Almanya’nın Köln kentinde 17 Şubat Cumartesi günü KON-MED’in (Almanya Kürdistan Toplulukları Konfederasyonu) çağrısıyla kitlesel bir eylem gerçekleştirildi.
Polisin yaptığı açıklamaya göre 15 bin, organizatörlere göre ise yaklaşık 100 bin kişi eyleme katıldı. “25 yıllık tecride, işkenceye ve hukuksuzluğa son!” şiarı altında düzenlenen yürüyüş saat 12.30 sularında “Deutzer Werft”den başladı, “Severins Köprüsü” üzerinden şehir merkezine, oradan da “Deutzer Köprüsü” üzerinden Deutzer Werft’e geri dönüldü. Yansıyan haberlere göre Köln polisi poster ve bayrakların asılmasına ilişkin şartlar dayatmış. Köln şehir polis sözcüsü yürüyüşten evvel yaptığı açıklamada, “Öcalan’ın görülebileceği resimlere izin verileceğini, onu PKK ile açık şekilde gösteren resimlere ise izin verilmeyeceğini” söyledi. Polis sözcüsü, “eylem süresince tercümanların devrede olacağını ve gerektiğinde soruşturma başlatılacağını” söyleyerek aba altından sopa gösterdi.
Yürüyüşte Abdullah Öcalan resimleri dışında herhangi bir örgütün flamasına ve dövizlerine rastlanmadı. Zira tertip komitesi bu yönde karar almıştı. Gerçekleşen mitinge Almanya, Hindistan, İtalya, Norveç, Fransa ve Bask bölgesinden örgüt ve parti temsilcileri de katıldı. Miting alanında Alman Sol Parti “die Linke” adına yapılan konuşmada, Abdullah Öcalan’a karşı tecrit uygulamasının kaldırılması için çaba harcamaya devam edileceği vurgulandı ve Alman Hükümeti ile AB’ye tecridin kaldırılması için çağrıda bulunuldu.
Alman sermaye medyası protestodan günler evvel manşetlerinde “terör lideri” için gösteri yapılacağını yazmaya, polisin Kürtler ve Türkler arasında olası çatışmalara karşı hazırlık yaptığını ve bundan dolayı Köln şehrinde onlarca sokağın kapatılması gerekeceğini dile getirerek eylemi kriminalize etmeye çalışmıştı.
***
KON-MED eylemden bir hafta evvel yaptığı açıklamada, protestonun nedenlerini ve “Filozof ve siyasetçi” olarak tanımladığı Abdullah Öcalan’ın serbest bırakılması talebini şöyle gerekçelendiriyordu:
“Kürdistan ve Ortadoğu’daki siyasi gelişmelere yön vermesi engellenmek istendi. Kürt sorununun çözümüne yönelik tartışmalara katılması, bölgedeki diktatörlük ve İslamcı güçlere karşı barış ve demokrasinin güçlenmesine önemli bir katkı sağlaması engelleniyor. Öcalan’ın analizleri, Ukrayna, Gazze, İsrail gibi savaşların yoğunlaşması veya AfD gibi faşist güçlerin yükselişi karşısında giderek önem kazanıyor...”
***
Dinci-gerici AKP rejimi başta olmak üzere emperyalist güçlerin tamamı kirli çıkarları için Kürt hareketini terbiye etme çabası içindedirler. Bu konuda oldukça mesafe aldıkları, Kürt hareketinin verili durumu üzerinden de rahatlıkla anlaşılabiliyor. Dönem dönemde PKK lideri Abdullah Öcalan’ı bulunduğu koşullar üzerinden kullanmaya ve kirli oyunlarına alet etmeye çalıştıkları da gerçeğin bir başka boyutunu oluşturuyor. Kürt hareketinin Abdullah Öcalan’ının özgürlüğü için yıllardır yürüttüğü bir kampanya ve bu kampanyanın finali açısından bakıldığında eylem şüphesiz ki başarılıydı. Lakin eyleme polisin getirdiği sınırlamalar ve bu konudaki ön kabuller anlaşılır gibi değil.
Kürdistan ve Kürt sorununun kendisi kapitalist düzenin bizzat ürettiği köklü bir sorundur ve ona rağmen bir çözüme kavuşturulma şansı yok denecek kadar azdır. En sıradan demokratik hakların kullanılmasına karşı azgınca saldırıya geçen tek adam rejimin zihniyeti ve bütün emperyalist güçlerin bu konudaki riyakarca tutumları bilindiği halde, bunları görmezden gelen ve hala bu adreslerden çözüm bekleyen Kürt hareketi zafiyet alanlarını çoğaltmaktadır.
Kürt Halkının tükenmek bilmeyen enerjisi, fedekarlığı ve ödediği bedeller “çözüm” diye dayatılan kölelik koşullarını ve uzlaşmacı programları kabul etmeyerek tarihin çöplüğüne atacaktır. Er ya da geç sömürgecilerin ve onların ağababalarının zulmünden kurtularak özgür ve bağımsız bir ulus olarak var olacaktır.
A. Serhat