Hükümet 17 Kasım akşamı salgın için bazı tedbirler açıkladı. Öncesinde sağlık emek ve meslek örgütleri olarak salgının geldiği aşamayı değerlendirmiş, yayılım hızını azaltabilecek önlemleri tartışmıştık. Bu tartışmalar kapsamında da Türk Tabipleri Birliği, Sağlık ve Sosyal Hizmet Emekçileri Sendikası, Devrimci Sağlık-İş Sendikası, Sosyal Hizmet Uzmanları Derneği, Tüm Radyoloji Teknisyenleri ve Teknikerleri Derneği olarak alınması gereken önlemleri kamuoyuyla paylaşmıştık. Bu köşenin olanaklarını kullanarak önerileri bir kez daha dikkatinize sunmak istiyorum. Hepimizin haklarımızı yüksek sesle dile getirme, öznesi olduğumuz haklarımıza sahip çıkma sorumluluğumuz var.
Öncelikle duruma ilişkin değerlendirmede sağlık açısından eklenen diğer sağlık sorunlarını ve elbette sağlığın sosyal belirleyicilerini de ekleyince bu tablonun bir pandemi değil, tüm etkenlerin eklenmesiyle birlikte çok daha ciddi bir etkilenmeye yol açtığı ve içinde bulunduğumuz durumu bir sindemi olarak tanımlamanın daha doğru olduğunu belirtmiştik. Gelinen aşamada dünyanın büyük çoğunluğunda uygulanan ve Türkiye’de ise adı konulmadan sürdürülenin sürü bağışıklığı olduğunu, toplumun önemli bir bölümünün, özellikle de yoksullar-ezilenler, göçmenlerin “sürü bağışıklığı”na terk edildiğini görmeliyiz. Ancak doğal bağışıklığın çok kısa süreli olduğu da dikkate alındığında sürü bağışıklığının bilimsel hiçbir karşılığının olmadığı da görülmelidir. Bu durumda yoksullar-ezilenler, göçmenler için sürü bağışıklığına terk edilme dolaylı ölüme terk edilme anlamını taşıyabilmektedir. Toplumsal sağlık için tıbbi çözümlerin tek başına yeterli olmadığı, koruyucu sağlık hizmetleri ötesinde de antikapitalist bir hattın gerekliliği ortaya çıkmaktadır. Bu nedenle küresel bir olay olan pandemilerle mücadele küresel düzeyde, antikapitalist perspektifte olmak zorundadır.
Toplamda tüm yaşamımız ama özelde de sindemi mücadelesi demokratikleşmelidir. Sağlık Bakanlığı başta olmak üzere ilgili bakanlıkların da içinde olduğu sağlık alanındaki emek meslek örgütleri temsilcileri ve siyasi parti temsilcilerinin oluşturduğu yeni “bağımsız” bir sindemi kurulu oluşturulmalıdır. Bu kurulun alacağı kararlar toplum ile en kısa sürede tüm ayrıntıları ile paylaşılmalıdır. Aynı kurulun iz düşümü olarak her ilde sindemi kurulları oluşturulmalıdır. Bu kurullarda o yerelde bulunan demokratik kitle örgütleri, STK’ler, muhtarlar, kanaat önderleri yer almalı ve bu şekilde toplumun karar alma süreçlerine katılımı sağlanmalıdır. Yerele dair her türlü kararlaştırmalarda bu kurul etkili olmalıdır.
Önlemleri sıralayacak olursak; 4 hafta boyunca ülkeye giriş çıkışlarda çok sıkı tedbirler uygulanmalı, 4 hafta boyunca sağlık, belediye temizlik ve gıda satışı dışındaki tüm faaliyetler durdurulmalıdır. Bu durumda insanlar aç kalmayacak mı diye sorabilirsiniz. Bunun için de “Kamuda çalışan işçi memur vb. tüm çalışanların maaşı kesintisiz ödenmelidir. Gündelik işlerde ve özelde güvencesiz çalışan ve yoksulların tamamına 1 aylık ihtiyacını karşılayacak (en az 5 bin TL) mali destek kamu bütçesinden karşılanmalı, esnafa bir aylık kira bedeli ve geçim giderleri desteği (en az 5 bin TL) verilmelidir. Vatandaşların zorunlu harcamalarının (su, elektrik, ısınma, vb.) faturaları devlet tarafından ödenmeli, kredi borçları vb. ertelenmelidir.”, demiştik. Elbette güvenlik adına yürütülecek faaliyetler cezalandırıcı bir perspektifle değil sosyal hizmetler ve destek kapsamında yerel yönetimlerin de katılımıyla yürütülmeli, başta sindemide belirlenen kuralların denetimi, özellikle ev içinde başta kadın ve çocuklara yönelik olmak üzere şiddet, vatandaşların can ve mal güvenliğini korumaya yönelik tedbirlerle sınırlı olmalıdır.
Sağlık çalışanlarının yanı sıra belediye temizlik işçileri, gıda tedarikçileri, güvenlik güçleri gibi çalışması zorunlu olan kesimlere kamu ve çalıştırmaya devam eden firmalarca nitelikli koruyucu donanım sağlanması gerektiği, sağlık çalışanlarına yönelen şiddetin engellenmesi, atama bekleyenler ve KHK’lerle ihraç edilenlerin dönüşü ile sağlık çalışanı yetersizliğinin önüne geçilmesi de önerilerimiz arasındaydı. İnsanları yalnızlaştırmayacak önlemlerle kalabalık ve yoksul aileler içerisinde hastalığa yakalananların tedavilerinin ve izolasyon süresi boyunca konaklamalarının kamuya ait ya da kamunun finansmanını sağlayacağı ayrı mekanlarda gerçekleştirilmesi, izolasyonda kalmak zorunda olanlara bakım verilmesi sağlanması gerektiğini de vurgulamıştık. Kalabalık evlerde kapanmanın bulaşmayı artırdığı da dikkate alınarak, yeterli yeşil alan talebiyle kişisel mesafe korunarak fiziksel aktivitenin artırılmasını da unutmamalı. Ve tabii ki tüm veriler, yapılanlar, eksiklikler şeffaflıkla toplumla paylaşılmalıdır. Geceleri dolaşmayı seven bir virüsle karşı karşıya olmadığımız muhakkak…
Örgütlü bir mücadele içinde haklarımızı talep etmekten vazgeçmemeliyiz!
Evrensel / 23.11.20