Kendi sefil çıkarları için Ortadoğu’ya yerleşen batılı emperyalistler, yüz yıldır bölge halklarına gerici savaşların bedelini ödetiyorlar. Sömürgeci yağma ve talan, sosyal yıkım, Kürt sorunu, Filistin sorununun yanı sıra etnik, dinsel, mezhepsel sorunları döne döne üreten ve derinleştirenler onlar. Kürdistan’ı dört parçaya ayıran emperyalistler, Filistin’i siyonistlere peşkeş çekerek İsrail devletini yarattılar. 21. yüzyılda IŞİD gibi bir canavarlar sürüsünü halkların başına bela ettiler. Bölgenin işbirlikçi gerici devletleri de emperyalistlerle suç ortaklığı yaparak, yıkımın daha yaygın ve daha uzun süreli olmasına katkıda bulundular.
Halen devam eden hegemonya savaşını tetikleyen emperyalistler, Irak’ı, Libya’yı, Suriye’yi, Yemen’i yakıp yıktılar, milyonlarca insanı katlettiler, sakatladılar ya da sürgüne zorladılar. IŞİD, El Nusra gibi dinci çeteleri halkların üzerine salarak, bölgeyi kan gölüne çevirdiler.
Emperyalistler ile suç ortakları bölgedeki diğer sorunları da sürekli derinleştiriyorlar. Siyonist İsrail’in “rutin”leşen katliamları Filistin halkını hedef alırken, Türkiye’de Kürt halkına karşı icra edilen kirli savaş eşi-benzeri görülmemiş bir vahşete ulaşmış bulunuyor.
Ortadoğu’da emekçiler ile ezilen halkların tek çıkış yolu, bu gerici savaşları, ulusal baskıyı, etnik-dinsel-mezhepsel parçalanmayı dayatan güçlere karşı birleşik, uzun soluklu, devrimci direnişi örmektir. Böyle bir direnişi bölgesel çapta örmek elbette kolay değil. Zira emperyalistler ile işbirlikçileri halkları parçalayıp birbirine düşürmek için iğrenç yollara başvuruyorlar. Mezhepsel parçalanmayı derinleştirip, halkları birbirine boğazlatmak için yoğun bir çaba harcıyorlar.
Bu gerici odaklar Filistin ve Kürt halklarının direnişini itibarsızlaştırma, bu iki direnişçi halkı köleliğe mahkum etme hesabı içindeler. Bunun için ırkçılığı, mezhepçiliği kullanıyorlar. Ellerindeki en rezil silah ise bizzat sorumluluğunu taşıdıkları IŞİD barbarlığı. Buna rağmen her iki halk da direnerek, emperyalizme ve gericiliğe karşı mücadele dinamikleri açısından önemli avantajlar sağlıyor. Ancak iki direnişçi halkın mücadelesi yazık ki, verili koşullarda net bir anti-emperyalist hatta ilerlemiyor.
Bir yanda nesnel koşulların basıncıyla devrimci güçlerin ulusal mücadeledeki etkilerinin sınırlı olması, öte yandan işçi sınıfı ile ilerici-devrimci hareketin bölge genelinde gücünün sınırlı olması, bu önemli direniş dinamiklerinin handikaplarını oluşturuyor.
Hem Filistin hem Kürt hareketinde kimi zaman emperyalistlerden medet umma eğilimi baş gösterebilmektedir. Ancak bu bir yanılsamadır. Unutulmamalıdır ki, ne siyonist İsrail Filistin halkına, ne dinci iktidar Kürt halkına emperyalistlerin icazeti olmadan saldırabilir. Emperyalistler ezilen halklara özgürlük değil, ancak yıkım ve kölelik getirebilir.
Esas olan ezilen halklar ile emekçilerin kader birliğidir. Sorunlarının kaynağı gibi kaderleri de bir olan ezilen halklar ile emekçilerin mücadele mevzilerinde buluşmaları, gericilik odaklarının dayattığı etnik, dinsel, mezhepsel parçalanmanın önüne geçebilmek için hayati önemdedir.
İşçi sınıfı ve emekçiler ezilen halkların özgürlük ve eşitlik mücadelesiyle etkin bir dayanışma içinde olmalı, buna dayanarak anti-emperyalist ve anti-siyonist birleşik direnişin zeminini güçlendirmelidirler. Mücadele dinamiklerinin birleşik direniş mevzilerinde buluşturulması, gericiliğin sonu gelmez yıkıcı savaşlarını sona erdirmenin kapılarını aralayacak, halkların kardeşçe yaşayacakları yeni bir Ortadoğu’nun inşası yönünde atılmış önemli bir adım olacaktır.