Suriye artık jeostratejik olarak örs ve çekiç arasına alınmış bir ülkedir. Rejim değişikliğiyle birlikte insanlar özgür, çoğulcu ve demokratik bir gelecek beklentisine kapılabilir. Gerçi bunun için yeni gelenlerle de mücadele etmeleri gerekebilir. Ki kadınların yanı sıra başı bozukların taciz ve şiddetine maruz kalan Hıristiyanlar ve Alevilerin sokaklara dökülmesi çok sürmedi.
‘İhvan’ından Selefisine İslamcılığın elli tonuyla Suriye müthiş bir belirsizliğe doğru açılıyor. Mucize eseri istikrar yakalansa bile düzenin nihai halini beklemek gerekecektir. Geçiş dönemindeki bütün hoşgörü ve esneklikler, sertleşecek çeliğin ilk evresini andırıyor.
13 yıllık müdahalelerin neticesinde hedefi 12’den vuranlar ellerini Suriye’nin üzerinden çekmeyecektir. Yani Suriye kurulurken Suriyelilerin söz hakkı sınırlı olacaktır.
Şimdilik kazananların başında Erdoğan’ın Türkiye’si ile Netanyahu’nun İsrail’i geliyor.
***
Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan, İran’ın nüfuzunu kesme emeline ulaşırken İsrail’in yüzünü güldürdü. Fakat bundan sonrası için tüm aktörlerin kendi kaygı sepeti farklılaşıyor. Suriye dört bir yandan çekiştirilecektir. Çöküşe ortak olanlar kuruluşta birbirine rakip çıkacaklardır.
Erdoğan sonuca herkesten daha duygusal ve örtüsüz bakıyor. "Halep'te, Şam'da, Hama’da, Humus'ta, Dera'da, Münbiç'te özgür Suriye bayrağıyla ay yıldızlı bayrağımızı yan yana gördükçe şad oluyoruz" diyor. Bu söz çok da tevile yer bırakmıyor. Aslında perdenin devamında “ülkemizi geri verin” diyen isyanın patlayacağı adresi veriyor. Bu isyanı besleyecek rakip aktör ya da eksenler var.
Erdoğan ve ekibi neredeyse sıfırlanmış bir ülkeyi yeniden kurup düze çıkaracak bilgi, birikim, deneyim ve kadroları olmayan HTŞ’ye mihmandarlık için yanıp tutuşuyor. Yeni yönetime uluslararası meşruiyet kazandırmak Şam seferberliğinin ilk adımı. Bu yol sanıldığından daha uzun olabilir; Ebu Muhammed el Colani edilgen olduğu sürece Batılı terbiyecileri tarafından ödüllendirilecek.
Ardından ordu, polis, istihbarat, yargı, maliye, iktisadi kurumlar ve yerel idarenin teşekkülünden kamusal hizmetlere varıncaya kadar her alanda müdahil olacaklar. Buna ‘tecrübe’ aktarımı diyorlar. Böylece Suriye’yi yeniden fethetmenin hazzını yaşayacaklar.
Türkiye destekli olanlar dahil silahlı grupların kendilerini feshedip yeni Suriye ordusuna katılma kararı başarılı ilk atıştı. Tabii bu Suriye Demokratik Güçleri’ni (SDG) kapsamadığı için Fırat hattındaki sorun çatışma potansiyeli taşıyor.
İddia büyük: Suriye’yi yeniden kurmak! Fakat Şam’da tökezlemenin, vaat edildiği üzere çoğulcu bir rejimin kurulamamasına bağlı ‘teröristan’ ya da ‘failed state’ halinin faturası da oyun kurucuya yani Türkiye’ye yazılacaktır. Kasyun’da çay keyfinin sarhoşluğunu dağıtacak inişler çıkışlar olacaktır.
***
Aslında Kasyun’da kafalarını sağa çevirseler, 20 km ötedeki İsrail tanklarını görebilirler. Şam’a bakarken İsrail bombardımanından yükselen dumanlar da Colani’nin istifini bozmamıştı.
Esad yönetimine karşı hedef birliği yapmış olan Türkiye ve İsrail’in yeni Suriye’deki çıkarlarının nasıl dengeleneceği önem kazanıyor. Türkiye’nin her şeyiyle kefil olduğu yeni hükümetin kucağında bulduğu kriz genişleyen İsrail işgali. Hiç bu konuya girmeyip dış ilişkilerde ilk zılgıtı İran’a atmaları işgal gerçeğinden kaçmalarına yetmeyecek. Çünkü İsrail çöküşün üzerine tüy dikmeye devam ediyor.
El Ahbar gazetesine göre, İsrail işgal ettiği yerlerde yerel ileri gelenlerle iletişimi artırmak için merkezler kuruyor. Kuneytra bölgesinde Baas kentinde belediye binasında açılan merkez bunlardan biri.
İsrail kendini fiili otorite olarak dayatıyor. İnsanlara tarlalarına gidip gidemeyeceklerini bildiriyor. Sokağa çıkma yasağı koyuyor. İşgalin fiziki altyapısını hazırlıyor. Bazı binaları buldozerle yıkıyor, küçük çiftlikleri tahrip ediyor, ağaçları söküyor, toprak setler kuruyor, gözetleme kameraları, casusluk ve iletişim cihazları yerleştiriyor.
Yediot Aharanot gazetesine göre de İsrail ordusu uzun süreli kalışa hazırlık yapıyor. Bu çerçevede İsrail ordusu Suriye tarafında iki ana üs üzerinde çalışıyor. Karakollar inşa ediyor. Hermon Dağı'nın Suriye tarafında yeni yollar açıyor. Antrparantez Hermon Dağı’nın tamamı BM kararlarına göre de Suriye’ye ait. İsrail, Şam’a tepeden hakim olan bölgede kontrolünü güçlendirmek için zirvede askeri karakollara tonlarca inşaat malzemesi, askeri ve sivil ekipman taşıyor.
Hermon Dağı, Kuneytra, Şam Kırsalı ve Dera kırsalında ele geçirdiği yerlerden çıkacak gibi gözükmüyor.
İsrail bir noktadan sonra pazarlık yapabilir: 1967’de işgal ettiğim Golan Tepeleri’ni unutun; hatta 8 Aralık sonrasında işgal ettiğim Hermon Dağı’nın Suriye tarafını da unutun; ben de tampon bölge ve çevresinden çekileyim diyebilir. Bu olmayacaksa girdiği yerlerden çıkmayabilir. Hermon Dağı, Yarmuk Havzası ve tatlı su kaynakları zaten rüyalarını süslüyordu. Bir taraftan Dürzileri ayartıp Süveyde’yi ilhak etmek için yeni şeytanlıklara kalkışabilir. Lübnan’daki Dürzi lider Velid Canbolat’ın Şam’dan sonra Ankara’da Erdoğan tarafından ağırlanması özerklik arayışının önünü tıkama ve İsrail’in kışkırtıcı hamlelerin önünü kesme amacı taşıyor olabilir.
***
İsrail, Colani ve Erdoğan ikilisine kesinlikle minnettar ama ‘kemiksiz’ bir komşu istiyor. İşgal ve tehditlerle peşinen sınırlar çiziyor. Yeni Suriye’de neye ne kadar izin vereceğini bu şekilde deklare ediyor.
Kısacası Suriye’ye kâbus gibi çöküyor.
İsrail mengenesi, Şam’ı himayesine alan ve HTŞ yönetimine kefil olan Türkiye’ye de değecektir. Elbette Erdoğan, Suriye’de İsrail’i temin edecek ince ayarlar için yol gösterici olabilir. Gazze’ye ‘ses’, İsrail’e petrol verme sanatının inceliklerini Şam’a kavratabilir. Bakınız, Suriye’den sonra hedefe konulan Yemen’de Erdoğan’ın el verdiği güçler de Husilere karşı Lübnan senaryosuna ortak oluverdiler. Irak da yakın planda. Yarın bir gün Sünni üçgenine dağılmış olan IŞİD’i yeniden kodlayıp Bağdat’ı istenmeyen Şii aktörlerden temizleme hamlesi başlatabilirler. O vakit Erdoğan’ı “Benim Sünni kardeşlerim” derken görürsek şaşmayalım. Fakat İsrail haddini bilen bir güç değil. Durmayacaktır.
Suriye’deki çöküşten sonra İsrail’de İran’a saldırıdan yana olanların ağırlığı daha da arttı. Buna da alkış tutabilirler. Ama ileride Türkiye de kendi yeni nüfuz alanlarında benzer operasyonlarla karşılaşabilir.
Arap Baharı sırasında ‘İhvan kuşağı’ korkusu yaşayanlar, Türkiye’nin Suriye’yi ele geçirdiğini düşünüyor ve bunu kendi haline bırakılamayacak bir gelişme olarak görüyor. Elbette kimse peşinen kartlarını açmıyor. Bekle gör modundalar. Düzen kurmadaki başarısızlık, Suriye’yi Türkiye’nin bataklığına dönüştürebilir. O zaman kartlar açılır.
***
Biden ya da Trump fark etmez Amerikan yönetimi de yeni düzeni İsrail’in güvenliğini temin edecek şekilde kurmak istiyor. Hiçbir gerekçe yokken İsrail’in Suriye’nin bütün askeri varlığını yok etmesine ve işgali genişletmesine hak veriyorlar. Trump’la birlikte Tel Aviv’in buraları ilhak arayışı da kızışacaktır.
Trump’ın ekibi, İsrail’in soykırım, çağrı cihazı terörü, suikast, bombardıman ve işgal dahil yaptığı ne varsa hepsine hayran. Erdoğan da Trump’ın Suriye’yi kendine yontacağından emin. Trump’ın Ulusal Güvenlik Danışmanı Michael Waltz, Ortadoğu’daki radikal değişimleri İsrail’in saldırganlığına bağlıyor. İsrail’in güvenliğini yakından izleyeceklerini söylerken ABD’nin Suriye’de sahaya inmeye ihtiyacının olmadığını düşünüyor. Suriye’deki Amerikan askeri varlığını IŞİD’le mücadeleye indirgemeleri Erdoğan’a baskı yapma alanı açıyor. “Bununla biz ilgileniriz, size daha fazla masraf çıkmasın” diyerek Trump’ı tavlayabilir. Suriye zaten IŞİD’in su katılmış versiyonuna teslim edildi. İran ve Hizbullah’ın yeminli düşmanları. İsrail’i de tehdit etmedikleri sürece sorun yok. Fakat Waltz, “İran’dan boşalan yer Kürtler tarafından doldurulmalıdır” da diyor. Evet, buradaki sorunu nereye bağlayacakları merak konusu. SDG’nin sistem içine alınarak Şam’daki radikallere gardiyanlık yapmasını isteyebilirler.
Dünden itibaren SDG-HTŞ arasında doğrudan, SDG-Türkiye arasında dolaylı görüşmeler yoğunlaşırken Kürtler arası birlik çabaları da Erbil’e taşındı. SGD Komutanı Mazlum Abdi’nin KDP lideri Mesud Barzani ve Kürdistan Yönetimi Başkanı Neçirvan Barzani ile görüşmeler yaptığı söyleniyor. PKK kadrolarının Suriye’den uzaklaştırılıp SDG’yi yeni düzene entegre etmenin yolları aranıyor. Kandil’den de “Biz çekiliriz” mesajı geliyor.
Olası uzlaşı, SDG’nin tasfiye edilmesi, lider kadrolarının ülkeden çıkarılması ve özerkliğin hiçbir türüne izin verilmemesi yönünde sert bir çökertme stratejisi güden Ankara’nın yeni orduya entegrasyon konusunda ne kadar esneyeceğine, Amerikalıların SDG’ye ne kadar sahip çıkacağına, Kürtlerin özerklikten yeni düzene yama olmaya doğru ‘çatışmasız sıfırlama’ diyebileceğimiz bir senaryoyu ne kadar sindireceğine bağlı. Kürtler için sıfır toplamlı bir sonuç çatışma ve bölünme senaryosunun önünü açabilir.
***
Erdoğan Suriye hamlesinin başarısını, Şam’daki aktörlerin Türkiye’ye bağımlılığını artırmaya dönük stratejiye bağlıyor. İnsani, mali, siyasi ve diplomatik desteğin semeresi için potansiyel rakiplerle rekabeti iyi yönetmesi gerekiyor. Colani’nin bir kulağı Ankara’dayken diğer kulağı Körfez’de olacaktır.
Toparlanmış, meyve veren bir Suriye, Türkiye’ye ‘hasat zamanı’ dedirtir. Güçlenmiş bir Suriye ise İsrail için ‘gazap zamanı’ çağrışımı yapabilir. Netanyahu sert tiratların ötesinde Erdoğan’ın eylemlerinden emin olsa bile yekpare bir Suriye’yi tercih etmeyecektir. Sonuçta işgal altında toprağı olan Suriye’dir, Türkiye değil.
Zayıf ve siyasi egemenliğini yitirmiş bir Suriye aynı zamanda İsrail açısından vekil güçlerle Irak ve Lübnan’a yönelik müdahaleler için kuluçka yuvası ve fırlatma rampası işlevi görebilir. El Ahbar Yayın Yönetmeni İbrahim el Emin’in tespitiyle; “Yeni Şam yönetimi, İsrail dahil Suriye’nin hiçbir ülke için tehdit kaynağı olmayacağına dair söz verdi. Ancak İsrail, Suriye’yi diğer ülkelere tehdit oluşturmak için bir manivela olarak kullanırsa yeni yönetimin nasıl bir tavır alacağını bize henüz söylemedi.”
Manidar ama anlaşılır bir sessizlik.
Türkiye ile İsrail’in Suriye üzerindeki çatışan pozisyonlarını abartmamak lazım. Evet güçlü bir Suriye, İsrail’in işine gelmez. Ama güçlü bir Suriye dozunu kaçırmış bir Türk kontrolünü de tolere etmez. Bağımlılık ilişkisinin bozulması Erdoğan’ın işine gelmez.
Gazete Duvar / 26.12.24