Tokat T Tipi Cezaevi'nde ne oldu?

Aramanın ardından polisler bir müddet sonra tekrar odaya geri gelmişler ve Hasan Ortaç ile Mustafa Okçu adında iki mahpusu odadan darp ederek zorla alıp götürmüşler. Aynı odada kalanlar, polisin alıp götürdüğü iki kişi hakkında cezaevi idaresinden bilgi istiyorlar; ancak alamıyorlar.

  • Haber
  • |
  • Basın derleme
  • |
  • 04 Temmuz 2021
  • 09:20

Tokat, Anadolu’da 200 bin nüfuslu epey küçük bir şehir. Buraya 10 yıl kadar önce 1200 kişinin konulabileceği T Tipi bir cezaevi yapıldı. Birkaç yıl önce de yanına bir açık cezaevi yapılınca, ortaya bir cezaevi kampüsü çıkmış oldu. Bu cezaevlerindeki mahpuslar genelde adliler. En başından beri sadece bir odada siyasi mahpuslar var. Onlar da Tokat’tan değil; başka yerlerden getirilmiş kişilerdi.

PKK davasından ağır ceza almış 4 mahpus, zaman zaman oradan bana mektup yazdılar. Bu odaya bazen başka siyasetlerden kimi mahpuslar da konuldu. Cezaevi idaresi, buradaki siyasi mahpuslarla genelde yasa ve yönetmeliklere uygun ilişkiler geliştirdi. Yani belirli kurallara uyulmasını istedi ama onların haklarını da tanıdı. Bu yüzden, bu cezaevinde pek sorun çıkmazdı.

Ancak geçen hafta bu cezaevinde yaşanan bir olay, hepimizi şaşkına çevirdi. Tokat T Tipi Kapalı Cezaevi’ndeki mahpuslardan Fırat Darı, kardeşi Ahmet Darı ile 28 Haziran 2021 Pazartesi günü haftalık telefon görüşmesini yaptı. Kardeş Ahmet Darı’nın kamuoyuna verdiği bilgiye göre, ağabeyinin de bulunduğu odalarına gardiyanlar ve polisler tarafından baskın düzenlenmiş. Odada arama yapan gardiyan ve polislerin eşyaları dağıttıkları bilgisini paylaşan Ahmet Darı, bu duruma itiraz eden birçok mahpusun ise darp edildiğini belirtti.

Okurlarımızın hepsi bilir herhalde ama bilmeyenler olabilir diye anlatalım: Cezaevlerinin içi Adalet Bakanlığı’na aittir. Yani cezaevi içindeki cezaevi müdürü, ikinci müdürler, baş gardiyanlar ve gardiyanlar Adalet Bakanlığı’nın memurlarıdır ve Adalet Bakanı’na hesap verirler. Cezaevinin dış güvenliği ise jandarma tarafından sağlanır. Daha önce kuvvet komutanlıklarından biri olarak Jandarma Genel Komutanlığı Genelkurmaya bağlıydı; şimdi sadece şeklen değil, gerçekten İçişleri Bakanlığı’na bağlı. Dış güvenlikten sorumlu jandarmanın cezaevine girişi aslında yasaktır ve Adalet Bakanlığı’nın buna ısrarla karşı çıkması beklenir.

Aramanın ardından polisler bir müddet sonra tekrar odaya geri gelmişler ve Hasan Ortaç ile Mustafa Okçu adında iki mahpusu odadan darp ederek zorla alıp götürmüşler. Aynı odada kalanlar, polisin alıp götürdüğü iki kişi hakkında cezaevi idaresinden bilgi istiyorlar; ancak alamıyorlar. Haklı olarak endişelenmeye başlıyorlar. Bunun üzerine, Mezopotamya Ajansı, yaşananları Cezaevi idaresine sordu ama mahpusların nereye götürüldüğü hakkında bilgi alamadı.

İlgili avukatların cezaevi idaresiyle yaptıkları görüşmeler sonrasında mahpuslardan Mustafa Okçu’nun Elazığ Yüksek Güvenlikli Cezaevi’ne sürgün edildiğini öğrenildi. Hasan Ortaç’ın da başka bir cezaevine sürgün edildiği; ancak neresi olduğu bilinmediği söyleniyor. Bir mahpusun şu ya da bu nedenle bir başka cezaevine sevk edilmesi, Adalet Bakanlığı’nın yetkisi içinde; ancak hiçbir şekilde cezaevi içine girme hakkı olmayan polisin odaya girip, arama yapması, hatta darp ederek mahpusları alıp götürmesi yasalara aykırı olduğu gibi -bir yerde- Adalet Bakanlığı’na hakaret!

12 Eylül Askeri Faşist Diktatörlüğü döneminde askeri cezaevlerinde yatmış biri olarak söylüyorum: Biz böylesi bir uygulamayı 12 Eylül Faşizmi’nde görmedik. Evet, bazı arkadaşlarımız cezaevinden alınıp, yeniden sorgulanmak -siz işkence edilmek üzere diye anlayın- için Emniyet Müdürlüğü’ne götürüldü. Ancak söz konusu yeniden götürmelerde, polis cezaevine giremediği gibi, mahpusu askeri cezaevi yönetiminden bir protokolle alır ve o protokol gereği sağ-salim geri getirirdi. 40 yılda, 12 Eylül’den de geri bir noktaya mı geldik yani?

* * *

Bu hafta posta kutuma sadece iki mektup geldi. İçerideki insanlarımızın bana mektup göndermekten vazgeçtiğini sanmıyorum ama çeşitli gerekçelerle mahpuslara -başta iletişim ve görüş cezası olmak üzere- verilmekte olan disiplin cezaları her geçen gün biraz daha yoğunlaşıyor olmalı.

Bu yüzden, bu hafta bana ulaşan iki mektup daha doğrusu iki karttan birisi kadim mahpuslardan M. Zeki Deniz’in idi. Bolu F Tipi Cezaevi’nde bulunan M. Zeki Deniz, yıllardır haberleştiğim biri. (Büro adresime gönderdiği kart ise ulaşmadı!)

Bana gelen diğer kart ise iade bir kart. Ancak iade edilmesine sevindiğim bir kart. Neden derseniz, Antalya L Tipi Cezaevi’nde bulunan gazeteci arkadaşımız Yıldırım Temel, meğerse tahliye olmuş. Yıldırım Temel, Azadiya Welat gazetesinde yazı işleri müdürlüğü yaptığı için toplamda 9 yıl hapis cezası almış biriydi.

Bu cezalardan İstinaf Mahkemesi’nde kesinleşen bazıları yeniden değerlendirilmek üzere Yargıtay’a gönderilmişti. Yargıtay’dan çıkabilecek bozma ya da beraat kararlarına hazırlık amacıyla kendisi tahliye edilmiş olmalı. Bu güzel bir haber. Yoksa bana sık sık iade edilen kartları aslında hiç sevmem doğal olarak.

Hüseyin Aykol – Yeni Yaşam / 04.07.21