Türkiye’nin gündemi AKP’nin yapay krizleri ile meşgul ediliyor. Bizzat AKP politikaları ve tutumları ile ortaya çıkan hukuki ve siyasi kriz, 24 Haziran seçimleri sonrasındaki değişikliklerle bir rejim krizine dönüşürken; OHAL hukuksuzluğu ile ortaya çıkan olumsuz ekonomik tablo giderek derinleşiyor.
OHAL rejimi kurumsallaşırsa işsizliğin artacağı ifade edilmişti. 2019 yılı başından bu yana yaşanan birçok gelişme ise krizin boyutlarını açığa çıkarıyor.
Dünyada verilen en yüksek faiz oranlarından biri olan yüzde 24’e rağmen TL’nin yılbaşından bu yana yüzde 12,5 değer kaybetmesi, 1 Şubat 2019 tarihinden bu yana Türkiye kredi risk priminin 300’den 455’e kadar yükselmesi, sanayi üretim endeksinin altı dönemdir negatif çıkması, enflasyonun hedefi ile gerçekleşmesi arasındaki uçurumun kalıcılaşması gibi temel göstergeler krizin boyutlarını görmek için yeterlidir.
Yaşanan krizin en çok etkilediği nüfus kesimlerinin belli bir plan dahilinde tespit edilip gerekli sosyal (güvenlik) politika(sı)nın işletilmesi, önceki dönemlerden çok daha fazla elzemdir.
İşsizlik ve yoksulluğun özellikle bazı nüfus gruplarını daha fazla etkilediği ve bu grupların başında kadın, engelli ve gençlerin geldiği görülmelidir. Uygulanacak politikanın öncelikle bu grupları odağına almasıyla kuşaklar arası yoksulluğun nakledilmesi önlenebilir.
Bu kapsamda başta yerel yönetimler, Türkiye İş Kurumu (İŞKUR), Sosyal Güvenlik Kurumu (SGK) ve Aile Çalışma ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı'nın acil eylem ile etkili bir şekilde kadın, genç ve engelli işsizliği ve yoksulluğunu önleyecek programları derhal başlatmaları gereklidir.
Ücret talep etmeyene iş çok!
Ancak İŞKUR Genel Müdürünün geçen haftaki açıklaması bu konuda gerekli yaklaşım içerisinde olunmadığını gösterdi. Yıllardır sermaye kesiminin bir ezberine dönüşen “iş çok ama iş beğenmeyenler var” söylemini bu defa bizzat İŞKUR Genel Müdürü Sayın Uzunkaya ifade etti. "Yüzbinlerce işverenimiz çalıştıracak eleman bekliyorlar, niteliği olana, becerisi olana, vasfı olana, çalışmak isteyene iş de var aş da var” diyen Uzunkaya, İŞKUR kayıtlarında bile bir yıl içinde 4 milyon bandını aşan işsiz sayısı hakkında ne düşünüyor onu da açıklamalıdır.
Öncelikle ifade edilmesi gereken nicel bir durum var. “Yüzbinlerce işveren işçi bekliyor” ise milyonlarca işsiz de iş bekliyor. Buradaki en temel sorun sermaye kesimince önerilen ücret düzeyinin, asgari yaşam koşulları için yeterli olmayışıdır. Kamuoyuna dönem dönem yansıyan mühendise asgari ücret verilmesi, lisans mezunlarının asgari ücret altında istihdam edilmesi, ücret asgari ücret iken çalışma saatlerinin ortalama 10 saatin üzerinde olması, sigortasız çalıştırmanın çok yüksek olması (yüzde 34), hafta sonu tatilinin verilmeyişi gibi birçok örnekte görüleceği gibi asıl sorun ücret ve çalışma koşulları ile ilgilidir.
Ataması yapılmayan onbinlerce öğretmenin hangi koşullarda çalışmayı kabul ettiği neredeyse her gün haber bültenlerine düşüyor.
Yine tipik ve gittikçe yaygınlaşan başka bir örnek, avukatlık yapmaya başlayan hukuk mezunlarının ücret düzeyidir. Çoğunlukla 2 yıl asgari ücretin yarısı altında bir ücretle çalış(tırıl)an avukatların çalışma koşulları gittikçe kötüleşiyor.
İfade edilen örnekler dışında da gazeteciler, sağlık emekçileri, market çalışanları ve son bir yılda gittikçe artan sayıda inşaat işçileri ücret ve çalışma koşulları nedeniyle işsiz kalmayı “tercih” ediyorlar. Çünkü çalışıp yeterli veya hiç ücret almamaktansa çalışmamak tercih edilir. Çalıştığı halde ücretini alamayan binlerce işçinin etkili bir şekilde başvurabileceği bir kurum dahi bulunmuyor.
Mevcut çalışma koşulları genç işsizliğini teşvik ediyor
TÜİK’in açıkladığı Ocak 2019 verilerine göre başta gençler olmak üzere işsizlikte bir patlama söz konusu. Sayısı milyonları aşan yeni işsizler, yaşanan ekonomik kriz nedeniyle iş bulamıyor, çalışanlar işini kaybediyor ve daha önce iş aramayanlar geçinemediği için iş arıyor.
Cumhuriyet tarihinde ilk defa 4,7 milyon sayısına ulaşan resmi işsiz sayısının bu kadar dramatik artmasında 15 yaş üzerine yeni dahil olan yaklaşık 400 bin kişi, işinden atılan yaklaşık 872 bin kişi ve daha önce iş aramayıp yeniden iş aramaya başlayanlar işsizlere dahil olmuştur. Genç işsizlik oranı bir yıl içinde 6,8 puan artarak yüzde 26,7 oldu.
Sorun sadece vasıf sorunu değil, başta ücret olmak üzere çalışma koşulları
Türkiye’nin mesleki eğitim sorunu, meslek eğitimi alanının iktidarların “arka bahçeleri” olarak görülmesinden öte bir sorun.
Bir lisenin adına “Anadolu, Fen, İmam hatip, vb.” kelimelerin eklenmesiyle lisenin esası, içeriği ve müfredatı daha da önemlisi kadrosu değişmiyor. İronik bir şekilde “Rumeli’ndeki liselere bile Anadolu Lisesi” adları eklenerek eğitim “reformu” yıllardır yapılıyor.
İşin bu boyutu ve iktidarın bu uygulamadaki sorumluluğu bir yana bırakılarak yazının konusuna dönebiliriz.
Mantar gibi çoğalan meslek liseleri, meslek yüksekokulları ve “meslek” üniversiteleri milyonlarca mezun verdi. Son 18 yılda AKP iktidarının bu ülke toplumuna verdiği en büyük zararlar listesine eklenmesi gereken ilk başlık eğitim politikalarında yaptıkları.
Akademisyen ihraç eden, araştırma görevlilerini keyfi ve hukuksuz bir şekilde işe alan veya işten atan, üniversite özerkliğini her anlamda ihlal eden, üniversite “kurmayı” bina açılışından ibaret sanan bir yaklaşım, gün sonunda ortaya 1 milyon “üniversiteli işsiz” çıkardı. Eğitimin piyasalaştırılması ve özelleştirilmesi hantal, pahalı ve nitelik kazandırmayan bir eğitim sistemi ile sonuçlandı.
Sermaye kesiminin çoğunlukla haksız bir şekilde ifade ettikleri “bu üniversiteliler nitelikli olmadıkları halde nitelikli ücret” talep ediyorlar söyleminin İŞKUR Genel Müdürünce de ifade edilmesi söz konusu tabloda AKP’nin ve genel olarak kamusal eğitim politikalarının sorumluluğunu örtmektedir.
Herkesin birleştiği husus “eğitim bir işe yaramıyor işte”, “Sertifika veya diploma değil deneyim iş yapar” gibi söylemlere karşı herhangi bir suçu veya “günahı” olmayan bir kesim varsa o da yıllardır sınavlara koşturulan genç işsizlerdir.
Dayatılan eğitim politikaları yaşamlarına mal olmaktadır. Neredeyse 30 yaşına kadar devam eden ama dil eğitimi, bilişim, temel mantık/matematik gibi evrensel yeterlilikleri veremeyen ama toplumsal maliyeti günden güne artan bu sistemin “mimarı” AKP politikalarıdır.
951 bin üniversiteli iş bekliyor, binlercesi doktoralı
İŞKUR kayıtlarına göre yüksek lisans veya doktora mezunu 18 bin 782 işsiz şu an İŞKUR’a kayıtlı ve iş bekliyor (Mart 2019). Bugün vasıfsızlıkla itham edilen üniversite mezunu ve fiili iş arayan sayısı TÜİK’e göre 951 bin kişi var. Bu sayının yıldan yıla arttığını söylemeye gerek yok.
Üniversiteli işsizlerin bölüm dağılımları ise; 300 bin iktisadi ve idari bilimler fakültesi mezunu, 137 bin mühendis, mimar ve matematikçi, 115 bin eğitimci, 51 bin sağlık bölümleri mezunu, 21 bin dil bölümü mezunu, 15 bin hukukçu ve 10 bin gazeteci şeklindedir.
Yüzbinlerce işverene duyurulur. Deneyim kazanmaları için işe almanız lazım! İşe alın zaten deneyim kazanma süresinde işsizlik fonundan maaşlar ödeniyor. Sorun ücretse işsizlik fonunun kapıları size sonuna kadar açılmış, sorun deneyimsizlik ise “deneyim çalışılarak kazanılır.”
Asıl sorunun “günde üç öğün simit yerseniz asgari ücretten 1.120 lira size kalır” diyen zihniyette olduğu görülmedikçe işçiler de işverenler de çok bekler? Ne kadar çok bekler diye gelecek sorunun cevabı ise yine İŞKUR’da.
315 bin kişi 1 yıldan fazladır İŞKUR’da kayıtlı ve iş bekliyor. Bu sayı TÜİK’e göre ise 904 bin kişi. İŞKUR “beğenmediği işsizlerin” kayıtlarını mı siliyor acaba?
bianet / 30.04.19