Fransa ve Paris Charlie Hebdo katliamının ardından bu kez de IŞİD adlı ölüm makinesinin dehşet kelimesinin dahi karşılamakta çok yetersiz kaldığı bir başka katliamla sarsıldı. Paris toplam 7 bölgede bu cinayet aygıtının kanlı ve büyük bir saldırısına sahne oldu. IŞİD'li caniler özellikle binlerce insanın bulunduğu bir konser salonuna, kalabalık bir restorana ve Fransa-Almanya maçının oynandığı binlerce insanın bulunduğu ünlü stadın yakınında ellerindeki bombalar ve ağır silahlarla dehşet saçtılar. Bilanço oldukça ağır; daha şimdiden 130'a yakın insan yaşamını yitirmiş bulunuyor. Bu sayının artacağı kesindir. Yüzlerce de yaralı var. Tarihi kent Paris adeta bir kan gölüne dönüşmüştür.
IŞİD adlı ölüm makinesinin her zamanki acımasızlığı ve tam bir katil soğukkanlılığı ile gerçekleştirdiği katliam anında Fransa ve tüm dünyada duyuldu. Başta Paris orta sınıfı içinde olmak üzere, her yerde büyük bir korkuya neden oldu, dehşetle karşılandı. Bir gözüdönmüşlük örneği olan katliamın yankıları çeşitlenerek devam ediyor.
Rotatifler işbaşında, kirli basın çeşitli senaryolar üretiyor. Elbette ki, hedef yine Charlie Hebdo örneğindeki gibi katlaimın arkasındaki gerçekleri, demek oluyor ki, asıl sorumluları ve suçluları gizlemektir. Olayı bir kez daha El Kaide ya da yeni icatları olan IŞİD adlı cinayet örgütlerinin üzerine yıkmaktır.
Yalana doymuyorlar, ikiyüzlülükte sınır tanımıyorlar
IŞİD'li canilerin hem de ellerini kollarını sallayarak Paris'in orta yerinde gerçekleştirdikleri bu acımasız katliam tam da Fransa'da İklim Zirvesi ve Türkiye/Antalya'da G20 Zirvesi’nin toplanacağı bir sırada yapıldı. Ve F. Hollande hariç dünyanın efendileri bir aradaydılar. Topluca harekete geçtiler. Obama en başta gelmek üzere, peş peşe açıklamalar yaptılar. Her zamanki alışkanlıkları ve ezberlerine aldıkları cümle ve kavramlarla önce katliamı lanetlediler. Ardından da terörizme karşı uluslararası mücadelenin yakıcılığında söz ettiler, bu yönlü çağrılar yaptılar.
Fransa devlet başkanı F. Hollande bu koroya Paris'ten katıldı. Yaptığı konuşma ile tüm Farnsız halkını dayanışmaya ve birlik olmaya çağırdı. Bunun terörü ve onun yarattığı korkuyu yenmenin biricik çaresi olduğunu vurguladı. Devamla, Fransa'nın tüm sınırlarının kapatıldığını ve ülke çapında olağanüstü hal ilan edildiğini açıkladı. Yine her zamanki alışkanlıkla, Fransız orta sınıfını rahatlatmak amacıyla, Fransa'nın
gücünü herkese ve teröristlere gösterecekleri mesajını verdi.
F. Hollande da, başta B. Obama olmak üzere diğer devlet başkanları da
sınır tanımaz bir utanmazlık içindeydiler. O kadar çok katliamdan sorumludurlar ki, suç çeteleleri o denli kabarıktır ki, yaptıklarına ikiyüzlülük demek, döktükleri timsahın gözyaşlarıdır diyebilmek doğru değil. Zira hepsi de yüzsüzdür.
Hele de Türk sermaye devletinin Cumhurbaşkanı T. Erdoğan bu konuda sınır tanımıyor. Daha yüzlerce insanın yaşamına ve yüzlercesinin ağır biçimde yaralanmasına mal olan Ankara Katliamının kanı kurumamışken, riyakarca açıklamalar yapıyor.
Tümü büyük bir utanmazlık içinde “terörü/terör örgütlerini” kınıyorlar. Köklerinin kazınması gerektiğini vurguluyorlar, bunun için de uluslararası işbirliği çağrısında bulunuyorlar. Bunun da hemen şimdi olmasını buyuruyorlar. Hedef olarak da El Kaide, IŞİD gibi cinayet örgütlerini gösteriyorlar. Bu, tam olarak, suçlunun suçunu
gizleme durumudur, utanmazlığın dibidir. Fakat boşuna!
El Kaide'de, El Nusra ve Paris katliamını gerçekleştiren IŞİD adlı ölüm makinesi; bunların hepsi de kapitalizm denen bataklıkta ürediler, beslendiler, büyütülüp kendi adlarına vekalet savaşları yürütsünler diye Afgan, Pakistan, Libya, Irak, Suriye, Yemen ve nihayet tüm Ortadoğu halklarının başına bela edildiler. Fakat bununla da kalınmadı, bu aynı cinayet şebekeleri şimdi de Avrupa halkalarının başına bela edilmiştir. Elbette ki, bu insanlık düşmanı canilerin gerçekleştirdiği kanlı katliamların tüm sonuçlarını bölge ve dünya halklarını etkiliyor. Acıları ve yıkımları onlar yaşıyor. Biri diğerinden büyük bu katliamların faturasını onlar ödüyor.
Fakat öte yandan ABD ve Avrupalı emperyalistle El Kaide örneğindeki gibi, kendi eserleri olan IŞİD adlı ölüm makinesini de çoktandır kontrol edemez hale gelmişlerdir. Demek oluyor ki, ellerindeki bomba şimdi daha da tehlikeli hale gelmiştir. Şüphesiz ki, dünya işçilerine ve ezilen halklarına dönük tarafı ile değil, kendilerine dönük yönü ile rahatsız olmaktadırlar. En çok da, IŞİD'in arkasında kendilerinin durduğu ve dolayısıyla Paris katliamındaki sorumlulukları açığa çıkacak korkusu yaşamaktadırlar.
Polis devleti uygulamaları kurumlaşacak, baskılar katlanacak, yeni savaşlar gündeme gelecektir
Fransız basını da dahil, emperyalist basının haber başlıkları yine aynıydı. Yine özenle seçilmiş “Dehşet”, “Vahşet”, “Katliam”, “Savaş” gibi ürkütücü kavramlar kullanıldı. Ardından, katliamı kimlerin yapabileceği, hedeflerinin ne olduğu, nereden geldikleri ve teröre karşı ne yapılması gerektiği konularında açıklık yaratsınlar diye, kiralık “terör uzmanları” ekranlara çağrıldılar.
Devlet başkanları, partileri ve parlamentoları, istihbarat ve polis yetkilileri ve bilimum kirli medyaları ile bir kez daha aynı şeyi yapacaklar. Tıpkı ABD'deki 11 Eylül saldırılarındaki gibi, bu kez de “Avrupa'nın 11 Eylil'ü” olayı olarak niteledikleri Paris katliamı ile bir sendrom yaratacaklardır. ABD'nin 11 Eylül'ü ile, açgözlü ve savaş sulusu petrol ve silah tekellerinin istek ve çıkarları uğruna ‘asrın savaşı’ olarak kodladıkları bir savaş ilan etmişlerdi. Ardından da Afganistan'la başlayıp, Irak, Libya ve şimdide Suriye üzerinden yürüyen bir emperyalist savaşlar serisi başlatmışlardı.
Şimdi ise, Avrupa'nın 11 Eylül'ü dedikleri Paris'teki kanlı bilançoyu bahane ederek dünya işçilerine ve halklarına dönük yeni bir ‘haçlı seferi’ başlatacaklardır. Keza bu kez de ana tema ‘İslam düşmanlığı’ olacaktır ve bu bahane altında tüm kardeş halklar hedef tahtasına oturtulacaktır.
İlk hedef ise “teröre/terör örgütlerine karşı mücadeleyi genişletmek ve büyütmek” adı altında tüm kapitalist metropollerde demokratik haklardan geriye kalanları tırpanlamak, siyasal gericiliği iyiden iyiye azdırmak, polis devleti uygulamalarını
kurumlaştırmak, birer büyük polis devletine dönüşmektir. Bu arada da, göçmenlere dönük saldırılar gemi azıya alacak, sınırlar özellikle Suriye ve Ortadoğu'dan gelenlere kapatılacak, olanlar geri gönderilmeye başlanacaktır. Ve elbette ki, neo-Nazi çeteler ve Pegidalar tasmaları alınarak sokaklara salınacak, mülteci kapları kundaklamaları artacak, cinayetler teşvik edilecektir. Tutuklu olanları az bir ceza ile ya da serbest bırakılarak ödüllendirilecektir.
Bitmedi, dahası da var. Yüzsüzlükte sınır tanımayan emperyalistler bununla da kalmayacak, sözde IŞİD'e karşı mücadele aşağılık yalanı ile kendi sefil çıkarları için Ortadoğu'da yoğunlaştırdıkları emperyalist saldırganlık ve savaşı daha da azdıracaklar, bölgede kardeş halklara kan kusturmaya devam edecek, etnik, dini ve mezhepsel kavgalarla tükenmelerini sağlayacaklardır. Ve dahası, savaşın alanı daha da genişletilecek, gerektiğinde yeni işgallere başvurulacaktır.
Emperyalizme, işbirlikçilerine ve her türden gericiliğe karşı, devrimci sınıf savaşı
Her türden sömürünün, baskının, gericiliğin ve savaşların kaynağı olan kapitalizm yıkılmadıkça, ABD'si, AB'si ile emperyalizmin dünya halkları üzerindeki egemenliğine son verilmedikçe, dünyada ve Ortadoğu'daki aynı zamanda emperyalizmin de iktidarı olan çağdışı diktatörlükler yerle bir edilmedikçe, dünya işçileri sömürülmeye, ezilen halklar acı çekmeye devam edecektir. El Kaide ve IŞİD üremeye devam edecektir. Kapitalist metropollerde ırkçı çeteler, geri ülkelerde ise El kaide ve İŞİD tehdit ve tehlike olmayı sürdürecektir.
Çözüm bir kez daha devrimci sınıf mücadelelerinde ve bunun doruğu olan yeni Ekim devrimlerindedir. Sömürünün, baskının ve savaşların olmadığı bir dünya, Avrupa ve Ortadoğu yeni Ekimler’le olanaklıdır.