Şövalye ruhlu semt çocukları - Hilmi Türkay/Erk Acarer

Memleket ahalisinin üçte biri 'ortada futbol filan da yokken' kalbine kazınan renklerin yanına siyahla beyazı da ekliyorsa artık akademik bir tez konusudur Çarşı...

  • Haber
  • |
  • Basın derleme
  • |
  • 21 Ağustos 2013
  • 15:56

 

Sunuş

Çarşı, 3-5 futbolseverin kurduğu bir taraftar grubu mu? Çarşı, bir muhalefet topluluğu mu? Çarşı, bir sivil toplum örgütü mü? Çarşı, hükümete yakın duran çevrenin ifadesiyle, “terörist” oluşum mu? Beşiktaş’ın 30 yılı aşkın bir geçmişi bulunan etkin taraftar topluluğu Çarşı, Gezi olayları sonrası, artık sadece Siyah-Beyazlılar’ın değil, tüm Türkiye’nin gözdesi oldu çıktı. Eylemin içinde olmalarının tek nedeni parktaki gençlere destek vermekti. Ne kavga ne hükümet ne de polisle işleri vardı. Ancak farklı algılandılar. Bu duruşları başlarını ağrıtsa da geri adım atmadılar. Polis, birçok grup üyesini gözaltına aldı. Gerekçe “karşı” duruşlarıydı... Tutuklananları gördük. Ama orada da beraberdiler, “80 kişi geldik, 79 kişi dönmeyiz” sloganı ile Emniyet’in önünde eylem yaptılar. Yıllardır “Çarşı, her şeye karşı” duruşu ile tanınıyorlardı. Görüldü ki gerçekten Çarşı, adaleti, güveni, toplumsal huzuru bozan her şeye karşı bir grup.Peki, kim bunlar, nasıl bir anda organize oluyorlar, nasıl aynı şeyi düşünüp aynı tepkiyi seslendiriyorlar. Oysa ne bir dernek lokalleri var, ne bir ofisleri. Tamamen sivil inisiyatif... Çarşı’nın gerçek kimliğini, misyonunu onlara sorduk. İçinden gelenlere sorduk.

Çarşı’nın içinden Mustafa Arıcı cesurca yanıtladı sorularımızı. Arıcı’ya göre Gezi olaylarının nedeni, polisin orantısız gücü. Ve polisteki “Çarşı” antipatisinin nedeni de daha Gezi Parkı olayları yokken oynanan Beşiktaş-Gençlerbirliği maçı öncesi ve sonrası yaşanan gerginlik. Söz Mustafa’nın:

“Biz Beşiktaşlıyız. Maçlara gidiyoruz, semte gidiyoruz, sonra evimize dönüyoruz. O gün yani ortada Gezi olayı falan yokken, Gençlerbirliği maçı için yine semtte buluştuk, baktık herkes gelmeye başladı. Çarşı’da ‘kemik tayfa’ diyebileceğiniz 100-150 kişi laflıyordu. Çarşı pankartı insanları topluyor doğal olarak. 50-60 yaşında insanlar da vardı aramızda, kadınlar ve çocuklar da. Sonra birden kavga dövüş! TOMA’lar yolları kapatmış. Helikopterler maça giden adamların kafasına biber gazı atıyor. Anlamadık ne olduğunu. Oysa insanlar eğleniyordu. Biz kimseyle kavga etmedik. Derdimiz maçtı. Beşiktaş-G.Birliği maçı vardı, İnönü’ye son kez gidiyorduk. Kimse de bunu engelleyemezdi. Eşim Beşiktaş Kongre üyesi, gazdan bayıldı, hastaneye gittik. Olayların nedeni polisin Beşiktaş Meydanı’nda havaya ateş etmesi. Polis neden ateş açıyor? Acaba o polise soruşturma açıldı mı? Polis tarafından coplanan, tekmelenen çok insan oldu. Ortada haksızlık var. Kanunsuz uygulama var. Tavrımızın nedeni kanunsuzluk, orantısız güç. 6 yaşındaki çocuğumun suçu ne? Başbakan’la bizim ne işimiz var. Onun işi ayrı bizim işimiz ayrı.”

 

Bakan aradı, olayları durdurun dedi

Ve laf, Gezi Parkı olaylarına geliyor. “Aslında Beşiktaş-Gençlerbirliği maçında yaşananların benzeri. Polis yine sert davrandı gençlere. Ne oluyor yahu, iki ağacı yıkmayın, çocuklara eziyet etmeyin diye düşündük. Arkadaşlar da Gezi Parkı’na Çarşı pankartı alıp çıkmış.”

Niye?
“Ortada bir haksızlık var, hukuksuzluk ve adaletsizlik. Beşiktaş Çarşı da bu duruma karşı durdu elbette. Sonra da kabahatli olduk. Biz sürekli Gezi Parkı’na gittik. Gençlere yemek ikram ettik, herkes bir şeyler getirdi. Ortak bir yaşam oluştu. Hatta orada yemek dağıtım işini üstlendiğimizde sivil polislerin de kuyruğa girip yemek yediğini gördük. Onlara da afiyet olsun. Orada bir duruş sergiledik. Adalet Bakanı aradı, ‘Durdurun olayları’ dedi. Biz de dedik ki; ‘Biz başlatmadık, neyi durduracağız?’ 50 bin insan vardı farklı ideolojilerden. İnsanların isyanı haksızlıklara. İnönü’nün altında ahır varmış, şimdi ahır mı yapalım? Baskıyla, şiddetle insanları nereye kadar durduracaklar.”

 

Parti kursak muhalefeti geçeriz

Ülkede muhalefet yok, muhalefeti Çarşı aldı. Parti kursak mevcut muhalefetten daha fazla oy alırız.

 

80 kişi geldik 79 kişi dönmeyiz

ERK ACARER

Lodos kokusunun, ezan vaktiyle harman olduğu yerde tozu dumana katan bir boşluktan enteresan bir seda yükseliyor: “Biber gazı oley!”

Hayatın en renkli, en cafcaflı karesinden canlanan siyah beyaz bir bayrak bu! Onun üzerinde yazanlar, daha önce dikkat etmeyenleri şaşırtan bir başkaldırının satırları. Çarşı; nükleere, çocuk sömürüsüne, tecavüze, ağaçların kesilmesine, yasaklara, “hürriyet aşkına mani olanlara, kula kulluk yapanlara, insan emeğinin karşılığını vermeyenlere” velhasıl erdemle örtüşmeyen her şeye, yani külliyen adaletsizliğe karşı…

İsyan günlerinde aşkın anatomisi yaşanan! Bir semte dalga gibi vurup oradan alanlara yayılan; Taksim, Kızılay, Kordon olan…
Memleket ahalisinin üçte biri “ortada futbol filan da yokken”, bir gecede, UEFA kupasını, arka arkaya yaşanan şampiyonlukları, kalbine kazınan renkleri silip Beşiktaşlı oluyorsa, artık akademik bir tez konusudur Çarşı. Bizatihi felsefenin, sosyolojinin ve tüm toplumsal ilimlerin yıllar boyunca besleneceği hassas bir mecradır.

Bununla birlikte felsefeyi tezi, doktorayı sosyolojiyi bir kenara bırakıp Çarşı’nın çıktığı yerden, sokaktan konuşmanın daha yerinde olacağı da kesindir. Çarşı, “memleketin biber gazı saatinde”, yüzünde deniz gözlüğü ile arzı endam eden yüksek topuklu çıtkırıldım ablanın, “Nerede kaldı bunlar ayol?” serzenişidir. Çarşı, ortalık karışmışken, sarı lacivert formalı dostun “Hadi oğlum gelmiyor musunuz?” çığlığıdır. Çarşı, evvelce mahalleyi boydan boya velveleye verdikleri, ortalığı yangın yerine çevirdikleri için, Ayşe teyze tarafından bastonla kovalanıp sonra yine onun tarafından kucaklananların yarattığı sempatidir. Ve çıtkırıldım ablanın, Fenerli dostun, Ayşe teyzenin dil ortaklığıdır…

“Davulcu Vedat’ı bulun gözlerinden öpelim!”
“79 kişi dönmeyiz biz amirim”

Sahi Çarşı nedir? Siyah beyaz bir ruh rengi, o ruhun bedene girmez isyan halidir. Kısa yoldan, “Biz buraya 80 kişi geldik amirim, 79 kişi dönemeyiz” diyen Optik Başkan’dır. Naif adamların, arkadaşını yarı yolda bırakmayanların, öyle çok derin felsefelere dalmadan, yekten, açıktan, bir defada sövüp bir defada inandıkları şey için içlerini dökenlerin ortaklığıdır…

Sahi Çarşı nedir? Hani denir ya “futbol fena halde hayata benzer”, işte onun tezahürüdür o kolektif harman. Anonim ve lejyoner bir kahramanlık biçimidir yaşam. Kale kalecinin, penaltı forvetin, yenilen gol de, atılan da ortaklığın kültürüdür.

Biz yedik, biz attık durumudur Çarşı. Mısır’da bir piramidin sote köşesine çakılan imza, Şili’de demokratik olarak seçilmiş sosyalist Devlet Başkanı Salvador Allende’yi deviren faşist Pinochet iktidarına karşı yazılan“El Pueblo unido, jamás será vencido” şarkısıdır Çarşı.

Âdettendir son söz… Onlar için dediler ki, “Esrik mahallenin şövalyeleri” ve balkonlardan atılan karanfillerle karşıladılar hepsini… Doğru söze ve eyleme ne denir…

Onlara sorarsanız…Gurur mu?
Derler ki; biz hayatı hep böyle yaşadık. Gurur nedir!
Anlayana sivrisinek saz! Anlamayana…
Ve naiftir kendileri gibi dilleri. Örgüt mü? Örgüt falan anlamayız. Böyle inandık, biz inandığımızın peşinden gideriz.
Kısaca; “Bildiğin Çarşı ulan işte!”

Cumhuriyet / 21.08.13