Zafer Aydın: 15-16 Haziran güneşli bir havada aniden bastıran bir yağmur değildi

İşçilerin Haziranı kitabının Yazarı Zafer Aydın, “Belgelerle desteklenen tanıklıklarla, dönemin ruhu, eyleme geçme dinamikleri, örgütlenmesi, eylemin sonuçları ve etkileri anlatılmaya çalışıldı" dedi.

  • Haber
  • |
  • Basın derleme
  • |
  • 16 Haziran 2020
  • 18:25

İlk olarak “Emekli bir emekçiyim.” diyerek sözlerine başladı Zafer Aydın. 25 yılı aşkın bir süre Kristal-İş Sendikası Eğitim Dairesinde uzman olarak çalışan, uzunca bir süredir de emek tarihi üzerine çalışmalar yapan Aydın’ın, 1963 Kavel grevi, 1968 Derby işgali, 1969 Singer işgali üzerine hazırladığı monografiler Sosyal Tarih Yayınları tarafından basıldı. “Solcuların başından geçmiş trajikomik olaylar üzerine yazılmış, ‘Sollamalar’ ve  ‘Forum mu Yapsak Yoksa Devrim mi’ diye” iki kitap daha kaleme alan Aydın, Aziz Çelik’le birlikte “Gelenek Yaratan Grev 1966 Paşabahçe” ,“Küreselleşme ve Sendikal Hareket” ile “Temel Sendikal Bilgiler” adlı üç çalışmaya imza attı. Ayrıca Melih Biçer’le 1963 Kavel grevini anlatan, “Çoban Ateşlerinin Yandığı Yerde Kavel’de” adlı belgesel filmi de hazırlayan Aydın’ın son çalışması 15-16 Haziran 1970 işçi direnişini konu alan İşçilerin Haziranı isimli kitap. Ayrıntı Yayınları’ndan çıkan kitabın, yazarı Aydın’la konuştuk.

Önce kitabın boyutundan, hacminden konuşalım. 1000 sayfalık bir çalışma var elimizde. Ne kadar sürdü hazırlaması? Biraz o süreçten bahseder misiniz?

4 yıl kadar sürdü. İşçi, sendikacı, avukat, gazeteci, sendikacı, öğrenci 119 kişiyle görüştüm. Bu görüşmelerin 90’ı yüz yüze yapıldı. Bunların tamamına yakını eylemlerin içinde yer almış insanlardı. Çalışmada çok sayıda belge kullanıldı. Bunlara, Türkiye Sosyal Tarih Araştırma Vakfı (TÜSTAV), Tarih Vakfı, Kadir Has Üniversitesi Ulusal Kültür Belgeliği ile Hollanda’da bulunan Uluslararası Sosyal Tarih Enstitüsünden (USTE)  erişildi. Bunun yanı sıra DİSK’in, sendikaların arşivleri  ile  kişisel arşivlerden yararlanıldı. Belgelerle desteklenen tanıklıklarla, dönemin ruhu, eyleme geçme dinamikleri, örgütlenmesi, eylemin sonuçları ve etkileri anlatılmaya çalışıldı. Efsanelerden arınmış, objektif bir 15-16 Haziran tablosunu ortaya çıkarmak amaçlandı.

Çalışma, dönemin geniş bir perspektifini de sunuyor. ’60’lardan başlayarak dönemin öğrenci hareketlerini, siyasal partilerini ve işçi direnişlerini de irdeliyor ve 15-16 Haziran’a ulaşan süreci merkeze alıyorsunuz. Buna neden ihtiyaç duydunuz?

15-16 Haziran güneşli bir havada birdenbire çakan bir şimşek, aniden bastıran bir yağmur değildi. “Petroller Millileştirilsin” kampanyasından, antiemperyalist gösterilere, sosyalist fikirlerin yaygınlaşmasından, TİP’in TBMM’de temsiline kadar pek çok etmenin şekillendirdiği politik ve kültürel atmosferde  şekillendi. Diğer taraftan 1963 Kavel greviyle birlikte işçi sınıfı mücadele için önemli bir birikim ve beceriye sahip olmuştu. Bu arka plan bilgisi aktarılmadan 15-16 Haziran’ın anlatısı eksik kalırdı. Ayrıca işçilerin tepkisine yol açan düzenleme, Derby (1968), Kavel (1968), Singer (1969), Demir Döküm (1969), Sungurlar (1970), ECA’da (1970) yapılmak  istenilenle aynı zihniyetin ürünüydü. Sınıf sendikacılığı perspektifine sahip sendikaları işyerlerinde elemine edemeyenler, bu defa yasal düzenlemeyle konuyu çözme işine girişmişlerdi. Dolayısıyla işçiler, işyerinde DİSK’i boğma çabalarına hangi gerekçelerle itiraz ettilerse, hangi saiklerle harekete geçtilerse 15-16 Haziran’da da aynı gerekçelerle hareketlendiler. Bu yanıyla 15-16 Haziran, ’68-70 döneminde gerçekleşen işyeri işgallerinin  hem ürünü, hem sonucu, hem de üst aşamasıydı. Bu nedenle işyeri işgal eylemlerine ayrı bir bölüm açmak zorunluydu.

15-16 Haziran’ı merkeze aldığımızda direkt olarak karşımıza şu olgu çıkıyor: Sendika. O dönemde sendikalar güçlü olmasaydı, bu denli büyük bir eylem pratiğe bürünebilir miydi? Nasıl yorumluyorsunuz?

Elbette o dönem bir anlamda sendikal hareketin altın çağını yaşadığı yıllardı. Sendikaların sözünün ağırlığının, itibarının yüksek olduğu, güçlü olduğu bir dönemdi. DİSK farklı bir sendikacılık anlayışına sahip bir örgüt olarak, işçilerin gücünü seferber ederek önemli haklar kazanıyordu. Egemenler ise DİSK’i  beka sorunu, milli bünyeye aykırı bir karşı güç olarak görüyorlardı. Yapılmak istenen, emeğin haklarını kazanma mücadelesinde, güç kullanma potansiyeline sahip bir örgütü saha dışına itmekti. Öngörmedikleri ise DİSK’le birlikte hayatları değişen, hakları genişleyen, kimliklerini ve haysiyetlerini koruyan işçilerin DİSK’in sahanın dışına atılmasına izin vermeyeceğiydi. Üstelik bu sadece DİSK üyesi işçiler için değil, DİSK’in varlığının yarattığı rekabetten olumlu olarak yararlanan Türk-İş üyesi işçiler için de geçerliydi. Sonunda DİSK’in kararıyla sınıfın gücü devreye girdi. Dönemin koşulları, politik atmosfer, işçilerin harekete geçmesinde önemli bir paya sahiptir ama esas olan sınıfın gücünü devreye sokan iradedir. O irade olmasa, sendikalar ne kadar güçlü olursa olsun eylem ortaya çıkmayabilirdi.

Genel olarak 12 Mart darbesinin, legal ya da illegal sol siyaseti bastırmak ve öğrenci hareketlerini baskılamak gibi nedenlerden dolayı yapıldığı düşünülür. 15-16 Haziran yahut onun öncesinde gerçekleşen işçi eylemleri, darbenin başat nedenlerinden birini oluşturdu, diyebilir miyiz? Ne düşünüyorsunuz?

Hiç kuşkusuz diyebiliriz. 12 Mart, rejimin krizine müdahale amacı taşıdığı kadar, 15-16 Haziran’ın da içinde yer aldığı yükselen toplumsal muhalefete karşı devlet ve sermayenin geliştirdiği bir refleksti. 1970 yılının MGK toplantısında anayasa değişikliği isteyen Genel Kurmay Başkanı Memduh Tağmaç’ “Türkiye’nin ekonomik gelişmesiyle nispetsiz olarak kuvvetlenen sosyal gelişmenin yarattığı kargaşa” derken 15-16 Haziran’ı hedef almaktaydı. Bu durum sadece 12 Mart’a özgü değil, 12 Eylül de 15-16 Haziran’ı darbeye gerekçe yaptı. Darbeden sonra Kenan Evren’in ön sözüyle yayımlanan “12 Eylül Öncesi ve Sonrası” adlı kitapta 15-16 Haziran “Hürriyetlerin kötüye kullanılması” yoluyla 12 Eylül’e yol açan, dehşet verici hadiselerden biri olarak yer aldı.

Hazırladığınız yeni bir çalışma var mı? Günleriniz nasıl geçiyor?

Yeni bir çalışma olarak, 15-16 Haziran kitabı nedeniyle görüşme yaptığım işçilerden bazılarının portrelerini yazmaya başladım. Türkiye’de ’68 denildiğinde öğrenci gençlik, üniversite işgalleri, öğrenci gençlik önderleri bilinmesine rağmen, işçi kuşağından işçi eylemlerinden, ya söz edilmez, ya da daha düşük bir tonda söz edilir. Ben ’68’in işçilerinin hikayelerini görünür hale getirmek üzere bir çalışmaya başladım. Ama henüz çok yeni.

Soner Sert - Evrensel / 16.06.20