Cumartesi günü Ankara’nın Polatlı ilçesi kum fırtınasına maruz kaldı. Saatler öğleyi az geçmişti ki gelen toz fırtınası ilçeyi çöle döndürdü. Toz içinde, karanlıkta kalan halk dışarıda güçlükle nefes alıyordu.
Bunu herkes olağanüstü bir olay gibi gördü. Ama meselenin diğer yanından bakınca olağanüstü olan politikalardı, bu değil.
Toz taşınımı!
Kurak ve yarı kurak toprakların rüzgâr erozyonuyla büyük miktarlarda yayılan toz parçacıkları iklim sistemi üzerinde önemli bir konu. Bunun küresel ve yerel boyutları var.
Küresel “toz taşınımı”, atmosferdeki en baskın aerosol çeşitlerinden bir tanesi olan Mineral Toz Partikülleri (Çöl Tozları), çöllerden kalkarak atmosferin üst tabakalarına yükselerek uzun mesafeler kat ediyor. Bir taraftan harika bir olay, Örneğin çöldeki bu tozların uzun mesafeler taşınarak, okyanus ve Amazonlara değerli mineralleri taşıdığı ve gübreleme etkisi yaptığı biliniyor. Diğer yandan ise insan sağlığı açısından pek de iyi değil, hatta gayet zararlı etkileri var.
Toz taşınımı ile çöllerden yılda 20 milyon ton tozun ülkemize geldiğine dair çalışmalar var (1).
Bir de yerel boyutu var. Özellikle kuraklık, yanlış arazi kullanımı, doğanın aşırı sömürüsü ve tahribatı ile bitki örtüsünün tahrip edilmesinin rüzgarlar birleştiği bir durum aslında..
Ancak Polatlı olayı çölden gelen tozun değil, doğa tahribatı-asfalt-beton-iklim değişikliği ile kuraklaşan bölgenin başka bir felaketi. Zaten Meteoroloji Genel Müdürlüğü açıklamasında “Uzun zamandır yağış görülmeyen Ankara’da, cb (Kümülonimbus) bulutunun oluşturduğu kuvvetli rüzgarlar toz fırtınasına neden oluyor” diyor.
Yani Polatlı bir süredir yağış almamış, ilçede toprağın üst tabakası kuraklaşmış, tozlaşmış, Kümülonimbus bulutu da kuvvetli rüzgar ile ilçeyi bir çöl kenti havasına sokmuş. Buna bir de bitki örtüsünün tahrip edilmesini, kötü tarım politikalarını, kentleşme politikalarını da ekleyin ve karşınıza Polatlı Toz Üretim Merkezi çıksın!
Polatlı toz üretim merkezi
Bir taraftan yok edilen doğa, diğer taraftan dökülen asfalt-beton toprağın hızla kurumasına yol açıyor. Polatlı da böyle bir yer. Tarım yapan alanların azaldığı, bazı yıllarda Sakarya Nehri ve Porsuk Çayı’nın kurumaya başlaması ile bazı ürünlerde ciddi verim kaybı yaşandığı bir tarım ovası. Üstüne de ilçenin hızla betonlaşmasını ve asfaltı ekleyin. Nitekim Ankara Büyükşehir Belediyesi bölgenin bitmeyen asfalt ihtiyacını karşılamak için geçtiğimiz temmuz ayında Polatlı’da yıllardır çalışamayan asfalt tesisini açtı. Geçen hafta Büyükşehir Belediyesi Polatlı’ya özel 4 imar ve asfalt kararı aldı. Bu sayı Covid-19 adı geçen karardan daha fazla.
Bunlar tehlikeli hareketler olsa da asıl mesele bu da değil. Polatlı’da yaşanan olay Türkiye’deki “Toz Üretim Endüstrisi” adını vereceğimiz bir sektörün sadece görünen felaketi.
Toz üretim endüstrisi
Kentlerde hafriyat, yıkım, inşaat toz kirliliği yaratır. Ağaçlar ve doğa bu kirliliği azaltır. Dolayısıyla bu ülkede ortaya bir toz üretim endüstrisi diye bir ifade atacak olursak buna madenler, inşaat ve yol işleri, belediyeler ve budama işini beceremeyen park ve bahçeler müdürlükleri girer.
En basitinden bütün madenler komşu köyler için bir toz kaynağıdır. Ancak bazılarının üretimi dışında tüketimi de toz yayıcıdır. Özellikle kum, çakıl ocakları, inşaat hammaddeleri ciddi toz üretir ve dağıtırlar. Türkiye’de inşaat ile yol yapımında kullanılan ve tabiatta doğal olarak bulunan kum ve çakıl çıkartan işletmedeki maden sayısı 54. Ayrıca inşaat, HES, çimentoda kullanılan kil gibi ürünler için işletmedeki maden sayısı 631. Bunun dışında yol baraj ve inşaatta kullanılan taşlar için ruhsatı olan işletme sayısı 3 bin 98. Ayrıca mermer gibi doğal taşları çıkartan 2 bin 792 ruhsatlı işletme de var.
Toplamda ülkedeki 9 bin 834 ruhsatı olan maden işletmesinin 6 bin 575’i yukarıda saydığımız gibi aslında asfalt ve beton için. Yani 6 bin 575 tane çıkarıldığı yerde toz üreten, kamyonlarla taşınırken tozu yayan, şehre, doğaya dökülürken tozu oraya ulaştıran inşaatı besleyen yıkıcı bir sektör var.
Madenler günahkar, peki inşaatları yıkan, molozları doğaya istifleyen, hafriyat kamyonları ile gezdirenler masum mu?
Türkiye çölden fazla toz üretiyor
Doğanın kalmadığı ve asfalt-beton ile kaplı kuru bir kentle, enerjiyi biriktiren bulutlar buluşunca durum bir trajediye dönüştü. Kentte insanlar yaralandı, mevsimlik tarım işçilerinin insanlık dışı yaşamlarına bir de tozun zararları etkilendi.
2018 yılında Türkiye’de 41,7 milyon ton asfalt serildi, 64,4 milyon ton çimento döküldü. Peki bu yolların altında ne kadar mıcır döşendi, binaların inşaatı için ne kadar çakıl vs.. üretildi? İstinat duvarları, kil, inşaat hammaddeleri nereden geldi. Ülkede kişi başına bir gram mutluluğu fazla görenler 1 tondan fazla asfalt ve betonu üretirken olay sadece bu mu? Değil!
Maden ve Petrol İşleri Genel Müdürlüğü rakamlarına göre Türkiye’de 2018 yılında inşaat için kalker hariç 133 milyon ton, kumtaşı, mıcır, kil gibi şeyler topraktan kazıp çıkarılmış. O 133 milyon ton taşınmış, o 133 milyon tonun büyük bir kısmı değirmenlere girmiş, işleme sokulmuş ve o 133 milyon ton bir şekilde doğaya inşaat malzemesi olarak serilmiş.
Polatlı’da yaşanan bir doğa olayıydı, ölçeğini değiştiren ise bir politika. O politikayı da yapan herkes buna ortaktı. Türkiye’nin 2018 yılında kişi başına çeyrek ton buğday üretirken, bir tondan fazla asfalt ve çimento üretti. O kişi başına 1 tondan fazla asfalt ve betonun altyapısı içinse 1,5 tondan fazla malzeme doğayı yok ederek topraktan çıkartılıp tozutularak kentlere, inşaatlara taşındı. Tozutması yetmedi, toprağın suya ulaşmasını engelledi, hızla kurumasının önünü açtı. Polatlı ise o resmin sadece görünen yüzü oldu.
Polatlı’yı toza boğan, halkına bir gram mutluluk, bir maske veremeyen politikanın sonucu idi. Nitekim kişi başına bir tondan fala asfalt ve çimento döken, altına 1,5 tondan fazla inşaat malzemesi serenlerin mutluluk getiremeyeceğini herkes bilir.
1- M. Taner ŞENGÜN. T, Kemal KIRANŞAN, 2012 “Çöl Tozlarının Türkiye’de Doğal Ve Beşeri Ortam Üzerine Etkisi”
Gazete Duvar / 14.09.20