Nazım Hikmet şiiri yankılanıyor kulaklarımızda; “Kerem Gibi” şiirinden dizeler…
“Hava kurşun gibi ağır!/Bağır/bağır/bağır/bağırıyorum.” Bir yanda kendi akışına terk edilmiş salgında savrulan, bir yanda denetimsiz, usulsüz dikilmiş onlarca katın altında kalan canlar. Yıllardır doğayı, dünyayı talan edenler, canlıya düşman paraya dost cana kıyanlar ortak olacak değil ya, “Deeeert/çok,/hemdert/yok/Yürek-/-lerin/kulak-/-ları/sağır.../Hava kurşun gibi ağır...” Ölümler yüreğimize kurşun döküyor, kulaklarımız yerin altından gelecek bir cılız sese aç… İnsanlarımız ölüyor, duyuyor musunuz? Dostlarımızın kanatları sökülüyor, yüreklerimiz kurşun ağırlığında, biz insanlıkla, biz dünyayla hemdert. Deprem sandık ki canlarımızı saniyeler içinde aldı. Oysa ağır ağır terk edilmiştik ölümlere.
Ya salgın, bu salgında sokak ortasında kalanlar… İnsanlar bir canın peşinde, maske de unutuldu, mesafe de. Öyle yakıcıydı acı, öyle ağır… Aylardır acılarla hemhal olduk. Sağlık Bakanlığı verilerine göre 14. milyon bin 814 test yapılmış 31 Ekim itibarıyla, testi pozitif olanların sayısı ise 375 bin 367 olarak yer alıyor tabloda. Sağlık Bakanının kendi açıklamalarına göre test pozitiflik oranları nisan ayında yüzde 20’lerde, eylül ayında ise yüzde 10’larda ise bu pozitiflik oranının en düşük değerini alsak dahi en az 1 milyon 400 bin insanımızın testinin pozitif yani bulaştırıcı olması beklenir. Ekim ayıyla birlikte mahcup bir kontrolsüzlük itirafı Türk Tabipleri Birliğinin (TTB) başından beri uyarıp da önerdiklerini görmezden gelme ile salgını akışına bıraktıklarının da itirafıdır.
Karadeniz bölgesinde tabip odalarından meslektaşlarımızla buluşmanın ardından güney illeri tabip odaları toplantısına geldik. Güney illerinde daha gelir gelmez bir tanıklığı paylaşmasam olmaz. Testi pozitif olanlara tedavi başlatmıyorlarmış, ama etkisi olmadığı araştırmalarla kanıtlanmış hidroksiklorokini, üç çeşit ateş düşürücü, ağrı kesiciyi verip evlerine gönderirlermiş. Kapıya da kocaman bir yazı, binaları damgalarlarmış. İki gündür ağrılar içinde ev halkı, aramadıkları yer yok. Sağlık Bakanlığı tedavi çizelgesi yanlış, hekimler yalnız kalmış. Görece etkili olduğu düşünülen ilaç ulaşmamış bir türlü. Hangi ilacı nasıl kullanacağı anlatılsa da kaygılarına karışıp çoktan bulanıklaşmış insanlarımız daha da yalnız. Çaresiz…
Tesadüf bu ya, edinilmiş kocaman ailemden birine denk gelince girdik işin içine. Sağlık Bakanlığının tedavi çizelgesinin gene değiştiğini öğrendik böylece. Duyurduk seslerini, gittik kendimiz aldık ilacı. Genç meslektaşlarım bölge ziyaretlerinde beni sarıp sarmalarken, denetimsiz niteliksiz maskelerin bilgisini TTB üzerinden toplumla paylaşıp uyarıyor, hep birlikte nitelikli ücretsiz maske hakkımızdan söz ediyorduk ya, bir yandan da çok yolculuk yapıyorum, mesafeyi korusak da buluşmalar kaçınılmaz diye düşünüp koruyuculuğu daha yüksek maskelerden bulup almışlardı. Aldım ilacı, gittim eve böylece önlemlerimi alıp. Tekrar anlattım nasıl kullanacaklarını, danışıp çok güvendiğim genç meslektaşlarımdan birine. İyi ki kocaman bir aileyiz dedim, iyi ki dayanışma var, iyi ki TTB var! Benden sonra ekip bir kutu daha ilaç getirip bırakmış. Doz tamamlanmış, ne iyi!
“Serendipity” İngilizcede çok sevdiğim bir sözcüktür; “mutlu tesadüf” demek. İngilizce öğrenmeye başladığım yıllarda, çocukluğumdan başlayıp oldum olası içimi ışıtır bu sözcüğü düşünmek. Tanıklık ettiğim ve kendimi de içinde buluverdiğim salgını hastalığa, hastayı da kendi haline terk etmişlikle birlikte aklıma geldi yeniden ama havanın kurşun gibi olanca ağırlığıyla üzerimize çöktüğü günlerde mutlu tesadüflerle yetinemeyeceğimizi de bilmek gerekiyor bugün.
Mutlu tesadüfe denk gelmeyip sesi duyulmayanlar, evi damgalanıp kendi haline terk edilenler ne olacak? Yan etkisi olduğunu bile bile bakanlık tedavi çizelgesinde olduğu için ilacı vermeye zorlanan hekimlerin çaresizliğine ne demeli? Emeği değersizleştirilen sağlık çalışanlarının hali canımızı acıtmayacak mı? Her gün tedavi çizelgesi değiştirip, etkili bir koruyucu sağlık sistemini yerle bir etmiş sağlık politikalarına dur demenin zamanı çoktan geldi de geçiyor. Yığma evlere ruhsat verenlere, doğayı talan edenlere, canları yok sayanlara, insanlığı turkuaz tablolara sıkıştıranlara, ekranın altında bir bandın içine yerleştirenlere inat el birliği ile doğadan, sağlıklı bir çevrede tüm canlılardan yana politikaları hızla üretmeli, hayatı yeniden kurmalıyız artık.
Evrensel / 02.11.20