Kıbrıs: Kirli hesaplarla bölünen ada

Kıbrıs’ın birleşik ve bağımsız yapıya kavuşturulmasını savunmak bizlerin temel taleplerinden biri olmalıdır. Kıbrıs’taki işgalin sonlandırılması, Türk ve Yunan birliklerinin Kıbrıs’ı terk etmesi, İngiliz üslerinin kapatılması birleşik Kıbrıs için öncelikli adımlardır. Özgür bir Kıbrıs ise her iki milliyetten işçilerin ortak mücadelesinin ürünü olacaktır.

  • Haber
  • |
  • Dünya
  • |
  • 05 Ağustos 2024
  • 19:00

Kıbrıs “Barış” Harekâtı’nın 50. yılı düzen siyaseti için milliyetçilik ve şoven kışkırtıcılık yarışının yeni bir vesilesi oldu. İktidarı ve muhalefetiyle ağzını açan herkes ada halklarını birbirine düşmanlaştıran, halkların bir arada kardeşçe yaşama zeminlerini dinamitleyen sözler söyledi. Böylece Kıbrıs Harekâtı’nın 50. yılı bir kez daha halklar arasındaki düşmanlık zeminlerinin güçlendirilmesi için kullanılmış oldu.

Kıbrıs’ın bugünkü bölünmüş yapısının arkasında başta ABD ve İngiltere olmak üzere emperyalist devletlerin, Türk ve Yunan gerici devletlerinin kirli hesapları ve buna dayalı politikaları yatmaktadır. Kıbrıs on yıllardır emperyalistler tarafından bölge haklarına karşı bir savaş üssü olarak kullanılmaktadır. Adanın bundan sonra da aynı şekilde kullanılmasının yolu böl-parçala-yönet politikalarının sürmesinden geçmektedir. Keza Kıbrıs tarih boyunca yağma ve nüfuz mücadelesinin temel alanlarından biri olmuştur. 

Kıbrıs sorunu nedir?

Uzun yıllar Osmanlı İmparatorluğu’nun denetimi altında kalan ada, imparatorluğun sonlarına doğru İngiltere’ye kiralanmıştır. Birinci Emperyalist Paylaşım Savaşı sonrası İngiltere adayı ilhak eder. Adanın jeopolitik konumundan dolayı, başta ABD olmak üzere diğer emperyalist ülkeler de ada üzerinde söz sahibi olmaya çalışırlar. Bunu sağlamak için de hem adada yaşayan Türkler ve Rumları hem de Türkiye ve Yunan halklarını birbirine karşı kışkırtırlar. Türk ve Yunan devletleri de kendi yayılmacı hevesleri ile farklı emperyalist güçleri arkalarına alarak ada üzerinde kirli mücadelelere girişirler.

ABD ve Yunanistan Kıbrıslı Rumlar içinde EOKA (Kıbrıs Mücadelesi Ulusal Örgütü)’yı örgütlemişler-desteklemişler, İngiltere ve Türk sermaye devleti de TMT (Türk Mukavemet Teşkilatı)’nı örgütleyerek kendi gerici emelleri doğrultusunda ellerinden geleni yapmışlardır. Emperyalistler ve işbirlikçilerinin desteğiyle her iki çeteci yapılanma da halklara karşı kanlı katliamlar yapmıştır. Bu politikaların faturasını Kıbrıs halkı ağır biçimde ödemiştir. Bu gün devam eden bölünmüşlük sorunu emperyalistler ve Türk, Yunan sermaye devletlerinin gerici hesaplarının ürünüdür.

Kıbrıs, emperyalistlerin ve bölge gerici devletlerinin bir savaş üssüne dönüştürülmüştür. İngiltere’nin adada 2 tane askeri üssü bulunmaktadır. Ortadoğu ve Kuzey Afrika’ya karşı saldırılar buradan gerçekleştirilmektedir. Türk ve Yunan sermaye devletleri adada on binlerce asker bulundurmaktadır. Halen Türk sermaye devleti adayı kirli işleri için bir merkez olarak da kullanmaktadır. Kontrgerilla eğitim kampları, kara para aklama, uyuşturucu ticareti vb. organizasyonları için Kıbrıs bir üs durumundadır.

Kıbrıs sorunu halkların yarattığı bir sorun değildir. Emperyalistlerin ve gerici bölge devletlerinin yarattığı bir sorundur. “Türk-Yunan uyuşmazlığı” denilen şey, gerçekte Türk ve Yunan burjuvazilerinin gerici ve bencil çıkar çatışmalarından başka bir şey değildir.

Türkiyeli işçiler, emekçiler sermaye sınıfının Kıbrıs üzerinden hayata geçirdiği saldırıların karşısında durmalıdır. Sermaye devletinin toplumu kontrol altında tutmak, gerçek mücadele alanından uzaklaştırmak için yer yer devreye soktuğu şoven kışkırtıcılığı boşa düşürmenin yolu her ulustan işçi ve emekçilerin tüm sorunların kaynağı olan emperyalist kapitalist sisteme karşı birlikte mücadelesinden geçiyor.

Kıbrıs’ın birleşik ve bağımsız yapıya kavuşturulmasını savunmak bizlerin temel taleplerinden biri olmalıdır. Kıbrıs’taki işgalin sonlandırılması, Türk ve Yunan birliklerinin Kıbrıs’ı terk etmesi, İngiliz üslerinin kapatılması birleşik Kıbrıs için öncelikli adımlardır. Özgür bir Kıbrıs ise her iki milliyetten işçilerin ortak mücadelesinin ürünü olacaktır.

Emeğin Kurtuluşu’nun 37. sayısından alınmıştır…