Tarih, insanlık için iz bırakanlarla anlam kazanır. Bunlardan biri de, 26 Şubat 1869’da doğan ve 27 Şubat 1939’da yitirdiğimiz, Bolşevik Devrimi’nin önemli isimlerinden Nadejda Krupskaya’dır. Krupskaya, daha çok gençken Marksizm’le tanışmış, bu uğurda mücadele etmiştir. Bu mücadele döneminde Lenin ile tanışıp yaşamlarını ve mücadelelerini birleştirmişlerdir.
Devrimden önce Lenin ile birlikte sürgün hayatı yaşayıp birçok kez birlikte bedel ödemişlerdir. Büyük Bolşevik Devrim gerçekleştikten sonra da Krupskaya devrimin yaşayabilmesi için önemli görevlerden biri olan ‘halk eğitimi’ görevini üstlenmiştir. Bilindiği gibi eğitim, sistemlerin devamının sağlanmasında, toplumsal değerlerin oluşmasında önemli araçlardan biridir.
Krupskaya, marksist eğitim anlayışı ile diğer eğitim sistemlerinin tümünü inceleyerek donanımlı olarak, parti ilke ve hedefleri doğrultusunda işe başlamıştır. Ülkede “Birlikli Sosyalist Üretim Okulu” adını verdiği sistemi gerçekleştirmek için kolları sıvamıştır.
Krupskaya’nın bu eğitim sistemiyle amaçladıklarının başında, gençlerin ürettikleri ürünlerin bilimsel boyutlarını da kavramak, el beceri gelişimi yanında zihinsel becerileri ve kişilik gelişimlerini de arttırarak, kafa emeği ile kol emeği arasındaki farkı ortadan kaldırmasını sağlamaktır.
Öğrencilere eğitim verilirken üretim sürecinin aşamaları, toplumla, doğayla, günlük yaşamla ve politika ile bağlantılarının kurulması hedefleniyordu. Bu doğrultuda daha önceki özel mülkiyete dayalı sistemin yarattığı, insanın kendisi ile emeği arasındaki yabancılaşmanın kaldırılması hedefleniyordu.
Ancak dönem itibariyle işi çok zordu. Çünkü ülke daha önce yaşanan savaşlar yüzünden çok fakir düşmüştü. Bu yüzden 12-16 yaş eğitimi verilen kademede üretimi arttırma kaygısı öncelik kazanıyordu. Diğer bir etkense öğretmen ve öğrencilerin eski ezberci, gerici eğitim döneminde yetişmiş olmaları, bu uygulanmaya çalışılan sistemde uygulamada ve kavramada sıkıntılara yol açmıştır. Yine bu dönemde yeterli kaynak ve uygulama örnekleri bulunmadığı için işleri bir hayli zorlaşmıştır. Krupskaya tüm bu zorlukları görüp, inceleyip gerekli çalışmaları başlatmıştır. Ülke gerçekliğine rağmen marksist öğretiye sadık kalarak sistemi uygulamaya çalışmıştır.
Ülkemizdeki eğitim sistemine baktığımızda yüz yıl önce O’nun uygulamaya çalıştığı eğitim sisteminin fersah fersah gerisinde olduğumuzu görmek tüm insanlık adına acınacak bir durumdur. Örneğin, o dönemin lise düzeyinden mezun biri hem el becerisi gelişmiş, dönemin mesleki tekniklerini öğrenmiş, sosyal yönleri gelişmiş, sorgulayan, çözümler üreten biri olarak yaşamına devam edebiliyordu. Bu dönemdeki ülkemiz lise mezununa baktığımızda tek yönlü ezberci, sınav saatine kadar öğrenen sonra unutan, öğrendikleri ile yaşam arasında hiçbir bağ kuramayan, politikaya ve kendisine yabancılaşmış birini görmekteyiz. Kapitalist eğitim sisteminde bundan fazlası hedeflenmemektedir. Yoksa üreten, düşünen, sorgulayan bireyler kendisine pahalıya mal olur. Kapitalizm bunu bir tehdit olarak görür ve eğitimiyle kendi insan tipini yaratmayı amaçlar.
Sovyetlerde politeknik eğitim veren okullardaki gibi hem üretim araçlarını, hem politikayı, ekonomiyi, psikolojiyi, bedensel ve kültürel olarak gelişmeyi hedefleyen Krupskaya’yı geleceğe taşımak insanlık adına bir görev olarak önümüzde durmaktadır.
Kapitalizmin insan ruhunda ve bedeninde açtığı yaraları ve tahribatı ancak bu yolla iyileştirip, insanların özgürce yaşadığı günlerin geleceği dileği ile Krupskaya’yı saygıyla anıyoruz.
F. Can