(Venezuela'daki gelişmelere ve ABD'nin kirli oyunlarına ilişkin olarak hazırlanan bu yazı, Kızıl Bayrak gazetesinin 4 Ağustos 2017 tarihli sayısında yayınlandı. Yazıya internet sitemizde yer verdiğimiz günün öncesinde ise Venezuela'da darbe girişimi yaşandı. Buna rağmen, gelişmelerin arka planına ışık tutması açısından işlevsel olması nedeniyle, yazıyı internet sitemiz üzerinden de okurlarlarımıza sunuyoruz...)
Uluslararası bir şiddet ve katliam merkezi olan ABD’nin kirli ve kanlı icraatlarının aracıdır CIA. Dünyada, özellikle de Asya ve Latin Amerika’da sahte gerekçelerle gerçekleştirilmiş ne kadar işgal, askeri faşist darbe varsa arkasında mutlaka ABD ve onun karanlık eli CIA vardır.
Aç gözlü silah ve petrol tekellerinin çıkarları için ülkeleri işgal etmek, muhalif hükümetleri devirmek için içeride işbirlikçiler ayartıp karışıklıklar yaratmak, askeri faşist darbeler tezgahlayıp kendilerine kusursuzca hizmet edecek faşist diktatörleri iş başına getirmek, ABD ve CIA’in en başat icraatlarındandır. Bu yönlü icraatlarının en çok sahneye konduğu coğrafya ise Latin Amerika’dır.
Uluslararası haydutluğun merkezi bu devlet, ilerici ve devrimci güçleri ezmek ve imha etmeyi ya da kendisine mesafeli ve muhalif ülke ve iktidarlara boyun eğdirmeyi, bunlar olmadığında da bizzat CIA’in hazırlanmasına yardım ettiği kanlı darbeler yapmayı adeta kendisine bir hak ve görev olarak görmektedir. Bir darbe uzmanı olarak ünlenmiş bulunan eski ABD Dışişleri Bakanı Henry Kissinger’in, “Bir ülkenin halkı komünizmi seçecek kadar sorumsuzluk gösterdiyse biz buna seyirci mi kalacağız” şeklindeki sözleri, tam da bunu anlatmaktadır.
Bu kirli sicilinin fazlasıyla teşhir olmuşluğu ve belli dönemlerde uluslararası kamuoyunun tepkisi nedeniyle zaman zaman ara verse de ABD ve CIA bu icraatlarından hiç vazgeçmemiştir. Başka ülkelerin iç işlerine müdahaleye, karışıklıklar yaratmaya ve askeri faşist darbeler tezgahlamaya devam etmiştir. Nitekim bugün yine iş başındadır ve öncelikli durağı da Venezuela’dır.
CIA’in “samimi itiraf”ı: “Venezuela’da darbe yapmak istiyoruz”
Pentagon ve CIA’nın Venezuela’da darbe yapma isteği yeni değil. ABD işbirlikçisi Venezuela oligarşisinin iş başından uzaklaştırıldığı ve Hugo Chavez’in iş başına geldiği andan itibaren macera başladı. Hiç kuşkusuz bu nedensiz değildi. Özetle, Chavez iktidar koltuğuna oturur oturmaz ilk elden kendisinin Bolivarcı olduğunu söyledi. Ardından hiç vakit kaybetmeden ABD’nin tarihsel düşmanı Küba’yı dost ülke ve Fidel Castro’yu yoldaş olarak ilan etti. Bu çok açık olarak ABD’ye meydan okumaktı.
Chavez bununla da kalmadı, çok şey borçlu olduğu Venezuela halkının durumunu iyileştirme amacıyla hızla bir dizi uygulamaya başvurdu. Bu çerçevede, dünyadaki en kaliteli petrollerden olan petrolü kamulaştırdı, üstüne üstlük %20 oranında bir zam yaptı. Amacı iyileştirmeler için kayda değer bir gelir elde etmekti. Bunu kısmen başardı da. Buradan elde edilen geliri asgari ücretin arttırılması, eğitim ve sağlık alanlarına yatırım ve işsizliğin azaltılması gibi işlerde kullandı. Fabrika ve iş yerlerinde, semtlerde ve hayatın birçok yerinde Venezuela işçi ve emekçilerini belli ölçülerde siyasal yaşama katma yönlü uygulamalar bunları takip etti.
Fakat öte yandan egemen sınıf olarak oligarşiye dokunulmadı. Temel sınıf ilişkilerine gerçek, kalıcı ve köklü bir müdahalede bulunulmadı. Yani gerçek iktidar hâlâ Venezuela oligarşisinin elindeydi. Ne var ki geçici bile olsa Venezuela halkının kendisini sosyalist sayan Chavez yönetimini tercih etmesi, hele de bu yönetimin petrolü kamulaştırması, ABD’yi çılgına çevirmeye yetti. Hatırlanacağı üzere CIA göreve çağrıldı ve kısa sürede içeride karışıklıklar yarattı. Venezuela ordusu içinde yandaşları da vardı. Chavez’in kimi icraatlarına tepki duyan ve hayal kırıklığına kapılan sınırlı bir halk kesimini de harekete geçirerek, Chavez’e dönük bir darbe girişiminde bulundu. Chavez tutuklanıp bir adaya kaçırıldı. Nedir ki, bu girişim karşısında Venezuela halkı harekete geçti ve Hugo Chavez’i kaçırıldığı yerden alarak omuzları üzerinde yeniden koltuğuna oturttu.
Buna rağmen darbe mekanizması işlemeye, Pentagon ve CIA, Venezuela’da ne yapıp edip darbe tezgahlamanın peşinde koşturmaya devam etti. Nitekim CIA Direktörü Michael Pompeo, geçtiğimiz günlerde katıldığı bir toplantıda kendisine sorulan bir soru üzerine, tam da kendilerine yaraşır bir cevap verdi: “Venezuela’da darbe yapmak istiyoruz…” Bununla da kalmadı, bu konuda Meksika ve Kolombiya ile ortak mesai içinde olduklarını da itiraf etti. Doğrusu CIA Direktörü bu kez çok haydutça bir tutumun içindeydi. En dikkate değer olan ise, CIA’in ilk kez açıkça bir darbe hazırlığı içinde olduğunu itiraf etmesi idi. O kadar ki, ortak mesai içinde olduğu ülkeleri de zor durumda bıraktı. Elbette her iki ülkenin yönetimi de inkara başvurdu.
Fakat biliniyor ki Meksika ve Kolombiya kirli sicile sahip devletlerdir. Uyuşturucu mafyasının güçlü olduğu ülkelerdir. Dehşet verici katliamların altında imzaları vardır. Ölüm mangaları denince ilk akla gelen ülke Kolombiya’dır. Hiçbir dönem ABD’ye uşaklık etmekte kusur etmemiştir. Ne denli inkar ederlerse etsinler her iki ülkenin de CIA’in hazırlık yapıyoruz dediği darbe konusunda çok gönüllü oldukları tartışmasızdır. Nitekim, eski Kolombiya Devlet Başkanı Alvaro Uribe açık açık müdahale çağrısı yapmıştır.
Aşağılık yalanlar ve gerçek nedenler
ABD kirli çıkarları için başka ülkelere dönük her müdahalesini, işgalini ve tezgahladığı her askeri faşist darbeyi demokrasi, insan hakları, söz konusu ülkenin istikrarı, kısacası düzenin yeniden tesisi vb. aşağılık yalanlar eşliğinde yapmıştır. Bu aşağılık yalanlar gelinen yerde büyük ölçüde teşhir olmuştur. Ancak bunun kendisi onu geriletmemiş, tam tersine daha bir pervasızlaştırmıştır. Ve dahası da bu kirli ve kanlı icraatlarını CIA Direktörü’nün son itirafı ile açıktan savunur hale gelmiştir.
Pentagon ve CIA ikilisi o denli utanmazca bir tutum içindedirler ki Venezuela’da işçi ve emekçilerin sokağa çıktıklarını, Maduro’yu devirmek istediklerini iddia edebiliyorlar. Sahibinin sesi Washington Post, tam bir utanmazlıkla, başkent Caracas sokaklarındakilerin “Gırtlağına dek uyuşturucu ticaretine batmış” bir diktatöre karşı ayaklandıklarını ileri sürebiliyor. Burada da durmuyor. “Bir grup yurtsever general”in “düzeni yeniden sağlamak adına” inisiyatif aldıklarını dile getiriyor. Daha da dipsiz olan yalanı ise, Caracas sokaklarındaki Nicolas Maduro karşıtı karışıklıkları “Yeni bir devrim” olarak nitelemesidir.
Venezuela’da sokaklarda olanların içinde, esas olarak devrimci bir önderlikten yoksun olmaları nedeniyle ve kısmen de zaman içinde yaşadıkları hayal kırıklığının da etkisi ile oligarşinin tuzağına düşen az sayıda işçi ve emekçinin olduğu bir gerçektir. Ancak Venezuela’daki çatışmanın ABD emperyalizmi ve Venezuela oligarşisi ile mevcut Bolivarcı yönetim arasında bir çatışma olduğu da inkar edilemez bir gerçektir. Özellikle başkent Caracas’ta sokakta olanlar Venezuela’nın egemen sınıfının safındakilerdir. Tüm karışıklıkların gerisinde ABD, Meksika ve Kolombiya’nın olduğu, her şeyin CIA’in darbe hazırlığı amaçlı kirli, kanlı ve karanlık planları çerçevesinde döndüğü, hedefin ise Maduro’yu iktidardan alaşağı etmek olduğu resmen itiraf edilmiştir. Ve nihai amacın, Venezuela’nın nitelikli zengin petrol yataklarını yeniden ele geçirmek ve nihayet az da olsa yapılan iyileştirmelerden yararlanan işçi ve emekçileri yeniden yokluk ve yoksulluğa mahkum edip, geçmiştekinden de daha acımasız bir diktatörlüğe sürüklemek olduğu çok daha temelli bir gerçektir.
Chavez zamanında yapılan anlaşmalar gereği, halihazırda Venezuela petrollerinin %60’ı Çin ve Hindistan’a satılmaktadır. Buna karşı ABD’ye satılan ancak %20 civarındadır. Yani petrol sorunu, ABD ile Çin arasındaki nüfuz mücadelesi ile de bağlantılı olarak, bu kavgada esaslı bir rol oynamaktadır.
Yeri gelmişken belirtmek gerekir ki, Maduro karşıtı oligarşinin ve arkasındaki ABD ve CIA’in darbe hazırlığı konusundaki gerekçesi, geride kalan süreçte gerçekleştirilen seçimlerin sonuçlarının yok hükmünde sayılması, Maduro’nun iş başında kalmak konusundaki ısrarıdır. Seçimlerde hile yapanın Maduro değil, bizzat Caracas’ın mafyatik oligarşisi olduğu sonradan kanıtlandı. Hile konusu 4 milletvekili idi ve bunların milletvekilliklerinin düşürülmesi gerekiyordu. Maduro yanlıları karara uydu, uymayan ise Maduro karşıtları oldu. Demek oluyor ki, seçimler sadece bahanedir.
“21. yüzyıl sosyalizmi” kapitalizmin sınırlarına çarptı, çözüm sosyalizmdir!
Tarih, ideolojik ve sınıfsal nedenlerle yarım kalmış “devrim”e ya da “devrimsel girişim”e az tanıklık etmemiştir. Tüm iyi niyetli çabalara rağmen, yaşam yarımlığı kabul etmemiş, kurulu düzen tüm sonuçları ile yeniden belirmiştir. Venezuela’da olan da ne yazık ki böyledir. Venezuela halkının on yılların birikimine dayanan ayaklanması, kuşkusuz ki devrimci bir önderlikten yoksunluk nedeniyle, mantıki sonuçlarına vardırılmadı, vardırılamadı. Halkın genel anlamda eğilimi, isteği ve özlemi en azından Küba’daki gibi bir sosyalizmdi. Kendini sosyalist olarak tanımlayan, Küba ve Castro’yla yakın ilişkiler kuran Bolivarcı Hugo Chavez, gerçekte halkına çok şey borçlu olan samimi bir ilerici, daha doğru bir söyleyişle gerçek bir sosyal-demokrattı. Ne partisi devrimci bir parti idi ne düzene karşı devrimi hedefleyen ve dolayısıyla kapitalizmi aşan bir programa sahipti. Bu niteliğiyle uyumlu, yer yer onu da aşan, ama yine de kapitalizmin sınırlarını aşmayan, işçi ve emekçilerin yaşamında az çok hissedilen iyileştirmelere başvurdu. Bundan dolayı da karşı-devrimin büyük direnci ve dolaylı-dolaysız saldırı ve sabotajları ile karşı karşıya kaldı. Yine de temel sınıf ilişkilerine, en başta da özel mülkiyet alanına dokunmadı. Gerçek iktidar tekeli Venezuela oligarşisinin elinde kalmaya, tarım burjuvazisi kırsal alanda hükmünü sürdürmeye devam etti. Bu durum bugün de eksiksiz olarak varlığını korumaktadır. Kısacası, yeni dönem liberallerinin deyimi ile “21. yüzyıl sosyalizmi” kapitalizmin duvarına takılıp kalmıştır. Hem daha bir zayıflayarak, hem de yeniden ABD’nin kuşatmasını daha fazla hissederek... Ve bir kez daha CIA’in yeni bir darbe hazırlığı tehdidi altında kalarak...
Bunların şaşılacak bir tarafı bulunmamaktadır. Temel sınıf ilişkilerine köklü bir müdahale yapan, özel mülkiyeti köklü biçimde tasfiye eden, iktidarı burjuvaziden zorla koparıp alarak işçi ve emekçilere geçmesini sağlayan ve ABD başta gelmek üzere emperyalizmi Venezuela’dan ebediyen söküp atan, onun Güney Amerika ülkelerindeki egemenliğini yarıp dışına çıkan gerçek ve tam bir devrim olmadan, Venezuela’da dün ve bugün yaşananlar devam edecektir. Venezuela, Meksika, Kolombiya’sıyla tüm Latin Amerika’da ABD ve CIA ile birlikte kirli ve kanlı diktatörlükleri layık oldukları fosseptik çukuruna gönderecek yegane çözüm devrimdir. Gerçek kurtuluş bir parça ehlileştirilmiş kapitalizm değil, sosyalizmdir.