Almanya’nın Bavyera eyaletine bağlı Krün kentinde bulunan Elmau Sarayı’nda 7-8 Haziran’da gerçekleşen G-7 Zirvesi geride kaldı. İki gün boyunca Almanya Başbakanı Angela Merkel’in ev sahipliğinde yapılan zirveye ABD, İngiltere, Almanya, Fransa, Japonya, İtalya ve Kanada liderleri katıldı. 1998 yılında zirvenin bileşeni olan Rusya, 2014 yılında patlak veren ve derinleşerek devam eden Ukrayna krizinin ardından grubun 7 üyesi, Rusya’da yapılacak G8 toplantısını iptal etmekle kalmamış, ayrıca Rusya’yı toplantı dışı da bırakmıştı. Dolaysıyla bu yılki zirveye Rusya davet edilmeyip fiili olarak G8’in dışına atıldı. Bu girişim Ukrayna krizi üzerinden Rusya’ya karşı girişilen çok yönlü ambargo ve saldırganlığın cezalandırmaya varan bir adımı oldu.
Dünya ekonomisinin yaklaşık üçte ikisini elinde bulunduran G-7 ülkelerinin gerçekleştirdiği zirve, küresel konuların yanı sıra ekonomi, dış politika, güvenlik, "terörizmle mücadele", kalkınma ve enerji konularının yanı sıra Yunanistan’ın borç ödemesi, Ortadoğu’daki son gelişmeler, Ukrayna’daki çatışmalar, iklim değişikliği ve salgın hastalıklarla "mücadele" konularını ele aldı.
Kapitalist dünya ekonomisinde sürmekte olan bunalıma ve devasa boyutlar kazanmış çeşitli sosyal sorunlara ortak çareler aramak, bunun yanısıra emperyalistler arasındaki çeşitli çelişki ve çatışmaları türlü uzlaşmalarla hafifletmek, G-7 türündeki emperyalist zirvelerin temel kaygısı oluyor. Emperyalist tekeller için sorun elbetteki hiçbir şekilde, emekçilerin ve ezilen halkların bizzat emperyalist-kapitalist dünya sisteminden kaynaklanan sorunlarına çözüm bulmak değildir. Onlar için tüm sorun emperyalist egemenliklerini pekiştirmek, kendi aralarında giderek ağırlaşan ve derinleşen çelişki ve çatışmalara geçici çözümler bulmak ve emperyalist dünyanın ortak çıkarları sözkonusu olduğunda emekçilere ve ezilen halklara kan kusturmaktır.
Nitekim zirvenin bildirisine yansıyan ve iki günlük tartışma konularının da ana eksenini oluşturan, yıllardır da uluslararası politika ve diplomasinin değişmeyen temel konularından biri olan Ukrayna krizi, Ortadoğu’daki gelişmeler, Yunanistan’nın borçları, terörizmle mücadele gibi konular G-7 Zirvesi'ne damgasını vurdu. Bu gündemler üzerinden hangi kirli pazarlıkların yapıldığını, ne türden lanetli kararların alındığını, milyonların kaderini ilgilendiren hangi uzlaşmalara varıldığını bilmek şansından yoksunuz. Ama tüm öteki emperyalist zirveler gibi Almanya’daki G-7 Zirvesi'nden de, dünya emekçileri için yeni saldırılar ve yeni yıkımlar anlamına gelen kararların ve sonuçların çıktığından kuşku duyulmamalıdır. Tersi emperyalist-kapitalist dünyanın karakterine aykırıdır. Zira zirve sonrası yayınlanan bildirge de bu iddianın doğrulanması niteliğindedir.
Emperyalist şeflerin zirve sonrası yayınladıkları bildirgede Ortadoğu’da ve Kara Afrika’da süren emperyalist savaşlardan, müdahalelerden, şiddetten, ölümden kaçmaya çalışan ve sayıları giderek artan kadın-erkek, genç, çocuk yüz binlerce insanın dramlarını kastederek “Son dönemlerde yaşanan göçmen kriziyle ilgili olarak, Akdeniz'de ve Bengal Körfezi'ndeki göçmen trajedilerine etkin bir çözüm bulunması gerekliliği” ve “Sınırlarımız ve sınırlarımızın ötesinde yapılan insan kaçakçılığını engellemek ve insan kaçakçılığıyla mücadele taahhüdümüzü bir kere daha vurguluyoruz” gibi sözümona göçmen trajedisini kendilerine dert edinmiş edalarında ama tümüyle belirsiz ifadelerle ve “salgın hastalıklarla mücadele” gibi ulvi amaçlarla dile getirilen gönül ferahlatıcı “müjdeli” haberler bir yana bırakılırsa bildirgede belirtilen ve pazarlıklara, çekişmelere, emekçilere faturaya dönüşeceği kesin olan kararlara yol açan konular haydutlar topluluğunun asıl ilgi alanlarına dolayısıyla da gerçek amaçlarına açıklık kazandırıyor.
Ukrayna krizi ve Ortadoğu
Zirvenin temel gündemlerinden biri de Ukrayna ve Ortadoğu’daki çatışmalar oldu ve buna zirve sonuç bildirisinde de yer verildi. ABD Batılı müttefikleri gibi Rusya’nın Kırım hamlesini içine sindirememiş ve karşı hamlelerle Rusya’ya adeta savaş ilan etmişti. Rusya iktisadi, politik ve diplomatik alanda kuşatılmıştı, ama hiçbir adım Rusya’ya geri adım attırmadığı için Ukrayna’da sular durulmadı, kriz aşılamadı, Minsk’te imzalanan ateşkesin işe yaramadığı biliniyor.
ABD ve AB emperyalistleri tarafından Rusya’ya uygulanan türlü ambargolar, askeri ve diplomatik kuşatma bugüne kadar arzulanan sonuçlar üretmemiş olmalı ki daha esaslı yaptırımların uygulanması ve boyun eğdirilmesi temel bir sorun haline gelmiş bulunuyor. Bu ihtiyaçtan hareketle ABD batılı mütefikleriyle birlikte daha etkili ortak kararlar aldığını bildirge üzerinden kamuoyuna ilan etmiş bulunuyor. AB Konseyi Başkanı Donald Tusk, daha zirve öncesi “Rusya bugün buraya ana davetli olarak katılmadı. Rusya'yı, Ukrayna'ya ve diğer ülkelere saldırgan davrandığı sürece bu toplantılara davet etmeyeceğiz” demiş ve bu yolla Rusya cezalandırılmıştı. Rusya’nın Ukrayna’ya şiddet uyguladığı, uluslararası güvenliği ve barışı tehdit ettiği gerekçesiyle daha ağır yaptırımların uygulanması zorunluluğu ortak karar olarak deklare edildi.
Fakat ilginç ve dikkat çekici olan zirve öncesinde Alman Mühendisler Birliği gibi sermaye kurumlarının Rusya'ya yönelik AB yaptırımlarına açıkça karşı çıkması oldu. Bunu Alman şirketlerinin yaptırımlara uymasına karşın ABD firmalarının yaptırımları hiçe sayıp yasaklı Rus şirketlerle iş anlaşmaları yaptığına ilişkin Alman sermeye gruplarının 'isyanı' izledi.
İsrail-Filistin sorunuyla ilgili olarak ise bildirgede, G-7 liderleri, “İlgili bütün taraflara, iki devletin barış ve güvenlik içinde yaşaması temeline dayanan müzakere edilmiş bir çözüm için çalışmaları yönünde çağrıda bulunuyoruz” demekle yetinildi. “İki tarafın barış ve güvenlik içinde yaşaması temeline dayanan müzekkerenin” İsrail siyonizminin ve ABD’nin Ortadoğu’daki çıkarlarının korunması demek olduğunu yılların yaşanmış deneyimleri üzerinden anlamanın bir güçlüğü yoktur. Terörizmle ve aşırıcılıkla mücadelenin, uluslararası toplumun önceliği olarak kalmaya devam etmesinin gerekliliğine vurgu yapan bildiride, bu kapsamda başka şeylerin yanı sıra IŞİD de kastedilerek “Bu terör örgütüne karşı mücadeleyi kazanmak ve onun menfur ideolojisinin yayılmasını engellemek için verdiğimiz taahhüdün tekrar altını çiziyoruz" ifadeleriyle Ortadoğu’daki sorunlara sözde çözüm önerilmiş olunuyor. Sözü edilen terör örgütününün beslenip geliştirilmesinde ve halkların üzerine sürülmesinde oynadıkları rol ve dolaysız sorumlulukları unutturulmaya çalışılarak halkların bilinciyle alay ediliyor. Bu sorunların kapalı kapılar ardında çok farklı içeriklerle tartışıldığını ise belirtmeye gerek yok.
Emperyalistlerden Ukrayna, Ortadoğu gibi sorunlara herhangi bir çözüm beklenemez elbette. Çünkü onlar bu sorunların kaynağı ve yaşanan çatışmaların doğrudan kışkırtıcılarıdırlar. Rusya’yı Ukraynaya şiddet uygulamakla eleştirenler dün Balkanları bugün de Kuzey Afrika ve Ortadoğu’yu ateşe verenlerdir.
Zirvenin önemli konularından biri de Yunanistan’ın borç krizi ve AB tarafından uygulamak zorunda olduğu söylenen reformlardır. Kanada Başbakanı Stephen Harper, Yunanistan'ın borç krizinin üstesinden gelinmesinin önemine vurgu yaparken zirvenin başka temsilcileri de kurtarma yardımlarının serbest bırakılmasını buyurdu.
Beyaz Saray sözcüsü Josh Earnest, “Liderler arasında Yunanistan ve ortaklarının kritik yapısal reformlara ve büyümeye giden yolda anlaşma sağlamalarının önemi üzerinde fikir birliği sağlandığını” açıkladı. AB ve IMF'ye borçları nedeniyle zorluklarla ve açmazlarla yüzyüze bulunan Yunanistan'a 8 milyon ABD doları değerindeki son mali yardımın verilmesini tartışan şefler, bunu ülke ekonomisi için yeni kemer sıkma politikaları izleme şartına bağlıyor. 8 milyon dolarlık mali yardımı Yunan halkının boğazını sıkmak için yapanlar, haydutlar topluluğunun Elmau Sarayı’ndaki güvenliğini sağlamak için 300 milyon euro harcayabiliyor.
Özetle borç krizinin nihai bir çözümün kaçınılmazlığı zirvecilerin ortak kaygı ve kararlarıdır. Ama tüm bunlar elbetteki bir koşula bağlıdır. Reformları uygulamak! AB tarafında dayatılan reformlar ise bir sosyal yıkım saldırısıdır. Kreditörler toplantısında Yunan hükümetinin asgari ücreti 950 euroya çıkarma, işten atılan memurların geri alınmasına bile tahammül etmeyip ‘’bunları unutun’’ azarlamaları düşünüldüğünde Yunanistan'ı bekleyenin ne olduğu anlaşılacaktır.
İklim sorunu ve salgın hastalıklarla mücadele
G-8 zirvelerinin değişmeyen gündemlerinden biri de iklim sorunudur. Çevre sorunlarının felaketlere yol açacak düzeylere varmasının sonucu olarak 1997’de Kyoto’da protokol imzalanmış, ABD ise protokolü tanımayacağını açıklamıştı. Dünyanın efendileri emperyalist tekellerin çıkarlarına aykırı olduğu için dünyamızın geleceğini tehdit eden çevre felaketleri karşısında kıllarını bile kıpırdatmıyorlar. Gelinen yerde dünya ölçüsünde çevre bilincinin gelişmesinin de basıncıyla nitekim bazı adımlar atmak zorunda kalmış bulunuyorlar. Zirve katılımcılarının karbondioksit salınımlarının yol açtığı iklim değişimi ve küresel ısınma konusunda görüş birliğine vardığı “mutlu” haberi verildi. “Dünya çapında sera etkisi yapan gazlar konusunda yoğun bir azaltmaya gitmek zorunda olduğumuzu biliyoruz. O nedenle içinde bulunduğumuz yüzyıl içinde dünya ekonomisini karbonlaşmadan arındırma hedefimiz konusunda uzlaştık. Ve küresel iklim hedeflerine ulaşma doğrultusunda sera etkisi yapan emisyonların önemli ölçüde azaltılmasına da ihtiyacımız var” denilerek kamuoyuna yatıştırıcı bir “müjde” verilmiş oldu. Şimdilik sadece bir niyet açıklamasından ve vaaten öte bir anlam ifade etmeyen bu sözlerin inandırıcılığı testten geçmeye muhtaçtır.
Bu aynı şey salgın hastalıklara karşı mücadele için de geçerlidir. Özellikle de Afrika’da on milyonlarca insanın kaderini ilgilendiren ve dev ilaç tekellerinin çıkarlarına dokunulamadığı için tedavi edilemeyen sayısız hastalıklardan dolayı kitlesel ölümler yaşanmaktadır. Dünya ölçüsünde milyonlarca insanın pençesinde kıvrandığı hastalıkları önlemek için gerekli olan paranın olmadığını söyleyenler yüz milyarlarca doları silahlanma için harcayabilmektedirler. Salgın hastalıklarla mücadele etmenin gereklerinden söz edenler bunu somutlamış değiller. Dolayısıyla bu da yalnızca sonu belirsiz bir vaad olarak kalıyor.
Kapitalizm insanlık için bir kabustur ve sınırlarına dayanmış bir barbarlık düzenidir. İnsanlık bu barbarlık karşısında kendisine bir çıkış aramaktadır. Dünya ölçüsünde şimdiden gelişen ve güçlenen büyük kitle hareketleri ve halk isyanları bu arayışın ve yeni bir dünyaya duyulan özlemin ifadesidir.