Ortadoğu'da hızlı trafik: Neden şimdi?- Musa Özuğurlu

Ne oldu da İran ve S. Arabistan herkesi şaşırtacak şekilde görüşmelere başladı? “Mecburiyet” kelimesi ile özetlenebilir ancak bu mecburiyeti oluşturan, son dönemde bölgede yaşanan gelişmelere bakalım.

  • Haber
  • |
  • Basın derleme
  • |
  • 11 Mayıs 2021
  • 11:40

Suudi Arabistan ile İran arasında görüşmelerin yapılıyor olması bile mucize sayılır. Ortadoğu meselelerinde iki ülkenin doğrudan ya da dolaylı olarak karşı karşıya olmadıkları bir mesele olmadı bugüne kadar.

Geçtiğimiz günlerde yapılan görüşmeler olumlu sonuçlanır mı elbette bilemeyiz ancak bugünlerde iki ülkenin de diğeri ile “asgarî müşterekte buluşma” ihtiyacı hissettiği söylenebilir. Bu arada bugüne kadar çeşitli nedenlerle dışlanan tarafın İran olduğu ve dolayısıyla aslında “dönüşün” Suudi Arabistan tarafında yaşandığı notunu da unutmamak lazım.

İran Fars ve Şii, Suudi Arabistan Arap ve Sünni. İran, İslam Cumhuriyeti olduğu günden bu yana Batı dünyası ile sorunlar yaşıyor, Suudi Arabistan ise 2. Dünya Savaşı'ndan bu yana ABD’nin bölgedeki en sadık müttefiki. Filistin meselesinde İslam dünyası ortak tavır içindeymiş gibi görünse de bu meselede bile iki ülkenin desteklediği taraflar, meseleye yaklaşımı, yöntemleri farklı.

Suudi Arabistan Arap Birliği ve İslam İşbirliği Teşkilatı içinde lider rolünü kullanarak İran’a karşı blok oluşturdu, İran ise “Direniş Ekseni” çerçevesinde yerel aktörlerin de içinde olduğu ittifaklar ile yoluna devam etti.

İki ülke Yemen, Suriye, Irak, Lübnan’da birbirleri ile mücadele halinde olan tarafları destekliyorlar.

Peki ne oldu da iki ülke herkesi şaşırtacak şekilde görüşmelere başladı? “Mecburiyet” kelimesi ile özetlenebilir ancak bu mecburiyeti oluşturan, son dönemde bölgede yaşanan gelişmelere bakalım:

Biden etkisi

Biden Trump’ın aksine ilişkilerin ciddi biçimde, sululaşmadan yaşanması gerektiğini düşünüyor. Bu nedenle Trump döneminde görüntüleri ile ve yaptıkları ile ABD’nin imajını bozan Ortadoğu liderleri ile sıcak bir ilişkiye girmedi. Bu liderlerin başında Suudi Arabistan veliaht prensi Muhammed bin Selman geliyor. Kaşıkçı cinayeti sonrasında Trump’ın tutumu ABD’de de eleştiri konusu olmuştu. Biden buradan başlayarak Muhammed bin Selman’a “ayar verme” kararını uygulamaya koydu. Aynı durum Netanyahu, Sisi ve Cumhurbaşkanı Erdoğan için de geçerli. Bu liderlerin hepsi geçmişte Trump ile fazla samimi olmanın bedelini ödüyor. Haliyle bölgedeki diğer gelişmelerle birlikte bu liderlerin bazıları diğerleri ile ittifakın güzelliğini görmek zorunda kaldı.

Nükleer anlaşma

İran nükleer anlaşma konusunda kendisine yapılan haksızlığa karşı taviz vermez tutumunu sürdürmeye kararlı olduğunu ortaya koydu. Bu böyle olmasaydı da Biden Obama döneminde İran ile oluşturulan olumlu havayı bozan bu saçma süreci bitirmeye kararlı. Dolayısıyla İran bir yandan ekonomik bariyerlerin kalkacak olması, diğer yandan bugüne kadar kendisine yöneltilen “illegal faaliyet” suçlamalarının bir hayli azalacak olması nedeniyle bölge ülkelerinin de kendi politikalarına malzeme olma konumundan çıkacak. Yani bir şekilde kolaylıkla dışlanan, hırpalanan ülke olarak görülemeyecek.

Yemen

Yemen’de Suudi Arabistan tam bir hezimet yaşadı ve bu hezimet her geçen gün daha da büyüyen bir sorun haline geliyor. “Terlikli” Husiler Suudi Arabistan’a ağır bir ders verdiler. Husilerin en büyük destekçisi ise İran. ABD Yemen meselesine de müdahil olmak istedi ancak Husiler saldırılarını sonlandırmıyor. Husileri dizginleyebilecek tek ülke ise İran.

Irak

Irak’ta İran’ın etkisi tartışılmaz. Ancak bu Irak devletinin ve halihazırdaki yönetiminin İran’a teslim olduğu anlamına gelmiyor. Irak savaşlar ve sonrasında oluşan yaralarına rağmen Suudi Arabistan ve diğer bölge ülkeleri tarafından dışlanamayacak önemde/ağırlıkta bir ülke. Dolayısıyla Irak’ta da bir orta yolun bulunması gerekiyor ve Iraklılar İran’ın antidotunun Suudi Arabistan olduğunu çok iyi biliyorlar. Bunun farkında olan Suudi Arabistan da Irak sahasında olmaya hevesli ancak İran sahada hükümet dışı oluşumlarda çok etkili.

Lübnan

Suudi Arabistan Lübnan’da Saad Hariri’nin “etkisiz eleman ve Suudi gazıyla uçan bir balon” olduğunu çok iyi biliyor. Sahada diğer kesimleri temsil eden aktörler ile birlikte bir Hizbullah/Emel gerçeği var ve işin ucu yine İran’a dayanıyor. Suudi Arabistan geçmişte farklı duruşlar sergilemiş olsalar da (Taif Anlaşması'nda olduğu gibi) Suriye’ye her zaman ihtiyaç duyuyor, ki bugünlerde Fransa başta olmak üzere zor durumdaki Lübnan’a “iyilik yapmak” isteyen çok sayıda aday var.

Suriye

Suriye başka açılardan da Suudi Arabistan için önem arz ediyor. Şöyle bir gerçek var: Arap Baharı sürecinde Suriye’nin yaşadıkları, Suriye’nin sahneden çekilmesi, Arap dünyasının havasını tam anlamıyla bozmuş durumda. Suudi Arabistan Suriye yönetimine karşı kampta yer alıyordu ancak Suriye’nin Ortadoğu’dan eksikliği özellikle Arap Birliği içinde şimdilerde daha çok hissediliyor. Diğer yandan Suriye’de çözümün sağlanması ekonomik açıdan da Ortadoğu’ya yeniden nefes aldıracak. İran’ın da bölge ekonomisine entegrasyonu ile herkes için olumlu bir süreç başlayabilir. Suudi Arabistan ile Suriye arasında temasların başladığına dair haberler gelmeye başladı. Suudi Arabistan’ın da dahil olduğu blokun Suriye'ye tavır almasının nedenlerinden birinin İran olduğunu hatırlatalım.

Bütün bu nedenler tek tek ya da birlikte ele alındığında bölgenin iki dev ülkesinin ilişkileri yeniden rayına oturtma düşünceleri anlaşılabilir. Birçok faktörün her sabah yeniden değerlendirildiği bir coğrafyadayız elbette. Bir ufak “provokasyon” bütün bu olumlu beklentileri tersine çevirebilir. Ancak bugün itibari ile olumlu bir hava var. İki ülke yukarıda sıralamaya çalıştığımız konuları entegre biçimde ele almaya çalışıyorlar. Daha doğrusu almak zorundalar. Türkiye’nin de son dönemde Mısır ve Suudi Arabistan’a yönelik attığı adımları bölgede yaşanan bu hızlı trafiğin dışında görmemek lazım.

Gazete Duvar / 11.05.21