Türkiye ekonomisinde bir süredir yaşadığımız “yükleri ileriye öteleme”, başka bir deyişle “pislikleri halının altına süpürme” dönemi devam ediyor. Hep “bunun bir sonu olacak” dedik, devam etti ama artık bu ötelemenin sonuna doğru yaklaştığımız açık.
Bu yıl mart ayından haziran başına kadar süren pandeminin ilk dalgasıyla birlikte alınan önlemlerin faturasını henüz tam olarak görmeden, yeni önlemlerin gündeme gelmesi de kaçınılmaz görülüyor.
İlk dalga sırasında ötelenen stopaj, KDV ve kurumlar vergisi ile SGK prim ödemeleri gibi yükümlülüklerin yerine getirilmesi zamanı yaklaştıkça, yeniden öteleme talepleri yüksek sesle dile getirilmeye başladı. Ekim’de zaten yapılacak ödemeler ile marttan ötelenen ödemeler birleştiğinde özel sektörün bunun altından kalkamayacağı belirtilerek yeni bir uzatma isteniyor. Gerçekten de normalleşme başlasa bile özel sektörün birikmiş ödemelerin tümünü yapamayacağı gözüküyor. Gördüğümüz kadarıyla hükümetin yeni öteleme kararı alması da kaçınılmaz olacak.
İşverenlerin hepsi yükümlülüklerinin en uzak tarihlere ötelenmesini ister. Ancak belli ki hükümet bu kez selektif davranmak, bazı sektörlerden birikmiş alacakları tahsil etmek istiyor. Hükümete yakınlığı ile bilinen İstanbul Ticaret Odası’nın yöneticileri sektörlere göre farklı uygulamalar isteyerek, sanki hükümetin elini rahatlatmaya çalışıyorlar.
Özetle turizm, lokanta, eğlence, eğitim gibi sektörlerde çalışan işletmeler için kesinlikle öteleme geleceğini, hatta ekimdeki normal vergi ödemelerinde bile rahatlama sağlamaya çalışacaklarını söyleyebiliriz. Ancak gıda, temizlik ürünleri, perakende gibi nispeten canlı sektörlerde ötelemenin yapılmayacağı, en azından bunun tartışılmaya devam ettiğini görüyoruz.
Şurası unutulmasın ki ekonomi yönetiminin planlı programlı, iyi düşünerek adım attığını pek görmedik. Bundan önce her selektif teşvik kararı alındığında, hemen ardından sektörlerden gelen talepler arttı ve iktidar olana yakınlığın devreye girip, sonunda toptancı anlayışa dönüldüğüne şahit olduk. Bu nedenle yine aynı tabloyla karşılaşabiliriz.
Kısmen ya da toptan yapılacak ötelemeler nedeniyle 2020 bütçe açığının iyice büyümesi, dolayısıyla son çeyrekte kamu borçlanmasının artmak zorunda kalacağı, bunun da faiz düzeyini artırması kaçınılmaz gözüküyor.
Krediler ne olacak?
Bununla birlikte sorunu devam eden sektörlerde kısa çalışma ödeneği süresinin uzatılması, belki sektör ayrımı yapılarak işten çıkarma yasağının devam edip, ücretsiz izin ödemelerinin süreceği anlaşılıyor. 2021 Haziran’a kadar uzatma imkânı var ve bu tarihe kadar, en azından turizm gibi sektörlerde devam edecek gibi gözüküyor. Yani 1 yıl daha gerçek işsizlik rakamlarını göremeyeceğiz. Böylece bütçe ve işsizlik fonu üzerindeki yükün büyümeye devam edeceği açık.
Ötelenen ve biriken yüklerin önemli bir alanı da bankacılık kesimini etkileyecek. Zaten sübvansiyonlu kredilerle kamu bankaları 15 yıl boyunca görev zararına mahkûm edildi. Bunun üstüne açık pozisyonlarına göz yumulup döviz sattırılarak bu bankaların yükü ağırlaştırıldı. Kamu bankalarının durumu çok ağır, buna rağmen 2020’de kar gösterip bunu Hazine’ye aktarmaları istenecek mi, göreceğiz.
Özel bankalara gelince, onların durumları da pek parlak gözükmüyor. Aktif rasyosu gibi cin fikirlerle tüm bankaların kredileri patlatıldı, 2 aylığına canlılık sağlandı ama bunun faturasının ne olacağını henüz bilmiyoruz. 6 ay ödemesiz verilen kredilerle herkes araba, ev aldı ve yavaş yavaş geri ödemesiz dönem bitiyor. Özellikle yeni yılla birlikte şimdi aldıkları evi, arabayı satıp borcunu kapatmak isteyen olursa, bunu yapabilecekler mi?
Kamu açıklarının büyümeye devam edeceği, pandeminin yeni dalgasının biriken yüklere ek faturalar getireceğini söylemek yanlış olmaz. Peki, bunlar yaşanırken, artık mızrağın çuvala sığmadığı görünür olmaya başlamışken yönetenler ne yapıyor derseniz; hayal satmaya devam ediyorlar. Sürekli “en kötü geride kaldı” diyerek ekonomiye en kötüleri yaşatmaya devam ediyorlar.
Sadece kamu hesapları, bunun etkilediği cari açık, kurların yükselmesi, enflasyonun çift hanede kalıcı olması gibi sonuçları bile çok ağır. Buna pandemide işsiz ve aylık 1168 TL’ye mahkûm kalanları, kayıt dışı çalışanları, zaten işsiz olanları eklersek, geniş toplum kesimlerinin yoksulluğunun arttığını görüp, ekonomide asıl biriken sorunu biraz daha iyi anlamış oluruz.
Sadece ekonomide değil diplomaside de iç politikada da sorunlar ötelene ötelene birikmeye devam ediyor. Kasımdaki ABD seçimlerinde ne sonuç çıkarsa çıksın, artık diplomaside ötelenen sorunlarla yüzleşmek zorunda kalacağımız döneme girdiğimiz göz ardı ediliyor.
Ötelemelerin sonuna geldiğimiz yıl, büyük ihtimalle önümüzdeki yıl olabilir.
Cumhuriyet / 12.09.20