist olduğumuz için tutuklandık. Sanırım dava dosyasına direkt böyle yazamadıklarından “terör” gibi bir şeyler yazdılar. Okumadım ama muhtemelen Bruno’nun dosyasına da benzer şeyler yazmışlardır.
Krizin boyutlarının böylesine derinleştiği, milyonların yoksulluğa her geçen gün daha fazla gömüldüğü bu süreçte, toplumun ilerici-devrimci kesimlerine karşı baskıların ve tutuklamaların arması elbette şaşırtıcı değil. Neticede bizde tutuklandık. Koğuşumuz 3. Havalimanı şantiyesi işçilerinin koğuşlarına göre daha iyi fiziki şartlara sahip. En azından tahta kuruları yok. Yemeklerimiz okuldaki yemekhanenin yemeklerinden daha iyi. Gökyüzünü, gündüzü bir çok işçiden daha fazla görebiliyoruz. Yaptığımız görüşlerde dışarıdan birkaç haber almayı dahi başardık. Yapılan dayanışma eylemlerinin haberi buraya kadar geldi. Dayanışma gerçekten de ezilenlerin inceliği. Ancak bu davalarda yargılanan insanca bir yaşam için verilen mücadelenin kendisi. Dolayısıyla gösterilen dayanışma da hepimiz için mücadelenin bir parçası.
Evet biz tutuklandık ancak meydanlarda, kampüslerde, sanayi havzalarında hala işçi sınıfının kızıl bayrağını dalgalandıranlar var. Ve eminim ki yanlarında hepimize yetecek kadar yer vardır.
Hepimizi çok seviyorum.
“Ve bizden sonra gelenler
Demir parmaklıklardan değil
Asma bahçelerinden seyredecek
Bahar sabahlarını, yaz akşamlarını”
Nazım Hikmet
Rohat Aliş Ayas
Söke T Tipi Kapalı Cezaevi A-2 koğuşu
Aydın/Söke