ABD tarafından “zorba üçlü” olarak tanımlanan Venezuela, Küba ve Nikaragua, ABD emperyalizminin tehdit ve saldırılarının hedefi durumunda. ABD bu ülkeler şahsında Latin Amerika’yı yeniden “arka bahçesi” yapma peşinde koşuyor. ABD Başkanı Obama, “ABD güvenliğine olağanüstü tehdit” oluşturduğu gerekçesiyle Venezuela’ya yaptırımlar uygulamıştı. Trump yönetimi bunları daha da derinleştirdi. Nikaragua da bu süreçte yaptırımın hedefi. Küba ise yarım asırdan fazladır yaptırımlarla nefessiz bırakılmaya çalışılıyor.
ABD ve Trump yönetimi Venezuela’ya yönelik ekonomik yaptırımlarla yetinmiyor, türlü kirli yöntemler ve darbe girişimlerinin yanı sıra askeri müdahale planları yapıyor. Maduro’nun 10 Ocak 2019’da ikinci kez göreve başlaması, ABD ve müttefiklerinin uzun süredir devam eden baskı, şantaj, yaptırım ve tehditlerine yeni bir ivme kazandırdı.
ABD ve AB’nin yanı sıra bölgedeki uşak rejimler, Ulusal Meclis’i Venezuela’nın tek meşru kurumu olarak tanıyacaklarını açıklayıp ABD piyonuna desteklerini sunarlarken, bir dizi ülkenin yanı sıra Rusya ve Çin Venezuela’nın yanında yer aldı.
Dolayısıyla, Venezuela krizi hegemonya krizinin de bir parçasıdır. Gerisinde, ABD emperyalizminin stratejik kaynakların kontrolünü ele geçirme, hegemonya mücadelesinde gerçek ve potansiyel rakipleri karşısında üstünlük sağlama çabası vardır.
Hegemonya mücadelesi kızışıyor
Bugünün dünyasındaki temel sorunlardan biri emperyalist dünyadaki güç ilişkileri, ABD hegemonyasının çözülüş süreci içinde olmasıdır. ABD, rakipsiz konumunu pekiştirmeyi hedefleyen bir yönelime girse de umduğu başarıyı elde edememiştir. Zira, dünya hegemonyasını kendisinde devralacak güçte olmasalar da, karşısında yükselen küresel güç odaklarını bulmuştur.
Bu olgu dünyadaki istikrarsızlığı büyütmekte, hegemonya krizini sertleştirmektedir. Dünyanın bugünkü tablosuna bakıldığında, nüfuz mücadeleleri, militarizm, saldırganlık ve savaş eğilimi giderek güç kazanmakta, bölgesel ve yerel savaşlar artmaktadır. Bugün emperyalist nüfuz mücadelelerinin, bölgesel müdahale ve savaşların esas alanı Ortadoğu olsa da, dünyanın hemen tüm bölgeleri emperyalist hegemonya mücadelesinin, savaş, çatışma ve krizlerin sahnesi durumundadır.
Bugün, Asya Pasifik’ten Ortadoğu’ya, Latin Amerika’dan Orta Asya’ya, Doğu Avrupa’dan Afrika’ya dünyanın dört bir tarafında krizler, çatışmalar ya da savaşlar yaşanmaktadır. Emperyalist-kapitalist sistem içine düştüğü çok yönlü krizi bir kez daha savaşlarla aşmayı hedeflemektedir.
Avrasya cephesinin iki temel küresel gücü olan Rusya ve Çin, ABD ve Batı emperyalizminin karşısına hegemonik bir güç olarak çıkma çabası içindedirler. Asya-Pasifik de hegemonya mücadelesinin sürdüğü bir alandır. Bu bölgede de nüfuz mücadeleleri tırmanmakta, kavganın sıcak bir çatışmaya dönüşme tehlikesi büyümektedir.
Venezuela’da paylaşım kavgası
Emperyalist hegemonya mücadelesinin kendisini sıcak bir biçimde gösterdiği bölgelerden bir diğeri Latin Amerika’dır. ABD’nin “arka bahçe” olarak gördüğü Latin Amerika’daki çatışma ve krizler dünyanın dört bir tarafından yürütülen hegemonya savaşlarının bir parçasıdır. Bu kıtayı yeniden sömürgeleştirmek için harekete geçen ABD emperyalizmi, kıtanın büyük petrol ülkesi olan Venezuela’nın üzerine çullanmak için çırpınmaktadır.
Venezuela 300 milyar varilden fazla rezerviyle dünyanın en büyük petrol kaynaklarından birine sahip. Venezuela petrolünün yarısından fazlasını ABD satın alıyor. Yanı sıra Çin ve Rusya’ya da petrol ihraç ediliyor.
Dünyanın en büyük ham petrol ithalatçısı olduğu söylenen Çin için Venezuela önemli bir “ortak” görünüyor. Çin’in 2005-2019 yılları arasında Venezuela’ya 70 milyar dolar borç verdiği, vadesi gelmiş olanları ise ertelediği ya da hibe ettiği ileri sürülüyor. Çin “Bir Kuşak Bir Yol” projesini destekliyor. Venezuela’da altyapı, tarım ve petrol ithalatında teknoloji transferi gibi bir dizi projede özel bir rol oynuyor. Yanı sıra Latin Amerika ülkelerinin altyapı ve kalkınma yatırımları için 7 trilyon dolar harcanacağı tahmin ediliyor. Bu büyüklükte bir yatırım gücüne Çin’in sahip olduğu ileri sürülüyor. Dolayısıyla Çin sadece Venezuela’da değil, tüm Latin Amerika’daki projelere talip ve finansmanı Çin’e ait.
Bugün Çin ve Latin Amerika’nın bazı ülkeleri enerji, altyapı tesislerinin inşası, tarım, sanayi üretimi ve teknolojik yenilik alanlarında işbirliği yapıyor. Çin ile Latin Amerika arasındaki ticaretin son on beş yılda yaklaşık yüzde iki bin arttığı iddia ediliyor. Çin, gelecek on yılda Latin Amerika ülkelerine 250 milyar dolar hacminde yatırım hedefliyor. 2025 yılında bu rakamın 500 milyar dolara ulaşacağı ileri sürülüyor.
ABD emperyalizmi bu gelişmeleri Çin’den gelen bir tehdit olarak görmektedir. Trump’ın Çin’le yürüttüğü ticaret savaşında bu gelişmeler de rol oynamaktadır.
ABD, Rusya ile Venezuela arasındaki ilişkileri de bölgedeki egemenliği açısından tehdit olarak görüyor. Rusya Venezuela’da deniz ve hava üssü kurmak istiyor. Öte yandan Venezuela’ya teknoloji transferi yapmayı, petrol çıkartmayı ve Venezuela petrolünün yönetiminde söz sahibi olmayı planlıyor.
Rusya ve Çin’in bölgeyle gelişen ekonomik ilişkileri, burada tek hegemonik güç olmak isteyen ABD’nin nüfuzuna darbe anlamına geliyor. ABD bu iki küresel gücü kendi egemenliği önünde engel kabul etmekte, onların bölgedeki etkisini kırmayı hedeflemektedir.
ABD’nin tüm çırpınışlarına rağmen Çin’in yükselişini sürdürdüğü ve uzak olmayan bir gelecekte birçok alanda ABD’yi aşacağı iddia ediliyor. Rusya da birçok bölgedeki etkili çıkışlarıyla küresel bir güç olarak yükseldiğini kanıtlamış durumda. Öte yandan ABD sultasından kurtulmak isteyen AB emperyalistleri de bağımsız bir odak olma arayışı içindeler. Tüm bu gelişmeler, hegemonyası çözülen ABD’yi daha saldırgan ve savaşçı bir çizgi izlemeye zorluyor. ABD yaşadığı gerilemeyi savaş aygıtının gücüyle dengelemeye çalışıyor.
ABD, AB, Rusya ve Çin gibi büyük küresel güçler arasında kızışan ve geleceği belirsiz olan hegemonya mücadelesi giderek sertleşmektedir. Bu da yeni bir dünya savaşı tehlikesinin büyümesi demektir.