Almanya’da işyeri işçi temsilcilikleri seçimleri

Irkçı-faşist güruhların parlamentodan sonra işçi sendikalarına da kapağı atmak, çok sayıda fabrika ve işyerinde işyeri işçi temsilciliklerini kazanmak ve bu alanda da ciddi bir söz sahibi güç olmak için yoğun bir çaba içine girdiği bir durumda, sınıf devrimcisi komünistler olarak, kesinlikle bu seçimlere ilgisiz kalamayız.

  • Haber
  • |
  • Dünya
  • |
  • 04 Mayıs 2018
  • 17:29

Almanya’da yaklaşık iki aydır işyeri işçi temsilciliği seçimleri yapılıyor. Temsilcilik seçimleri toplam 28 bin işletmeyi kapsıyor. Mayıs ayının sonuna dek sürecek olan seçilmelerle 180 bin temsilci seçilecek.

2010 yılından bu yana temsilcilik seçimlerine NPD adlı ırkçı-faşist parti mensupları da katılıyor. Daimler Umtertürkheim’de “Zentrum Automobil” adı altında seçimlere katılan bu ırkçı-faşist gruptan bugüne dek toplam 19 kişi seçilmiş bulunuyor. On bin işletmede yapılan seçimlerde 19 kişinin seçilmiş olması ilk bakışta önemsiz görünüyor. Fakat sorun sayılarda değil. Esas sorun, NPD ve en çok da taze kuvvet AfD adlı ırkçı-faşist güruhun, hem de oldukça organize biçimde sınıfa, sınıfın kalbi olan büyük işletmelere yönelmesidir. Yerli ve göçmen çok sayıda ulusa mensup işçilerden oluşan Almanya işçi sınıfını bölme, en kabasından ırkçı-şoven propagandalar aracılığıyla bilinçlerini karartma ve nihayet sınıf hareketini zayıflatma çabalarını yoğunlaştırmasıdır. Her şey bir yana, bu yönelimin kendisi başlı başına, sınıfın geleceği açısından ciddi bir tehlikeyi işaretlemektedir.

Irkçı-faşist tırmanış

AfD’nin peş peşe seçim zaferleri kazandığı biliniyor. Örneğin, önceki yıllarda sadece iki eyalet (Hessen ve Bavyera) parlamentosunda temsil edilen AfD, son seçimlerde 94 milletvekili kazandı ve şimdi federal parlamentodadır. Ayrıca da CDU-CSU ve SPD’nin hükümet olması ile birlikte ana muhalefet partisi konumunu elde etmiştir.

En başta hükümet partileri, yani CDU-CSU ve SPD olmak üzere düzenin geleneksel temsilcileri Almanya’daki ırkçı-faşist tırmanışı ve AfD’nin güçlenmesini olağan bir gelişme gibi sunmaktadırlar. AfD’yi “Popülist Sağ” olarak nitelemekte ve yakın bir tehlike olarak görmemektedirler. Keza Almanya’nın şimdiki hükümeti de tıpkı Hollanda ve Fransa, Avusturya gibi ırkçı-faşist partilerin seçim zaferlerine sahne olan diğer ülkelerdeki hükümetler gibi, bu partilerin seçimlerdeki başarılarını önlemek adına, onların programlarını kendi programları olarak benimser tutumlar almakta, amiyane bir deyimle onlardan “rol çalmaktadır.”

Hiç kuşkusuz bu politika, ırkçılığın bir devlet politikası olduğu, adeta yükselen bir değer olarak sunulduğu, faşist propaganda, örgütlenme ve eylemin gitgide meşrulaştırıldığı günümüz koşullarında hükümsüz bir politikadır ve ırkçı-faşist partilerin güçlenmesini önleyemeyecektir. Ayrıca da bu politikanın bir kalıcılığı yoktur. AfD ve benzeri partilerin uzak olmayan bir gelecekte tek başına ya da hükümet ortağı konumuna çıkması şaşırtıcı olmayacaktır. Ve dahası, bugün için bu partileri hükümetlerine ortak etmekten kaçınanlar, sözgelimi Hollanda’da Mark Rutte ve Almanya’da Angela Merkel, günü geldiğinde bunlarla hükümet ortaklığı yapmaktan kaçınmayacaklardır.

Büyük tehlike

Irkçı-faşist partilerin sınıfa yönelişi yeni bir olgu değildir. Tam tersine uzun süredir bu yöneliş var ve ne yazık ki bu partiler işçi kitlelerinden oldukça düşündürücü ve de ürkütücü oranlarda oy almaktadırlar. Fransa’da Ulusal Cephe lideri Marine Le Pen en çok işçi sınıfının yoğun olduğu kentlerde çalışma yapmakta, en çok işçilerden oy almaktadır. Bu aynı şey Avusturya’daki FPÖ ve Hollanda’daki Wilres’in partisi PVV için de söylenebilir. Almanya’daki AfD ise, son seçimlerde hem de Doğu Almanya’da işçilerden %21 oranında oy alabilmiştir.

Hiç kuşkusuz bu, diğer şeylerin yanı sıra esas olarak halihazırda sınıfa dönük sistemli ve sürekli devrimci politik bir çalışmanın, sınıfın bilincini ve örgütlenmesini geliştiren bir örgütsel müdahalenin ve sınıf hareketine yön veren devrimci politika ve taktiklerin, yani devrimci bir önderliğin olmaması nedeniyle başarılabiliyor. İşte bu en büyük tehlikedir.

Elbette dönemin koşulları sadece ırkçı-faşist hareketleri üretmeye elverişli olmayıp, bağrında aynı zamanda devrimci parti ve akımların oluşup gelişmesi için de imkanları barındırmaktadır. Irkçı-faşist bir tırmanışın günümüz Almanya’sı ve Avrupa’sının bir gerçeği olduğu tartışmasızdır. Ne var ki Almanya ve diğer en gelişmiş ülkelerde patlak veren sınıf ve emekçi kitle hareketleri de inkardan gelinmez bir gerçektir. Ki bunların tümü de tarihin devrimci sınıfı yeniden sahne almaya çağırdığının, koşulların devrimci sınıf hareketini mayaladığının ve zamanın yavaş yavaş devrime aktığının habercisi gelişmelerdir.

En başta Alman sermaye devleti olmak üzere emperyalist burjuvazi bu gelişmelerin gelecek açısından taşıdığı tehdit ve tehlikenin farkındadır. Alman tekelci burjuvazisi sınıf bilinciyle yüklüdür ve son derece deneyimli bir burjuvazidir. Devrime hazır olmadığı ve devrimci bir partiden yoksun olduğu halde, 1918 Kasım Devrimi öncesinde ve sırasında Almanya işçi sınıfının ona yaşattığı korkuları unutmamıştır. Bir daha bu aynı korkuları yaşamak istememekte ve daha şimdiden gelmesi beklenen sınıf mücadelelerine karşı önlemler almaktadır. Bu önlemlerden biri de günü geldiğinde devrimci sınıf mücadelelerine karşı bir dalgakıran olarak sahneye sürmek üzere beslediği ve büyüttüğü NPD ve AfD gibi ırkçı-faşist güçlerdir.

Hitler’in Nazi partisinin adım adım iktidara gelmesi örneğinde olduğu gibi, günümüzde AfD başta olmak üzere ırkçı-faşist partilerin seçim başarılarının ardında da tartışmasız olarak Thyssen-Krupp, Siemens gibi sermaye tekelleri vardır. AfD’nin belli bir dönemdir aralıksız olarak sürdürdüğü sınıfa dönük çalışmasının arkasında da yine bu tekeller durmaktadır. Onları işe alan, çalışma yürütsünler diye onları finanse eden, sınıfı bölmek ve sınıf hareketini zayıflatmak hedefli çalışmaları için onlara yardım eden de söz konusu tekellerdir.

Bugün AfD’li faşist güruhun sınıfa yönelik çalışması kesin olarak tesadüfi bir gelişme değildir. Tam tersine oldukça bilinçli, organize ve hedefli bir yönelimdir. Önce metal işçilerinin, ardından kamu çalışanlarının grevlerinin göstermiş olduğu gibi, Almanya’da yavaş yavaş sınıf ve kitle hareketlerinin geçmiş dönemlerden bir parça farklı biçimde sahne almaya başladığı bir sırada bu gelişme çok manidardır ve biz sınıf devrimcisi komünistlere önemli görev ve sorumluluklar yüklemektedir. 

Sınıf eksenli çalışma ve olanakları değerlendirmek

Irkçı-faşist güruhların parlamentodan sonra işçi sendikalarına da kapağı atmak, çok sayıda fabrika ve işyerinde işyeri işçi temsilciliklerini kazanmak ve bu alanda da ciddi bir söz sahibi güç olmak için yoğun bir çaba içine girdiği bir durumda, sınıf devrimcisi komünistler olarak, kesinlikle bu seçimlere ilgisiz kalamayız.

- Her yerde ve her fabrikada, söz konusu bu güruhun sosyal sorunlar eksenli tüm demagojilerinin maskesini indiren, propagandalarının sosyal sorunların istismarından ibaret olduğunu, hiçbir samimiyetinin bulunmadığını açıklayan yoğun, sistemli ve etkili bir teşhir faaliyeti yürütmek, ilk elden yapılması gerekendir.

- İkinci olarak, bu güruhun asla ve asla sınıftan yana olmadığı, dün olduğu gibi bugün de arkalarında yine sermaye tekellerinin olduğu, esas görevlerinin de sınıfı bölmek, hareketini karalamak ve günü geldiğinde göbekten bağlı olduğu sermaye sınıfının kirli çıkarları uğruna sınıf hareketinin önüne barikat kurmak ve ezmek olduğunu anlatmak, gerçek kimliklerini deşifre etmek gerekir.

- Esas olarak onların maskesini düşürecek olan yol, en yakıcılarından başlanarak sınıfın sorunları konusunda yoğun ve etkin bir çalışma ve kararlı bir mücadeledir.

- Tüm bu konularda yerli ulustan öncü işçiler ve devrimci güçlerle ortak bir çaba, unutulmaması gereken bir diğer husustur.

Sınıf yönelimi son bir yıldır gündemimizde çok daha özel bir yerde duruyor. Bu yönde anlamlı kimi adımlar da atılmıştır. Şimdi bu yönelimi daha örgütlü, daha hedefli ve planlı hale getirmek zamanıdır. Bu, genel olarak bulunduğumuz ülkelerdeki sınıf mücadelelerine katılmak, Türkiyeli işçi ve emekçileri bu mücadeleye katılmaları için teşvik etmek, görev ve sorumluluğumuzun gereği olduğu gibi, özelde de sınıf çalışmasını yurtdışı çalışmamızın ekseni haline getirmek asli görevimizin de bir boyutudur.

Almanya’da hâlâ sürmekte olan işyeri işçi temsilcilikleri seçimleri tüm bu açılardan değerlendirilmesi gereken bir olanaktır.

İLİŞKİLİ HABERLER