Sahi, Libya kimin savaşıdır? – Ceyda Karan

  • Haber
  • |
  • Basın derleme
  • |
  • 06 Temmuz 2020
  • 18:45

‘Bahar’ etiketli, ‘demokrasi’ motto’lu yeni sömürgeciliğin Libya’daki yıkımının kilit sahnesidir Sirte. Muammer Kaddafi, 21’inci yüzyıla silahsızlanma programı, ‘yeşil soslu sosyalizmden’ liberalleşmeye geçiş ve Lockerbie uzlaşması ile adım atmış, Batı ile barıştığını zannedip Avrupa başkentlerine otağını kurmuştu. Bedelini memleketi Sirte’de ödedi. Ilımlı İslam kuşağı projesinin NATO desteğiyle indiği Libya’da, 20 Ekim 2011’de ‘en sona kalan’ Sirte kalesi düşerken, Kaddafi doğup büyüdüğü topraklarda linç edildi.

Tarihin ironilerindendir, Kaddafi, laiklik atfettiği Türkiye’ye “El Kaide Libya’yı ele geçirirse büyük facia yaşanır” diye seslenmişti. Sirte, önce El Kaidecilerin, ardından onların açtığı zeminde IŞİD’in eline düştü. IŞİD’i, 2016 sonunda IŞİD’in yolunu açanlar temizledi, Sirte’yi de enkaza çevirdiler.

Şimdi gözler yine Sirte’de. İki yakası birleşmeyen ülkede Trablusgarb ile Bingazi’nin ortasına düşen Sirte’nin güney ve doğusu, petrol zenginliğinin toplandığı yer. Kaddafi’yi yok edip yenişemeyenlerin hesaplaşma sahası yine Sirte.

Geçen hafta Libya’da ters yüz olmuş ‘meşruiyetleri’ yazmıştık. Bu hafta kara bulutların toplaştığı Sirte’den hareketle Türkiye’nin giderek içine gömüldüğü sahanın aktörlerine bakalım

İç savaşın Libya'lı tarafları

Bir tarafta Trablusgarb’da BM’nin uygulanmamış ulusal uzlaşmasına rağmen Güvenlik Konseyi’nin otomatik tanınmasından faydalanan İhvancı Ulusal Mutabakat Hükümeti (UMH).

Diğer tarafta BM uzlaşmasına göre UMH’nin onay makamı olması gereken, en son ve tek seçilmiş yasama organı kalan Tobruk’taki Temsilciler Meclisi ile onun yetkilendirdiği Halife Hafter’in Libya Ulusal Ordusu (LNA).

LNA, 2015 sonrasında aşama aşama ülkenin yüzde 90’ını kontrolüne aldı. Sirte hattında 250 km aşağıdaki kritik önemdeki Cufra üssü Haziran 2017’de ele geçirildi. Belki en kolayı Ocak 2020’de saf değiştiren aşiretlerin anahtar teslimi yaptığı Sirte oldu. Bu sayede LNA Nisan 2019’da başlamış harekatında başkenti kuşattı. Taa ki Ankara’nın yolladığı Türk ordusunun ‘drone savaşları’ eşliğinde UMH’nın karşı atağa geçip mayıs sonunda Watiya üssünü almasına kadar. Böylece başkentin kuşatması kırıldı. Yeni ateşkes hattı Sirte oldu.

‘Libyalı olmayanlar’

İhvan kuşağı için mücadele veren UMH’nin kasası Katar, ‘kas gücü’ Ankara. Üst düzey Türk heyetleri iki haftadır üst üste Trablusgarb’taydı. UMH’nın tanınmışlığı askeri zafer olmadan faydasız. Doğu Akdeniz’deki iddialar için UMH zaferi şart, Libya’nın işlevi Sirte etrafındaki petrol hilalinden geçiyor. Bu sebeple Ankara ateşkes çağrılarına ‘Sirte ve Cufra’yı bırakın, bakarız’ diyor.

LNA’nın arkasında Suudiler, BAE ve Mısır var. Libya’yı ‘terör örgütü’ gördükleri İhvan’a bırakmak istemiyorlar. Türkiye’yi ‘yeni Osmanlıcılık’ üzerinden Arap coğrafyasını istikrarsızlaştırmakla suçluyorlar. Mısır lideri El Sisi, UMH başkent kuşatmasını püskürtünce, haziran başında Hafter ve Tobruk Meclisi’nin başkanı Agila Salih eşliğinde Kahire’den silahların susması çağrısı yaptı. Yanıt gelmeyince Libya sınırına gidip “Sirte ve Cufra Mısır için Libya’ya müdahale sebebidir” restini çekti.

AB

AB silahların konuştuğu sahada işlevsiz. Ocak’taki Berlin Konferansı’nın çağrıları uygulanamadığı gibi Kaddafi’yi devirmenin ötesinde işe yaramamış BM silah ambargosunun denetimi için AB’nin nisan sonu başlattığı IRINI operasyonu tam bir fiyasko. Libya krizinin bedelini sığınmacı akınına tutularak ödemiş İtalya ve Almanya çekimser ama UMH’ya meylederken, Kuzey Afrika/Doğu Akdeniz hesapları nedeniyle Fransa ve Yunanistan LNA’cı. Türkiye AB’nin ayarını bozuyor, Macron’un ‘NATO’nun beyin ölümü’ tezine ‘kanıt’ kılınarak NATO’yu zorluyor. Özetle AB’nin Libya’daki hali jeopolitiği doğrudan etkileyecek bir güç olamayacağının adeta ıspatı.

Rusya

2011’de Medvedev başkan iken NATO’nun ‘uçuşa yasak bölge’ uygulamasının yolunu açan BM Güvenlik Konseyi’nin 1973 sayılı kararında çekimser kalıp Libya’da ticari çıkarları ve dış siyaset ilkelerini terk etmiş Rusya, Ekim 2013’te İslamcıların saldırdığı Trablus elçiliğini boşaltmak zorunda kalmıştı. Rusya için Libya zaten ‘kara delikti’; ‘meşruiyet’ tartışmasına girişip, Ortadoğu’da birden fazla cephede kapışmak yerine, dikkatini BM’de temsil edilen yönetimden uluslararası hukuka uygun davetiye aldığı Suriye’ye topladı. Libya’ya da Suriye’de diplomatik ve askeri başarı üzerinden döndü. 2015 Aralık’ında Süheyrat anlaşması ile UMH’ya sunulan otomatik BM tanınmasına (2259) verilen desteğin nedeni belki buradadır. Hem UMH, hem de UMH’nın ‘meşruiyetinin’ dayanağı olması gereken Tobruk’taki meclis üzerinden diplomasi zeminini çıkarttı Rusya. Türkiye ile birlikte ateşkes girişimi başarılı olmayınca topu Berlin konferansina yuvarlamak yahut Fransa ile ortaklaşmak gibi esneklikler böyle tesis edildi. Sovyet döneminden beri Batı destekli İslamcılarla ‘sert/yumuşak’ güçle mücadele etmiş Rus diplomasisi en son Libya büyükelçisini aktive edeceğini duyurdu. Ama Tobruk yahut Trablusgarb’a değil Tunus’a yollayarak, el Sisi’nin Kahire girişimini desteklerken UMH’lı bakanları Moskova’da ağırlayarak... Yıllarca pek çok coğrafyayı hallaç pamuğu gibi atmış ‘Blackwater’a isim değiştirtip zinhar anmayanların dilinden düşmeyen ‘Vagner’ güvenlik şirketini de, BAE gibi üçüncü ülkeler üzerinden Libya’nın doğusuna akan silah ve eski uçaklarını da üzerlerine alınmaya gerek görmeden. Galiba Sirte ve Cufra’daki ‘gölgeler’ korkutmaya kafi geliyor.

ABD

Libya, ABD için Hillary Clinton’dan kalan ‘başağrısı’. Salt ılımlı İslam projesini yüze göze bulaştırıp diplomatlarını 2012’de El Kaide’ye yem etmelerinden değil. Koca AFRICOM’a rağmen strateji kuramamaktan. Kaddafi Çad savaşı yenilgisinde harcayınca CIA ‘asset’i olmuş Hafter’e mi, yoksa üs vaad eden İhvan’a mı oynamaya karar verememekten. İkincisi ‘kullanışlı’ ama Mısır ve Suriye’de ‘çok verimli’ sonuç getirmişliği yok. ABD için Rusya’nın Libya’ya dönüşü can sıkıcı, İtalya’nın güneyindeki NATO varlığıyla izlenen ‘Rus yapımı uçakları’ medyaya servisliyorlar. Anlaşılan Jeffrey’nin Suriye için açık sözlülükle dile getirdiği “Rusya’yı engellemek” taktiği, Libya’da da somutlaşıyor. Yine Türkiye devrede. Elbette büyük güç olarak UMH ve LNA ile görüşüp ‘tarafsızlık’ beyan ediyorlar.

Bu koşullarda Kaddafi’nin ‘Sirte laneti’ var mıdır, kime ‘işler’ kestirmek zor. Libya, bunca aktörle bir bölgesel savaş patlatmazsa eğer, de facto bölünmüşlükle dondurulmuş çatışma bölgesi olmaya aday.

IMF ve Dünya Bankası ile anlaşmalara gerek duymayan, vatandaşın petrol satışından pay aldığı, sağlık ve eğitimin, elektriğin bedava olduğu Kaddafi Libyası’nı anımsayacak kuşakların da yitip gitmekte olduğu bir Libya üzerinden, büyük hayaller kurmazdan önce sormak lazım: Sahi bu kimin savaşıdır?

BirGün / 06.07.20