Gelecek kuşaklar, on gün sonra yapılacak cumhurbaşkanlığı ve parlamento seçimlerini, AKP liderliğinin sınır tanımayan yalanlarıyla anımsayacaklar. O kadar ki İYİ Parti Genel Başkanı Meral Akşener, “Bunlar kafayı yemiş” dedi. Daha “analitik” bir ifade ile “Histeri krizleri geçiriyorlar” da diyebiliriz. Üstüne üstlük bir de “Gidersek bize ne olur?” korkusu artıyor. Karşımızda tehlikeli potansiyeller içeren bir ruhsal durum var.
Bu ruhsal duruma, daha yakından bakmaya, son günlerden birkaç örnekle başlayalım:
Demirtaş “terörist”; Kılıçdaroğlu devleti “FETÖ’ye teslim etti”; “Milletimizi de devletimizi de enkazda bırakmadık”; “14 Mayıs 2023, Batı’nın siyasi darbe girişimidir”, “‘Erdoğan gitsin’ diyenler, ‘Devletin başına FETÖ’yü getireceğiz’ diyorlar”; “İzmir Adnan Menderes Havalimanı’nı biz açtık”; “Teröristlerin desteklediği ittifak”, “Türkiye düşmanlarının hepsi bir yerde birleşmiş!”, “Bay Kemal emri nerden alıyor? Kandil’deki teröristlerden alıyor. Biz emri Allah’tan alıyoruz”, “İnsanlar hayvanlarla evlenebilecek” …
Histerikin söylemi
Öznenin, arzusu ile gerçeklik arasındaki uzlaştırılamaz bir çatışmayı kabul etmeme durumu için “histeri” kavramını, klinik bir teşhis olarak olmasa da “dünyada” belli bir var oluş tarzını ifade etmek için kullanabiliriz.
Histerik (bu durumdaki özne), gerçekliğin arzularına direncine, yalana, dolana, iftiraya başvuran, anlamı bulanık ifadelerden oluşan bir söylemle uyum sağlamaya çalışır. Özne gerçekliğin “duvarına” kafasını vurdukça, düş kırıklığı derinleştikçe, gerçekliğin koyduğu engelleri, zor kullanarak aşmaya, yıkmaya çalışabilir. Bu aşamada, öznenin kendine ve etrafındakilere zarar vermemesi için müşahede altına alınması gerekebilir.
Siyasal İslamın AKP liderliğinde temsil edilen iktidarının, 21 yılın sonunda geldiği noktada, ilelebet iktidarda kalma, kendi “hakikat rejiminin” mutlak egemenliğini topluma kabul ettirme arzusu, gerçekliğin içindeki, başka ekonomik, kültürel güçlerle giderek daha fazla çatışıyor; bu güçlerin, onun arzularını engelleme kapasitesi giderek artıyor. Siyasal İslamın egemen sınıfı (entelijensiyası/“ruhban sınıfı”) da AKP’de temsil edilen iktidarının kalıcılığının güvence altında olmadığının ayırdına vararak korkmaya başlıyor. İçişleri bakanı, bu ilelebet kalıcı olma arzusunun, bilinçaltından bir dışa vurumu olarak, sonuçları arzularına uymayacak bir seçimi, darbe olarak nitelemeye hazırlanıyor. AKP Sözcüsü Ömer Çelik, “Bunların amacı Recep Tayyip Erdoğan’ı, AK Parti’yi, Cumhur İttifakı’nı göndermek” derken arzularıyla gerçeklik arasındaki uçurumu anlamadaki yetersizliğini sergiliyor.
AKP liderliği hem kendisini hem de siyasal İslamın tabanını, gerçekliği kendisinin “yaptığına”, Tanrı’nın lütfu bir liderin eliyle ilelebet yapmaya da devam edeceğine, ülkenin ve Tanrı’nın düşmanlarının ise buna karşı çıktığına inandırdı. Bu inançla, hesap verme korkusu olmadan, yasa, kural tanımadan yaşadı zenginleşti. Tehlike de buradan kaynaklanıyor: Bu seçimlere giderken hem liderliğin hem tabanın arzuları ile gerçekliğin direnci arasındaki uçurum hızla büyüyor. O uçurum büyüdükçe, korku da büyüyor; histerik öznenin, yalan dolan, iftiradan, diğer bir deyişle söylemden, eyleme geçme, sağa sola saldırma olasılığı da artıyor. Mollaveisoğlu’nun deyimiyle “İzmir’de sıradan bir mitingde, meydanı dolu gösterebilmek için olağanüstü çaba harcayan AKP propaganda makinesinin, seçimde neler yapabileceğini” çok iyi düşünmek gerekiyor.
Cumhuriyet / 04.5.23