Ben demiyorum, Resmi Gazete diyor. Milli İstihbarat Teşkilatı’nın (MİT) yeni yatırımlar yapacağını da söylüyor üstelik.
Cuma günü (20 Ocak) Resmi Gazete’de bir Bakanlar Kurulu kararnamesi yayımlandı. Kararname, MİT’in bir yatırım ve yeniden yapılanma atağı başlatacağının ipuçlarını taşıyor.
İçeriği, doğal olarak açık değil. Ama MİT’in zaman kaybı yaşamadan, tek karar verici olarak dilediği mal ve hizmet alım ihalesini yapmasının önü açıldı diyebiliriz.
MİT, ihalelerinde zaten Kamu İhale Kanunu’na (KİK) tabi değil. Yasa öteden beri doğrudan alım olanağını veriyor.
Ama son kararname biraz “özel”. KİK’in “doğrudan alım” ihalelerine vize veren maddede köklü değişiklikler getiriyor.
Toplam 26 maddeye ekleme yapılmış. Örneğin “yapım işi” denilen maddelere “ve yapım işine konu hizmet” ifadesi ekleniyor. (Hizmet, epeyi geniş aralıklı ve zengin çağrışımlı bir kavram.) İşlerin eskiden sadece MİT müsteşarı onayıyla yapılacağı belirtilirken, artık “müsteşarlıkça karar verilir” deniliyor.
Yapılan değişikliklerin genelde formalite azaltıcı, hızı, takdir yetkisini arttıran düzenlemeler olduğunu söylemek mümkün. 2009 tarihli eski kararname ile yenisini karşılaştırırken altını çizdiğimiz somut yenilikleri paylaşalım:
- MİT artık danışmanlık hizmeti satın alabilecek.
- Satın almalarda, farklı sözleşme türleri ayrıntılı olarak belirleniyor: Anahtar teslim götürü bedel, toplam bedel üzerinden götürü bedel, toplam bedel üzerinden birim fiyat, karma sözleşme gibi türleri kararnameye eklendi.
- MİT’e iş yapacak şirketlere dönük avans ödemeleri yeni kurala bağlandı. Avans sistemi, MİT’in yurtiçi ve yurtdışından satın alacağı mal ve hizmet bedellerinin, hangi kamu kaynağından ödeneceğine göre farklılaştırıldı.
Eğer ihale bedeli, Savunma Sanayi Destekleme Fonu’nun MİT’in özel hesaplarına aktardığı kaynaklardan ödenecekse, teminat mektubu karşılığında yüzde 30’a kadar avans verilebilecek.
Bu kadar köklü değişiklikler yapılan MİT ihale sisteminde, temel kriterin KİK’te yer alan “devlet güvenliğine ilişkin temel menfaatler” olduğunu da belirtelim.
Son olarak da zamanlamaya da dikkat çekelim. Kararnamenin, başkanlık getirecek anayasa değişiklik paketinin son görüşme gününde yayımlandığına yani.
CHP’nin iyimserliği
İktidar, anayasa değişiklik paketini on beş günde bitirmeyi hedeflemişti.
On bir günde bitirdi.
Milletvekillerini, -rezidansı için taşeron işçileri gecenin kör karanlığında çalıştıran zalim patron gibisabahlara kadar çalıştırarak bitirdi.
Anayasayı alenen ihlal edip vekiliyle, bakanıyla bunu savunarak, ihlali yüzlerce kez tekrarlayarak, kadınıyla, erkeğiyle kaba kuvvet kullanarak, Aylin Nazlıaka’nın eyleminde görsel kanıtının olduğu gibi çevresini kuşatıp baskı uygulamak için erkek milletvekilinden işaret alarak, saç çekerek, sahte hesaplarla Periscope yayını yapıp reddederek ve nihayet Meclis’in kendini fiilen feshi anlamına gelen bu oylamayı muzaffer ifadelerle fotoğraf çektirerek bitirdi. Başbakan Binali Yıldırım dayatmacı, şiddet dolu, her bakımdan hukuksuz süreci işleten arkadaşlarını “özverili çalışmalarından dolayı” kutladı.
CHP, son ana kadar MHP’nin destek vermeyeceğini düşünüyordu. Verdi.
CHP anayasa değişikliğinin geçmeyeceğini düşünüyordu. Geçti.
CHP şimdi “Halk evet demez” diyor. Gerçekle bağını koparmış iyimserliğin sorunlu olduğunu anlamak neden bu kadar zor?
Üstelik SEÇSİS sisteminin müdahaleye açık olduğu bu kadar tartışmalıyken.
Muhalefetin, “hayır”ı anlatma gerekçelerine SEÇSİS sisteminin güvenilmezliğini de eklemesi zorunludur.
İflas erteleme yasağı zorluyor
Tanınmış kozmetik zinciri markası Tekin Acar’ın aynı adı taşıyan sahibi, mağazaları kapattığını açıkladı.
Sadece üç büyük kentte 47 şubesi bulunan Tekin Acar, yeni AVM’lerle yaptığı sözleşmeleri de iptal ettiğini söylüyor.
Tekin Acar’ın açıklamasında önemli bir ayrıntı mevcut. OHAL kararnamesiyle iflas ertelemenin yasaklandığını anımsatıyor: “İflas erteleme kararı alınamıyor. İnsanlar da birer birer batıyor. Ve bu devam edecek” diyor. Bu söz, piyasanın ciddi bir derdine işaret ediyor.
Tekin Acar’ı bu kadar rahat konuşturanın, kaybettiğini kabul etmesi olduğu kanısındayım. Muhtemeldir ki, pek çok işadamı benzer zorlukları yaşamasına karşın, bu rahatlıkta konuşamıyor. “FETÖ”cü diye damgalanmaktan korkuyor.
Ne ilgisi var derseniz? OHAL süresince iflas erteleme yasağı, iktidarın FETÖ soruşturmasında hızlı hareket etmesi için getirildi.
Çünkü iflas erteleme verildiğinde borçluyla ilgili takip yapılamıyor.
Başlamış takipler duruyor. Bu da şirketlere zaman kazandırıyor.
İcra takipleri yapan hukukçu dostlarla konuştum.
OHAL’le gelen bu yasağın, kötü niyetli iflas erteleme taleplerinin önüne geçtiğini ama büyük ölçüde şirketleri zorda bıraktığını, batışları arttırdığını söylüyorlar.
Yasak istihdamı vuruyor
İflas erteleme yasağı, son verilerle 11.8’e yükselen işsizliği daha da yukarıya çekebilir.
Ankara’dan çok taze örnek: Bir elektrik firması, “yazılan” çeklerini birkaç gün sonra ödemek üzere plan yapıyor. Ödemelerine iki gün kala, yabancı sahipli bir banka, müşterisi şirketi riskli görerek ihtiyati haciz kararı alıyor. Yani krediyi geri çağırıyor. İki gün sonra fabrikaya hacze gidiliyor. Mallar muhafaza altına alınınca, firma sahibi 200 işçisini çıkarıyor. Avukat dostumun söylediği aynen şu:
“Hacze gitmeden önce şirketin aktifi ve pasifi birbirini karşılarken şu an batık durumdalar. Eğer iflas erteleme yasağı olmasaydı ya da kredisi bulunan bankalar konsorsiyum oluşturarak, firmaya destek olsaydı kendini toparlayabilirdi.”
Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan, kredileri geri çağıran bankaları sert dille eleştiriyor. Ama anlaşılan o ki, bankalara bu aracı bu kadar kolay kullanmalarını sağlayan da OHAL kararnamesi.
Cumhuriyet / 22.01.17