İngiltere’nin devlet politikasını iki şey karakterize ediyor, dışarıda daha çok militarizm, içeride ise polis yasalarının genişletilmesi.
Boris Johnson başkanlığındaki muhafazakar hükümet, son yıllarda ülkeyi sarsan iklim ve ırkçılık karşıtı protesto hareketlerini bastırmak için “Polis, Suç ve Ceza Mahkemeleri yasa”larının içeriğini sertleştirerek kapsamını genişletmek istiyor. Tasarlanan yasa polisin yetkilerini genişleterek örneğin “aşırı” gürültü, trafiğin tıkanması veya alışveriş merkezlerinde “ciddi aksama” “riski” görmesi durumunda polise, “gösteri yapma özgürlüğünü” kısıtlama hakkı veriyor.
Yasa tasarısının Salı gecesi üst mecliste görüşülmesi sırasında sokak hareketlerinin de etkisiyle yasa taslağındaki birkaç paragraf muhalefet tarafından reddedildi. İçişleri Bakanı Priti Patel ise bu ret nedeniyle muhalefeti “vandalları ve gangsterleri” savunmakla suçladı. Türkiye’deki mevkidaşı Soylu’nun ve faşist rejimin düzen muhalefetini hedef alışını anımsatan Patel’in bu çıkışı, burjuva muhalefete dahi tahammülsüzlüğün dışa vurumu oldu.
Tasarıya tepki ve eleştiriler
“Tasarıyı öldür” anlamına gelen “Kill the Bill” şiarı altında binlerce insanın katıldığı yaygın protesto eylemelerinden birinde konuşan İşçi Partisi’nin eski Başkanı Jeremy Corbyn, tasarının “Britanya’daki herkesin yetkisizleştirilmesini” hedeflediğini söyledi.
Lordlar Kamarası Üyesi John Hendy, Salı günü Morning Star, gazetesine yaptığı açıklamada, “gürültü” çıkaran ve özellikle “rahatsızlığa” neden olan grev gözcülerinin de tedbirlerden etkilenebileceğini söyleyerek “Karar verme polisin inisiyatifinde olacaktır” dedi.
Temel eleştirilerde, yasanın belirsiz bir şekilde formüle edilerek, acil durumlarda kolluk ve istihbarat teşkilatlarının yetkilerinin sınırlarının açık bırakıldığı ve bunun hukuksuz adımların önünü açacağı endişesi dile getiriliyor.
Öte yandan, İngiliz emperyalizminin içeride hayata geçirdiği bu “polis devleti” uygulamalarını, dışarıda NATO’nun savaş politikalarının “öncülüğünü” üstlenen adımlar tamamlıyor. Birleşik Krallık Savunma Bakanı Ben Wallace Ukrayna’ya, “küçük bir grup askerin” yanı sıra tanksavar gönderileceğine dair geçtiğimiz günlerde yaptığı açıklamayla bu adımları duyurmuştu.
İçeride/dışarıda savaş ve saldırganlık anlamına gelen ve birbirini tamamlayan bu adımlar, batının kapitalist metropollerinde burjuva gericiliğinin gücünü gözler önüne sererken, bu gericilik rüzgarının daha sert estirileceğine de işaret ediyor.