Türkiye ekonomisi (evet, yeniden, bir kez daha) durgunluk ile birlikte enflasyon ve döviz fiyatlarında yükselme ile tetiklenen bir kriz dalgası içerisine sürükleniyor. Bu satırların yazıldığı sıralarda Amerikan Doları’nın TL karşılığı 5.40 düzeyine ulaşmış; Merkez Bankası ise doların bu yükselişinin önüne geçmek üzere rezervlerinden 2 milyar dolar kullanarak, piyasalara sunmuş idi. Ekonomi idaresinin Türk Lirası’nın dövizler karşısındaki erimesine karşı şu ana değin sunduğu önlem planı, Merkez Bankası rezervlerinin kullanılması ve vatandaşların ellerinde tuttukları dövizleri TL’ye çevirmeleri çağrısına dayanmaktadır.
Günde yaklaşık 4.5 trilyon dolarlık bir işlem hacminin döndüğü küresel döviz piyasalarında, Türk Lirası’nın değerini korumak üzere Merkez Bankası rezervlerini kullanarak ya da vatandaşların “yastık altı” diye anılan sistemin dışındaki döviz varlıklarını piyasaya davet ederek döviz piyasalarının istikrara kavuşturulamayacağı açıktır. Söz konusu “çağrı” olsa olsa vatandaşların milli duygularına hitap ederek, neoliberal küreselleşmenin getirdiği yükümlülükler zincirine intibak sürecini kolaylaştırmaktan ve söz konusu sürecin yol açtığı eşitsizliklerin gizlenmesinden ibarettir.
Neoliberal küreselleşmenin Türkiye benzeri gelişmekte olan piyasa ekonomilerinde yaratmakta olduğu tahribatı ört bas etmek ve gelişen toplumsal muhalefetin sisteme yönelik bir başkaldırıya dönüşmesini engelleyebilmek için başvurulan siyasi bir söylemdir, neoliberal milliyetçilik.
***
Konunun iktisadi göstergeler boyutuna bakacak olursak, Türkiye ekonomisinin uluslararası yazında geliştirilmiş öncü kriz göstergeleri açısından kritik eşiklerin ciddi olarak aşıldığı, kırılgan bir ekonomi olarak değerlendirildiği görülecektir. Dış borçların milli gelire oranı; cari işlemler açığının büyüklüğü ve finansman kalitesinin kısa vadeye sıkışmış olan sağlıksız görünümü; tasarruf – yatırım dengesizliği; Merkez Bankası döviz rezervlerinin kısa vadeli dış borçlara oranı; ve şirketler kesiminin dış açık pozisyonu gibi göstergeler bakımından Türkiye’nin dış kırılganlığı geçmiş kriz deneyimlerindeki kritik eşikleri aşmış konumdadır.
Ancak konu sadece “iktisadi” göstergeler ile sınırlı kalmamış, Türkiye küresel arenada uluslararası hukuk normlarının zedelendiği; yargı–yasama–yürütme üçgeninin ciddi biçimde yara aldığı ve başta Merkez Bankası olmak üzere, birçok düzenleyici ve denetleyici kurumlarının işlevsizleştiği bir ülke olarak değerlendirilir konuma sürüklenmiştir. İktisadi kriz sadece “iktisadi” göstergelerin bozulmasıyla sınırlı kalmamış, hukuk ve yönetim krizleriyle perçinleşmiş durumdadır.
Bu koşullar altında uygulanması gerekecek olan “istikrar paketi” geleneksel kemer sıkma tedbirlerinin çok üstünde, hukuk normlarının uluslararası standartlara uygun hale getirilmesini başat edinecek düzenlemeleri içermek zorundadır.
Cumhuriyet / 08.08.18