Schneider: Faşizmin yenilgisi büyük umutlar üzerinde düşünmek için bir fırsat

Anti-Faşistler Birliği Genel Sekreteri Ulrich Schneider: Faşizmin yenilgisi insanlığın büyük umutları üzerinde düşünmek için bir fırsat.

  • Haber
  • |
  • Basın derleme
  • |
  • 11 Mayıs 2022
  • 14:30

Almanya’da, 8 Mayıs 1945, on yıllar boyunca toplumsal olarak tartışmalı bir tarihti. Doğu Almanya’da “Faşizmden ve Savaştan Kurtuluş Günü” olarak alenen kutlanırken, Batı Almanya Cumhuriyeti’nde ilk kez 1975’te Frankfurt/Main’de büyük bir halk eylemi yapıldı. Bu eylemde çoğunluğu genç 40 bin kişi faşizmden ve savaştan kurtuluşu hatırladı ve antifaşist idealler için çağrı yaptı. Batı Alman tarihsel perspektifinde, bugün Avrupa’da İkinci Dünya Savaşı’nın bir “çöküşü”, yenilgisi veya-basitçe sonu olarak kabul edildi.

Faşizmden kurtulanların siyasi mirası

Bu eylemden on yıl sonra, zamanın Federal Cumhurbaşkanı Richard von Weizsäcker “kurtuluş”tan söz etti ve bir protesto fırtınasını üzerine topladı. Kendisine “Alman kurbanların” da düşünülmesi gerektiği söylendi. Bu, Batı Almanya’da 8 Mayıs 1945’i kurtuluş günü olarak kutlamanın hiç de “normal” olmadığını gösteriyor. Son yıllarda, 8 Mayıs 1945 ile ilişki normalleşti, ancak aynı zamanda artan tarihsel mesafeyle, kutlama nedeni ve tarihsel arka plan halkın bir kısmı tarafından unutuldu. Bu nedenle, VVN-BdA’nın Eski Onursal Başkanı, Auschwitz’den sağ kurtulan Esther Bejarano 2020 yılında bir dilekçede şunları talep etti: “8 Mayıs resmi tatil olmalı! İnsanlığın Nazi rejiminden kurtuluşunun kutlanabileceği bir gün. Bu yetmiş yıl gecikmiş bir durum. Ve belki de sonunda 8 Mayıs 1945’in kurtuluş günü, Nazi rejiminin bastırılması günü olduğunu anlamaya yardımcı olur. 8 Mayıs, insanlığın büyük umutları üzerinde düşünmek için bir fırsat olacaktır: Özgürlük, eşitlik ve kardeşlik.”

Ve bu ruhla, Avrupa’daki antifaşist dernekler, faşizmden ölmeden kurtulanların siyasi mirasını ve antifaşist-demokratik yeni başlangıcı anmak için 8 Mayıs’ı bir tarih olarak kutluyorlar. Kutlama sloganları açık olduğu kadar özlüydü: “Bir daha asla faşizm! Bir daha asla savaş!”

100 milyar avroluk askeri harcamaları reddediyoruz

Ukrayna’da savaş zamanlarında, bir daha asla savaş, daha fazla militarizasyona, silah ihracatı yoluyla savaşın uzamasına ve kendi ülkesinin silahlanmasına karşı harekete geçmek anlamına gelir. Bu nedenle barış hareketi, hükümetin yeniden silahlanma için açıkladığı 100 milyar avroyu çarçur etmesini reddediyor. Bu paraya sosyal hizmet, savaş mültecilerine destek, eğitim ve sağlık hizmetleri için acilen ihtiyaç var. Yeniden silahlanma yerine silahsızlanma mesaj olarak kalıyor. “Kökleriyle Nazizmi yok etmek, yeni bir barış ve özgürlük dünyası yaratmak” bu, 19 Nisan 1945 tarihli “Buchenwald Yemini”nin yükümlülüğüydü ve öyledir. Bu nedenle, 8 Mayıs aynı zamanda hayatlarını, özgürlüklerini ve sağlıklarını riske atarak kurtuluşu mümkün kılan kadın ve erkekleri anmak demektir. Onların ruhunda, neofaşizme, ırkçılığa ve antisemitizme, savaşa ve onun toplumsal köklerine karşı birlikte hareket etmek önemlidir.

SSCB halkı ve Kızıl Ordu’yu da hatırlamalıyız

Ancak kurtuluşu mümkün kılanları da hatırlamalıyız. Alman Wehrmacht’ın 1941 yazından bu yana “Yahudi Bolşevizmi”ne karşı bir imha savaşı olarak yürüttüğü İkinci Dünya Savaşı’nın yükünü ilk ve en başta SSCB halkı, Kızıl Ordu ve partizan örgütleri çekti. İkinci Dünya Savaşı’nda ölen yaklaşık 55 milyonun 27 milyonu Sovyetler Birliği vatandaşıydı. Orak ve çekiçli kırmızı bayrak altında, sadece kendi ülkelerini Alman faşizminden ve müttefiklerinden kurtarmakla kalmadılar, aynı zamanda günümüzün NATO ülkeleri Polonya, Macaristan, Romanya, Bulgaristan, Çek Cumhuriyeti ve Slovakya’nın yanı sıra Balkanlar ve Alman İmparatorluğu’nun doğu bölümlerini de kurtardılar. Polonya’daki Alman ölüm kamplarını özgürleştirdiler. 27 Ocak’ta Kızıl Ordu tarafından Auschwitz ölüm kampının kurtarılması dünya çapında hatırlanıyor. Diğer toplama kampları, savaş esirleri ve zorunlu çalışma kampları da kurtarıldı. Ve gerçekten tarihsel gerçeklere dürüstçe bakan hiç kimse, askeri birliklerle çalışan Sovyet silahlı kuvvetlerinin büyük özgürleştirici başarısını, Sovyetlerin Hitler karşıtı koalisyonun bir parçası olduğunu inkar edemez. 8 Mayıs 1945’te Avrupa’ya faşizmden ve savaştan kurtuluşu onlar getirdi. Bu kurtuluşu 9 Mayıs’ta kendileri “Zafer Bayramı” olarak kutluyorlar. 9 Mayıs’ta birçok aile savaşta ölen atalarını anıyor.

Bugünkü Rusya SSCB değil

Ukrayna’daki mevcut savaşın arka planı dikkate alınarak, bugünün halef devletlerinin dağılmış Sovyetler Birliği ile aynı olmadığı açıkça belirtilmelidir. Aynı zamanda, Alman devlet kurumlarının veya yarı devlet kurumlarının, alenen anılabilecek “iyi kurbanlar” ile anma hakkına sahip olmaması gereken diğer halkların temsilcileri arasında ayrım yapmaya kalkışmaları asla kabul edilemez. Rusya ve Beyaz Rusya (Belarus) temsilcilerinin anma törenlerine kasıtlı olarak davet edilmemesi, diplomatik bir hakaretten daha fazlasıdır. Bugüne kadar Alman devletinin, SSCB’deki Alman toplu suçlarının çeşitli Slav ve Yahudi mağdur gruplarına ve bunların akrabalarına ve torunlarına tazminat ödemeyi reddettiği unutulmamalıdır. Böyle bir siyasi atmosferde neofaşist şiddete başvuran suçluların, Sovyet anıtlarına saygısızlık ederek faşist savaşın kurbanlarına karşı kışkırtmaya teşvik ettikleri gerçeği, nisan ayının başından beri Berlin ve Brandenburg’un çeşitli yerlerinde kendini gösteriyor. Neofaşist unsurlar, Berlin’deki Treptower Park’taki Sovyet askerlerinin anıtını defalarca İngilizce sloganlar ve hatta gamalı haçlarla lekeledi. Güya Rus savaş eylemine karşı bir protesto olarak, bu anıtlara yönelik saygısızlık sadece Rus askerlerinin değil, Belaruslular, Gürcüler, Ermeniler veya Ukraynalılar olsun, Sovyet silahlı kuvvetlerinin tüm üyelerinin anısına zarar veriyor. Tarihin ve Nazi ideolojisinin bu tür unutkanlığına karşı, Uluslararası Direniş Savaşçıları Federasyonu (FIR), nerede yaşarlarsa yaşasınlar, “Büyük Vatan Savunması Savaşı”nın eski gazilerine, Sovyet silahlı kuvvetlerinin kurtuluş başarısının ortak hatırasının, ki bu, 8-9 Mayıs 1945’te gerçekleşti, şu anda bir uzlaşma için temel olabileceği düşüncesindedir. Bütün halklar Sovyet silahlı kuvvetlerinde Nazizme karşı ve barış için el ele savaştı. Bu ortak kurtuluş başarısının hatırası, Rusya ve Ukrayna’da uzlaşmaya dönüş için bir temel olabilir.

Ulrich Scheider*,

* Uluslararası Direniş Savaşçıları Federasyonu (FIR)– Anti-Faşistler Birliği Genel Sekreteri

Toplama kamplarında direniş- Ali Çarman

 “Hitler faşizmi” denilince akla ilk gelen toplama kamplarıdır. 22 ana toplama kamp ve bunlara bağlı binlerce uydu/yan kampın olduğu bugün artık herkes tarafında bilinmekte. 

“Çalışmak özgürleştirir” Belli başlı toplama kamplarının giriş kapılarında yazılı bu sözler faşizmin demagojik propagandasını anlamak bakımından bugün dahi hâlâ durmakta.

İlk kez Münih yakınlarında mart 1933’de Dachau’ya kurulan örnek toplama kampı hızla dört bir yanda kurulmaya başlandı. Toplama kampları kısa bir süre sonra başta kimyasal boya tekeli IG Farben olmak üzere, Krupp, Siemens, Zeppelin, Porsche gibi silah tekelleri için kadın-erkek tutsakların kölelik döneminde beter koşullarda karın tokluğuna ölesiye çalıştırıldıkları ve milyonlar kazandıkları fabrikalara döndü.

140 bin kadının tutsak edildiği Ravensbrück’te de kadınlar, Siemens tekelinin emrine amade edildiler. Savaş, kimya ve tekstil sektörlerinde bir parça ekmek karşılığı en az 12 saat çalıştırılan kadınların en çok yaptıkları iş SS subaylarının eşlerine kürk mantolar ve çocuklarına elbiseler dikmekti. Çalışma koşulları kadınların başta tüberküloz olmak üzere değişik hastalıklara yenik düşmelerine neden oluyordu. Faşistler, bu koşullarda çalışan kadınlara 9 aylık bir ömür biçmişlerdi. Faşistlerin gözetimindeki çalışma saatlerinde, mola vermek, işi aksatmak, görevliye karşı gelmek ve herhangi yanlış bir söz söylemek en ağır cezalara tabi tutulmakta ve ölüme neden olabiliyordu. 

Merhametsiz zaman

Ölüm fabrikaları olarak adlandırılan imha etme kampları; Almanya, Polonya, Avusturya, Çekoslovakya, Fransa ve daha nice yerlere kurulan toplama, imha kampları olarak milyonlarla ifade edilen insanların katledildiği alanlar oldu. En bilinen kamplardan Auschwitz’de günde 6 bin tutsağın krematoryum/fırınlarda yakıldığı düşünüldüğünde vahşetin boyutu daha iyi anlaşılır. Kamp hayatının daha iyi anlaşılması için bir örneği buraya aktarmakla yetinelim. Kendisi de Mathausen Toplama Kampı’nda kalmış olan Yunan Yazar Yakovos Kambanellis’in yıllar sonra kaleme aldığı belgesel tadındaki romanı ‘Faşizmin Pençesinde’ kitabından kısa bir kesit: “Bir gün SS’ler bir Polonyalı tutukluyu dört cesetle kucak kucağa bağlayıp tam dört gün süreyle tecrit hücresine atmışlardı. Beşinci gün dışarı çıkarılınca adam baraka baraka dolaşıp ölülerin kendisine Stalin’in mart ayında geleceğini söylediğini anlatmıştı.”

Ölüm pahasına direniş ve örgütlenme

Toplama kamplarının ortaya çıkardığı en önemli gerçeklik ise; hangi koşullarda olunursa olunsun insanlığın eninde sonunda kazanacağı bunun için umutlu olmak ve örgütlenmeyi elden bırakmamak olmuştur. Kamplarda direniş ve örgütlenme; en basit bir birlikten (tutsaklar arası dayanışma-yardımlaşma) çelikten birliğe, en illegal koşullarda ölüm her an her saniye hissedilerek büyük bir cesaret ve titizlik içinde gerçekleşmiştir. Zafer günü sonrası buralarda yaşananlarının hasır altı edilmemesi için kayıt altına almak, çizimlerde bulunmak, belge saklamak ve fotoğraflamak ve de nihayetinde zaman zaman kaçış-sabotaj eylemlerinde bulunmak. Kamplardaki örgütlenme konuları sıralanmakla bitmez ancak biliniyor ki, Auschwitz, Mathausen, Sachsenheim, Bergen-Belsen ve Buchenwald gibi toplama kamplarının hemen hemen tümünde kurşuna dizilme pahasına yaşam ve özgürlük için örgütlenme çalışmaları oldu.

Buchenwald Toplama Kampı; komünist tutsakların kendi çabalarıyla özgürlük için kurmuş oldukları DAYANIŞMA VE DİRENİŞ örgütü ile tanınır. Ölümün her an kapıda olduğu koşullarda özgürlük ve yaşamak için örgütlenmeyi komünistler büyük bir beceri ile başarırlar. En dayanılmaz işkence, baskı ve acılara nasıl katlanıldığını gösterdiler insanlığa.

KPD’li Albert Kuntz, Walter Stoecker ve Theoder Neubauer en sıkı gizlilik koşullarında işe nereden ve nasıl başlayacaklarını belirlemek için bir komite kurarlar. Çok zorlu koşullarda, en basit bir hatanın ölüme neden olacağını bilen komite diğer uluslardan insanları kapsayarak 18 kişilik illegal enternasyonal kamp komitesi adıyla kampın kurtuluş gününe kadar çalışmalarına devam eder. Komintern’in halk cephesi politikalarını kendilerine rehber alarak en geniş birlikteliği sağlarlar. En geniş tutsak bileşenini tek bir amaç için örgütlemenin zorluklarını yenen KPD’lilerin bu tutumu bugün dahi örnek alınacak örnek bir çalışmadır.

Savaş ve faşizm insanlığa tarif edilemez, insanlık var oldukça unutulamayacak büyük acılar yaşattı. KPD’nin yöneticilerinden olup bir süre Sachsenhausen Toplama Kampı’nda tutulan ve 5 Şubat 1945 tarihinde Brandenburg Cezaevinde idam edilen Komünist Hermann Schwantes’in son sözleri bugün de bizlere yol gösteriyor: “İnsanlık bir tasarımın içinde, binlerce yıl uzunluğundaki bir tarihi kapatmak için ve yeni bir dönem ilk insanlığa dair olanı başlatmak için... Güzel bir duygu, bu gelişmede küçük bir parçada olsa katkı sunmuş olabilmek. Ölüm doğal bir olgudur. Bütün canlılar ölümlüdür ama eğer ki bir kimse canını verirse bizim meselemiz için ölümünü de eyleme dönüştürmüş olur. Böyle bir ölüm güzeldir en acımasızı da olsa... Çünkü o anlamsız değildir.”

Özgürlüğe kapı açan Kızıl Ordu

Sachsenhausen: 22 Nisan 1945’te Kızıl Ordunun 47. tugayı kampa girdiğinde hastalıklarla boğuşan üç bin tutsağı özgür bıraktılar

Ravensbrück: 30 Nisan 1945’te insanlığın dostu, barışın ve özgürlüğün koruyucusu Kızıl Ordu birlikleri kampa ulaşarak geride kalanları kurtardı.

Auschwitz: 27 Ocak şafak vakti Kızıl Ordu toplama kampı önlerine dayandı. Kampta bulunan Naziler son bir çırpınışta bulundular. Bunun sonucu 231 Sovyet askeri, kamptakileri özgürlüğe kavuşturmak için hayatlarından oldu. Nazilerin soykırım merkezi Auschwitz Kampı özgürlüğe kavuşturuldu.

Terezin: 8 Mayıs 1945’te kamp Kızıl Ordu tarafından kurtarıldı.

Buchenwald: 11 Nisan 1945’de Amerikan ordusu kampa girdiğinde kampın tutsaklarca kurtarıldığının farkına vardı. 

Savaş sonrası devam eden Nürnberg mahkemelerinde hazırlanan belgelerde, 5 milyon 700 bin Yahudi’nin, tutsak düşen 3.3 milyon Sovyet askeri ve on binlerce kişinin de faşizme karşı direnen komünist, demokrat, aydın ve emekçinin Nazi kamplarında vahşice katledildiği belirlendi. Bugün tarihi çarpıtanlara, büyük bedeller ödenmiş gerçeklikleri ters yüz etmeye çalışanlara karşı koymak, savaş ve faşizmin getirmiş olduğu acıları anlatmaya devam etmek büyük önem taşıyor. 8 Mayıs 1945 savaşa ve faşizme karşı direniş, dayanışma ve zaferle taçlanan gün olarak insanlığın belleğine not düşüldü. Bu gerçekliğin unutulması ve silinmesi mümkün değil...

-Son-

Evrensel / 11.05.22