ABD'nin kanlı tarihi ve siyahilerin bitmek bilmeyen öfkesi

Amerika’da ya da başka bir ülkede, hiç önemi yok, her yerde ırkçılık sınıfsal bir temele dayanır ve çözümü de bu sorunun çözümüne dayalıdır. Sorunun çözümü, sınıf egemenliğinin yıkılmasına bağlıdır.

  • Haber
  • |
  • Dünya
  • |
  • 24 Ağustos 2014
  • 10:04

Amerika'nın Missouri Eyaleti’nin Ferguson kenti günlerdir siyahilerin dinmek bilmeyen protestolarına sahne oluyor. Kentin banliyösündeki nüfusun üçte ikisini oluşturan siyahilerin bu protestoların nedeni, Michael Brawn adlı 18 yaşında bir siyahi gencin polis tarafından vurulmasıdır.

Polis ilk kez bir siyahiyi katletmiyor, benzer olaylar daha önce de yaşandı. Her defasında polis haklı görüldü, siyahiler suçlandı, olayın üstü kapatıldı. Bu kez de polis haklı çıkarılmaya çalışıldı, yine siyahi genç haksız bulundu. Ancak bu kez birkaç protestoyla olayı geçiştiremediler. Geçiştiremediler, zira büyük bir öfke birikimi vardı. Olay duyulur duyulmaz bu birikim ardı arkası gelmeyen bir patlama halinde kendisini dışa vurdu, sokağa taştı. Polisle şiddetli çatışmalara dönüştü. Polis sadece siyahi göstericilere saldırmadı, olayları görüntülemek isteyen gazetecileri de tartakladı, gözaltılar yaşandı, tutuklamalar yapıldı. Ancak çatışmaların önü alınamadı. Öfkeleri dizginlenemeyen protestocular polis merkezlerine yöneldiler.

Amerikan polisi de her yerde olduğu gibi önce tazyikli suya, biber gazına davrandı, zırhlı araçları devreye soktu, ancak yetmedi. Bunun üzerine kentte olağanüstü hal ilan edildi. Polise yardım etsinler diye, deprem gibi olağanüstü gelişmeler sırasında devreye sokulan Ulusal Muhafızlar harekete geçirildi.

Siyahi protestocuların öfkesini dindirmek üzere bazı adımlar atıldı. Michael Brown'ı vuran polisin adı açıklandı, kente siyahi bir polis şefi atandı, gerginliğin azaltılması çağrıları yapıldı. Ama nafile!

Eyalet hükümetinin olayları yatıştırma yönlü açıklamalarına rağmen, tepkiler dinmedi. Siyahlar her defasında daha büyük kalabalıklarla ve daha öfkeli bir biçimde sokaklara çıktılar.

 

ABD tam bir polis devletidir

Sadece devlet ve hükümet yetkilileri ile polis şeflerine göre değil, Amerika'nın beyaz ırktan bilinçsiz ortalama insanlarına göre dahi, tüm siyahiler potansiyel suçludur. Aslında hepsi de haydutturlar. Bu hastalıklı mantığa göre Amerika'da işlenen suçların %90'ı da siyahiler tarafından işlenmektedir.

Ve dahası, tüm yasalar siyahileri suçlayıcı nitelikte olup, polisi korumaktadır. Bu ise doğal olarak polisin pervasızlığını tetiklemekte, sudan gerekçelerle cinayet işlemesini rutin bir icraat haline getirmektedir. Bunun sayısız örneği vardır ve Uluslararası Af Örgütü'nün tüm raporları bunu kanıtlamaktadır. Michael Brown'ın silahsız ve savunmasız durumda olmasına rağmen acımasızca katledilmesi bunun en son örneğini oluşturmaktadır.

Çok değil daha birkaç yıl önce İngiliz polisi, yüzünü dahi görmediği bir pozisyonda hiç tereddüt etmeden, yine siyahi bir göçmene ateş ederek güpegündüz sokak ortasında yargısız infaz yapmıştı. Bu ise, Londra'nın göçmen semtlerinde günlerce devam eden isyanlara yol açmıştı. Şimdi de Amerikan polisi, her zamanki alışkanlığı ile, ''hırsızlık yapıyordu'' gibi tümüyle mesnetsiz bir gerekçeyle ve tam bir acımasızlıkla bir siyahi genci vurmuştur. Şaşılacak bir şey değil bu. Öyle ya, demokrasi götürüyoruz, insan hakları ihraç ediyoruz yalanı ile dünyanın her köşesinde işgaller gerçekleştirenlerden başka ne beklenebilir ki?

Hiç kuşkusuz bu gelişmelerden Amerika'da devletin ve polisinin sadece siyahilere dönük bir baskı aygıtı olduğu, sadece onlara saldırıp cinayetler işlediği sonucu çıkartılmamalıdır. Sadece siyahi ırktan insanların demokratik hak ve özgürlükleri yok sayılmamaktadır. Polis sadece onlara saldırmamaktadır. Tam tersine işçi ve emekçilerin sosyal hakları için düzenledikleri gösterilere de saldırılmakta, tümüyle keyfi gerekçelerle onların da grev ve direnişleri yasaklanmaktadır. Amerikan polisinin son dönemlerin en popüler eylemi olan ‘Walt Streeti İşgal Et’ eylemlerine karşı tutumu bu konuda açıklayıcıdır.

ABD bir kovboylar, gangsterler ve şerifler devletidir. Bu, onlara geçmişten kalan bir kültürdür, bir yönetme deneyimidir. Amerika'da eyalet valileri hala bir şerif gibi davranmaktadır. Keza, CIA ve FBI bu ülkede önemli bir güçtür, bir korku kaynağıdır. Polis merkezleri ve sınır karakolları birer işkence merkezidir. Kısacası Amerika, her an kendisini hissettiren bir polis devletidir. Krizin de etkisiyle polis devleti uygulamaları hız kazanmıştır. Bu uygulamalar tartışmasız tüm ezilenleri kapsamaktadır. Buna karşın uygulamaların öncelikle ve özellikle siyahiler üzerinde yoğunlaştırıldığı da yadsınmaz bir gerçektir.

 

ABD'nin tarihi köleciliğin ve ırkçılığın tarihidir

Siyahi genç Michael Brown'ın katledildiği sırasında, başta Ku Klux Klan adlı tescilli ırkçı örgüt olmak üzere, siyahi düşmanı tüm ırkçı çevreler anında katil polise sahip çıktılar. Hızlarını almadılar, alçakça işlenmiş cinayetin ödüllendirilmesini istediler. Katil polisi de kahraman ilan ettiler. Amerika’da böyle polislere ihtiyaç olduğunu dile getirdiler. Bunun kendisi oldukça açıklayıcıdır, ibret vericidir ve ABD'nin  tarihi hakkında fikir vermektedir.

ABD'nin tarihi ilk elden, bu ülkenin ilk ve gerçek sahipleri olan Kızılderililerin, batıdan gelen ''Beyaz adamalar'' tarafından soykırıma uğratılmasının tarihidir. ABD, bu yerli halkın kemikleri üzerinde inşa edilmiştir. Bu dünya egemeni devlet, ilk servetini yerlilerin imhasının ardından edinmiştir. Bu imha sayesinde bu ülkenin el değmemiş yeraltı ve yerüstü zenginliklerine kavuşmuştur. Dünya imparatorluğunu bu acımasız katliamlara borçludur.

ABD'nin tarihi aynı zamanda sömürgeciliğin ve köleciliğin tarihidir. Yıllarca sömürgecilik yapmış, köleci bir egemenlik aygıtı olarak iş görmüştür. Başka ırk ve renklerden insanların yanı sıra, özellikle siyahileri köleleştirmiş, kölece çalıştırmış, sömürmüş, dayanılmaz koşullarda yaşamaya mahkum etmiştir. Köle ticareti yapmak, köle pazarları kurmak ve siyah insanı alıp satmak en önemli icraatı olmuştur.

Amerika'da ırk ayrımı, siyah insana düşmanlık, savunmasız siyah insanı, hem de bir gelenek halinde katletmek, onun geçmiş tarihinden bugüne mirastır. Amerika'da ırkçı-ayrımcı politikalar her zaman Ku Klux Klan türü acımasız ırkçı örgütlerin boy vermesi ve yaşamasını kolaylaştırmıştır. Amerika'da siyahilere dönük ırkçı saldırganlık sürekli bir durumdur. Doğal olarak bu durum siyahlarla ırkçı örgütler arasında zaman zaman çok şiddetli çatışmalara sebep olmuştur. ‘60'lı yıllarda Amerika boydan boya siyahların öfke patlamasının ürünü ve ifadesi eylemlere sahne olmuştur.

Irkçı-ayrımcı politika ve uygulamalar günümüz Amerikası’nın da gerçeğidir. Irkçılık, demek oluyor ki siyahi düşmanlığı, siyahilere dönük polis baskıları, onları her daim potansiyel suçlu olarak görüp kriminalize etmek ve keyfi gerekçelerle acımasızca katletmek bugünün Amerikası’nda yine sıklıkla rastlanılan icraatlardır. Kapitalizmin krizinin derinleştiği günümüz koşullarında ırkçılık yeniden, hem de en gelişmiş ülkelerde ve Amerika'da da hızla gelişmekte, bir büyük tehlike haline gelmektedir. Denilebilir ki, ırkçılığın en geliştiği ülkelerin en başında Amerika gelmektedir.

 

Kapitalizm ırkçılık demektir, çözüm sosyalizmde!

Irkçılığın kaynağı kapitalizmdir. Irkçılık kapitalizm denen bataklıkta üremekte ve gelişmektedir. Kriz dönemleri ise, ırkçılığın en çok azdığı dönemlerdir. En baştı Almanya'da olmak üzere, hemen tüm Avrupa'da ve Amerika'da yaşanmaktadır. Kapitalizm var oldukça ırkçılık hep var olacaktır. Almanya'daki Pro NRW/ Pro Köln ve Amerika'daki Ku Kulux Klan türü ırkçı örgütler hep var olacaktır. Göçmenlere ve siyahilere dönük cinayetler var olmaya devam edecektir.

Irkçılık ne yasalarla ve ne de uluslararası sözleşmelerle yok edilebilir. Irkçılığa karşı kendi içinde bir mücadeleyle de sorun kesin ve kalıcı biçimde çözülemez. ABD'nin başında siyahi bir başkanın olması da bu katı gerçeği değiştirmez. Hangi ulustan ve renkten olurlarsa olsunlar onlar bir sınıfın adına işbaşındadırlar ve sermayeye hizmet etmeye mahkumdurlar. Amerika’da ya da başka bir ülkede, hiç önemi yok, her yerde ırkçılık sınıfsal bir temele dayanır ve çözümü de bu sorunun çözümüne dayalıdır. Sorunun çözümü de sınıf egemenliğinin yıkılmasına bağlıdır.