Kolombiya Devrimci Silahlı Güçleri (FARC) ile hükümet arasında yapılan barış görüşmeleri, Devlet Başkanı Santos ve FARC Askeri Komutanı Timeleon Jimenez’in imzalarıyla, 24 Kasım’da bir seremoni eşliğinde kamuoyuna resmi olarak ilan edildi. Bu, barışın ilan edildiği ikinci seremoniydi. 2011 yılından bu yana sürdürülen görüşmelerin bu yılın Mayıs ayında tamamlandığı duyurulmuştu. Bu süreçte özellikle savaşın mağdurlarına tazminat ödenmesi, gerilla güçlerinin cezalardan muaf tutulması ve bazı sosyal grupların politik katılımlarının sağlanması, sosyal eşitsizliğin giderilmesi vs. için FARC delegasyonunun gündeme getirdiği önlemler ve toprak sorunu, sonuçlanmayan konular olarak bugüne kadar devam etti.
Yeniden altını çizerek hatırlatalım ki elli yıldır süren bu savaşın temel kaynağı topraksız yoksul köylülerin toprak talebi ve toprak reformu eylemleri olmuştur. Çatışmanın temelini de esas olarak bu sorun oluşturmuştur.
Eylül ayında iki tarafın delegasyonlarının ilan ettiği barış anlaşması, silahları bıraktıktan sonraki süreçte gerilla hareketine belli ölçülerde tavizler vadetmekteydi. Zira FARC, '80’li yılların ilk yarısında aynı süreci yaşamıştı. Legal olarak politik yaşama katılmak için kurduğu legal parti Union Patrotika’nın (UP) binlerce kadrosu 1985 ile 1989 yılları arasında hunharca katledildi. Yeni “barış görüşmelerinde” FARC delegasyonunun özellikle bu anayasal garanti talebinde ısrarcı olmasında bu yaşanan deneyim etkili olmuştu.
Ki bu bağlamda, Eylül ayında varılan anlaşmada uluslararası mahkemelerin kararları belirleyici olacaktı. Gerilla hareketi kendini feshettikten sonra kurulacak olan legal partiye iki dönem parlamentoda temsil etme garantisi sunulmaktaydı. Ayrıca gerillanın sivil hayata entegrasyonu için mali desteğin yanında, belli ölçülerde yoksul köylülere toprak verilmesi de uzun dönemde gündeme alınması gereken sorunlar olarak formüle edilmişti.
Kurulu sistemle politik entegrasyonu stratejik amaç edinen bir siyasal hareketin, egemen sınıfın ekonomik, askeri, politik iktidarında bir dönüşüm sağlanmadan verilen yasal güvencelerin sadece geçiş sürecindeki manevralar olduğunu unutması şaşırtıcı değil. Sınıf mücadelesi tarafından defalarca kanıtlanan söz konusu olgu, bizzat deneyimin sahiplerinin hafızalarından çabuk silinmiş görünüyor.
Oysa Lenin’in deyimiyle bir anayasanın özü ve devletin temel yasaları, gerçek sınıf çatışmalarının, sınıflar mücadelelerinin yansıtılma biçimidir. Sınıflar üstü, sınıf mücadelesinden bağımsız bir yasal güvence hayaldir. Gerçek ile yasalar arasında bir uçurum oluştuğunda her anayasa kağıt üzerinde boş bir laf kalabalığına dönüşür. Belirleyici olan, sınıf mücadelesinin gerçek zeminidir. Yine yasal düzenlemeler veya anayasa sınıf mücadelesi üzerinde yükselen politik ilişkilerin ifadesi, yasal biçimdir. Yani bunlar uzun geçerlilik süresine sahip değildir. Kurulu düzenin sınıfsal yapısını koruyan-kollayan bu yasaların alt sınıflara vereceği güvenceler sadece mücadeleyle korunabilir. Cumhuriyetçi, demokratik anayasalar da dahil olmak üzere, bugüne dek gelen bütün eski anayasaların ruhu ve temel içeriği özel mülkiyettir, der Lenin.
Özcesi, taviz verilerek sağlanan anlaşma sadece yeni çatışmaların yolunu açacaktır. Bunu herhangi bir yasal güvence engelleyemez.
Bir referandumla onaylanması öngörülen barış anlaşması hiç beklenmedik bir şekilde reddedildi. Eski Devlet Başkanı Alvaro Uribe, büyük toprak sahipleri, paramilitarist gruplar ve fundamentalist çevreler, “komünistler devleti ele geçirecek” propagandasıyla referandumun tersine dönüştürülmesinde etkili oldu. Oligarşinin bütün önemli güçleri paramilitarist terörü de gündeme getirerek, ülkenin bir kaotik ortama gireceğini her gün işlediler.
Noel Barış Ödülü’ne layık görülen Devlet Başkanı Santos’un, gerilla hareketine karşı deyim yerindeyse eli güçlenmişti. FARC delegasyonu yeni koşullarda dayatılan anlaşmaları kabul etmek zorunda kaldı. Yeni anlaşmada özellikle özel mülkiyete dokunulmayacağı garantisi verilirken, 3 milyonu aşan küçük yoksul köylünün talepleri geleceğe ertelendi.
Yeni anlaşmaya göre daha önce kağıt üzerinde vaat edilen toprak reformu rafa kaldırılmış oluyor. Toprakları zorla elinden alınmış olan yoksul köylüler hiçbir hak talebinde bulunmayacak. Ayrıca uluslararası mahkemeler ve görevlendirilen hakimler sadece gözlemci statüsünde olacak, karar verme yetkisine sahip olmayacaklar. Gerillaların yargılanma koşulları ağırlaştırılırken, sosyal eşitsizliği gidermek için öngörülen önlemler anlaşmadan çıkarıldı. Ayrıca gerillanın politik katılımı sınırlandırıldı. Bütün bu koşullar '80’li yılların tekrarlamasını hatırlatıyor. Zira referandumun reddedilmesinden bu yana ciddi oranda bir karşı terör dalgası gelişti.
Yeni anlaşma bir referandum yerine parlamentoda oylamayla kabul edilirken, diğer taraftan paramilitarist gruplar bu kısa dönem içinde birçok sendikacıyı ve sosyal hareketlerin kadrolarını tehdit etmekle kalmadı, Eylül’den bu yana birçok katliam gerçekleştirdiler.
Başlayan bu sancılı sürecin kazananı ABD tekelleri ve büyük oligarşik güçler oldu.
Gerillanın sonucu belirsiz demobilizasyonu
Aralık ayının başından itibaren FARC gerillaları elli yılı aşkındır kucağında barındıkları dağlardan yola çıkarak 27 yerde tespit edilen toplanma (geçiş) bölgelerinde buluşmaya başladılar. Bu toplanma bölgelerinde silahlar bırakılarak, gerillanın sivil hayata katılmasının ilk adımı atılmış olacak. Savunma Bakanlığınca belirlenen bu noktalarda 12 bin asker denetim için görevlendirilirken, FARC delegasyonu temsilcilerinden Ivan Marquez, toplanma yerlerinde temel ihtiyaçları giderecek alt yapının oluşmamasından yakındı. Silahsızlanma ve demobilizasyon sürecinin 180 günde tamamlanması gerekiyor. Anlaşmaya göre gerillaların 90 gün içinde silahların %30’nu, 150 gün tamamlandığında ise silahların tamamını bırakması öngörülüyor.
Bu arada FARC yönetimi, 13 Aralık’ta yaptığı bir açıklamayla, gerillanın hiçbir garantisi olmadan silahları bırakmasına karşı çıkan beş ayrı komutanı hareketten attıklarını duyurdu. Gerekçe olarak da bu gerilla komutanlarının hareketin politik-askeri çizgisine ters düşmeleri gösterildi. FARC yönetimi ayrıca, komutanlarıyla birlikte hareket eden beş bölgenin gerilla güçlerine, “komutanların bu çılgın kararına” uymamaları çağrısında bulundu.
FARC’dan atıldığı duyurulan Gentil Duarte, tanınmış bir gerilla komutanı ve Havana’da yapılan ilk tur görüşmelerinde delegasyonun bir üyesiydi. İlk görüşmelerden sonra tutum alan Duarte, yaptığı bir açıklamayla silah bırakma seremonisine katılmayacağını ve halkın iktidarı için mücadeleye devam edeceklerini duyurdu. Gerillaların toplanıp silahlarını bırakacakları bölgeleri, toplama yerlerini “gökyüzü altında hapis” olarak nitelendiren Duarte, gerillanın silahsızlandırılmasıyla egemen ekonomik sistemin koşulsuz olarak devam edeceğinin altını çizdi. Bu çıkış, diğer gerilla hareketi olan Ulusal Kurtuluş Ordusu (ELN) ile yapılacak barış görüşmelerinin yeni yılla ertelenmesi de gözetildiğinde, sürecin “barışçıl” geçmeyeceğine işaret ediyor. Barış anlaşmasının imzalanmasından bu yana 50 aktivist paramilitarist gruplar tarafından katledildi. Ayrıca gerillanın toplama merkezlerinde silahlarını bırakmasına rağmen, merkezi savcılık gerillaları cezadan muaf tutacak kararı (takipsizlik) hâlâ ertelemektedir. Ki bu karar silahları bırakmanın koşuluydu. Bu bağlamda, hareket içindeki tepkiler ve başkaldırılar beklenmeyen bir gelişme değildir.