AKP’li Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın Başbakan olduğu dönemde Artvin Hopa’da yapacağı miting öncesindeki protestolarda polisin sıktığı biber gazıyla yaşamını yitiren Devrimci Öğretmen Metin Lokumcu’nun ölümüne ilişkin davaya 28 Haziran'da mahkemenin görevsizlik kararı nedeniyle ara verildi. Trabzon 2’nci Asliye Ceza Mahkemesi, Lokumcu Ailesi avukatlarının davanın başından beri 13 sanık polisin ağır ceza mahkemesinde yargılanmasına yönelik talebini reddediyordu. Savcılık geçtiğimiz ay, ikinci duruşmada mahkeme heyetinin görevsiz olduğuna kanaat getirdi; heyet, dosyanın görevli ağır ceza mahkemesine gönderilmesine hükmetti. Bununla birlikte ağır cezadan gelecek karara kadar dosya beklemede kalacak.
Lokumcu Ailesi avukatlarından Meriç Eyüboğlu ile soruşturma sürecini, davada neler yaşandığını ve son duruşmadaki skandalları konuştuk.
Yaklaşık 10 yıldır süren soruşturmanın ardından hazırlanan iddianame yeterli olmadı. Polislerin yargılandığı madde yönünden yapılan tartışmayı biraz açar mısınız?
Evet, iddianamedeki sevk maddesi de yani 13 sanığın yargılandığı madde “taksirle ölüme sebebiyet vermek.” Yani Metin Lokumcu, özensizlik ve dikkatsizlik sonucu ölmüş.
Elimizde 2 tane veri var. Biri bilimsel raporlar. Kimyasal gazların öldürdüğüne ilişkin o kadar çok çalışma var ki, evet bunlar insanları, kuşları, tüm canlıları öldürüyor. İkincisi İçişleri Bakanlığı’nın ve Emniyet Müdürlüğü’nün bu gazların kimler tarafından ve nasıl kullanılacağına ilişkin hukuki düzenlemeleri var. Orada diyor ki polis olmak yetmez, bu gazları herkes kullanamaz. Her birimde gazcı olacak, bu kişilerse özel eğitimler alacaklar. Biz de mahkemeye şunu anlatmaya çalışıyorduk: Bu insanların dikkatsizliği ve özensizliği sonucunda bu cinayetin işlediğini kabul edemezsiniz çünkü bu insanlar özel eğitime sahipler. Bu denli yakın mesafeden, bu denli yoğun ve kişiye doğrudan gelecek şekilde kullanılması halinde öldürücü olduğu bilimsel raporlarla belgelenen kimyasal gaz sonucu ortaya çıkan öldürme eyleminde taksir değil, kast (olası kast) tartışması yapılması gerekir.
Zira olası kastta, fail belirli bir amaç doğrultusunda hareket ederken, bu amaca ulaşabilmesi için oluşabilecek yan neticeleri de öngörmekte ve bunların meydana gelmesine kayıtsız kalarak umursamamakta, bu neticelerin meydana gelmesini kabullenmektedir. Yani biz bu gazları bu denli yoğun, doğrudan insanlara atarsak birileri de ölebilir ama napayım ölürse ölsün demektedir.
İşte bu kast (olası kast) tartışmasını bizi, yargılamanın adresinin asliye ceza değil ağır ceza mahkemesi olmasına götürüyor. Zira bu halde verilecek cezalar arttığı için davamız ağır cezanın görev alanına giriyor. İki duruşmadır haberlere konu olan “görevsizlik” tartışmasının aslı astarı bu kadar sade aslında.
Son duruşmada ne oldu?
İlk duruşmada mahkeme ‘Görevsizlik hususunu sonra değerlendireceğim’ dese de çok umutlu değildik. Artık bizim için bir sonraki aşama tanıkların dinlenmesi ve keşif aşamasıydı. Çünkü Hopa’da o gün 8 saat boyunca ne yaşandığını bilmeyen birinin Metin Hoca’nın neye maruz kaldığını anlaması mümkün değildi. Görüntüler ağırlıklı olarak polis kamerasıyla belirlendiği için aralarda kesiklikler kopukluklar vardı. Ve Metin Hoca oradan oraya koşarak sürekli hareket halinde olduğu için de belli bir yerde değildi. 28 Haziran’daki ikinci duruşmada dinlenen Metin Hoca’nın akranı tanıklar anlattılar. Çok sayıda görüntü de bunu doğruluyor. Tazyikli su, arkasından gazla müdahale başlıyor. İnsanlar kaçışıyorlar. Metin Hoca, muhtarlar, şehrin ileri gelenleri bir grup orta yaşlı insan gitmiyor. Çok uzun süre çevikle, siville, amir olduğunu düşündükleri takım elbiseli herkesle ‘durun yapmayın’ diye konuşmaya çalışıyorlar. Metin Hoca’nın gaz ve copa maruz kaldığı bütün anlar ‘durun yapmayın’ diye polisi sakinleştirmeye çalıştığı anlar. Bunu aynı zamanda oğluyla yaptığı konuşmadan da biliyoruz. Metin Hoca ve orada o çabayı sarf edenler gidebilirmiş, gitmemişler. Müdahalenin sertliğini görmüşler ve bunu engellemeye çalışmışlar. Bu yüzden de Metin Lokumcu’nun nasıl öldürüldüğünü anlamak için şehri fiziki olarak bilmeye ihtiyaç var. Bu yüzden de bir keşif talebimiz vardı ve tanıkların da olay yerinde dinlenmesini, görüntülerin de orada izlenmesini istiyorduk.
Ölçüyü terzi almış!
İkinci duruşmada, dava dosyasına polislerin fotoğrafları geldi. İlginç bir durum gözünüze çarptı mı?
İkinci duruşmada bu tartışmalarla başladı. Yine görevsizlik tartışması yaptık. O sırada başka çarpıcı bir gelişme olmuştu ve istenen fotoğraflar dosyaya gelmeye başlamıştı. Yani polislerin o zamanki kıyafetleri giyip fotoğraf çektirmesi komedisi. Emniyet ve mahkeme arasında yazışmalar yapılıyor. Bu yazışmaların bir tanesinde şu yazılıyor: Mahkemeniz tarafından omuz genişliği, kol boyu, bacak boyu, bel ölçülerini alıp emsal kıyafetle fotoğraf çektirmemiz istenmişse de böyle bir görevimiz olmadığı için bu ölçüler alınamamıştır. Kendisi terzi Mehmet Efendi’ye gönderilmiştir. Mehmet Efendi tarafından bu ölçüler alınmıştır.’ Mehmet Efendi tarafından alınan ölçüler yazılıyor. Dosyaya bu gönderiliyor. Bu kadar gayri ciddi bir durumdan bahsediyoruz yani.
İkinci duruşma sonucunda doğrusu kendi aramızda çıkacak en iyi sonucun keşif olabileceğini konuşuyorduk. Bu nedenle duruşma boyunca, davayla ilgilenmeyen savcının mütalaasında görevsizlik kararı verilmesinden söz etmesi hepimizi şaşırttı. Öyle de oldu.
Okulun camları inmiş
Lokumcu aleyhine ifade veren tanık, ifadesini değiştirdi…
Savcılık soruşturması aşamasında 2014’te dinlenmiş bir tanık vardı. O aşamada dinlenen tüm tanıkların yeniden ifadesi alındı. Bu kişi ilk ifadesinde; “Ben AKP mitingine gitmiştim. Miting alanından dönerken gençleri gördüm, polise taş atıyorlardı. Bana gösterdiğiniz Metin Lokumcu olduğunu söylediğiniz kişiyi tanımıyorum, hiç görmedim” diyor. Sonra 2021 yılının nisan ayında, üzerinden bu kadar çok zaman geçtikten sonra “Ben mitinge gitmemiştim. İşyerime giderken taş atan gençleri gördüm bir de yanlarında yaşı büyük biri vardı. Bana bu gösterdiğiniz fotoğraf, Metin Lokumcu taş atan kişiydi. Ben onu taş atarken gördüm.” Erdoğan’ın ünlü bir konuşması vardır, hani ‘birisi ölmüş adını anmak istemiyorum’ dediği konuşma. İşte o konuşmada bu kişi polise taş atmış da demişti. 10 yıl geçti, elimizde 1 terabaytlık görüntü var, Metin Hoca’nın taş attığına ilişkin hiçbir görüntü yok. Şimdi yalancı tanıklarla bu boşluğu doldurmaya niyetlendiler demek ki. Önceki ifadeleriyle çelişen ifadeler verdirip Metin Hoca’ya taş attıracaklar belli ki!
Söylenebilecek o kadar çok şey var ki ama bence en çarpıcı bilgiyi bir gün sonra gazetelere övünerek demeç veren, sanık olması çabaladığımız ama maalesef dosyada tanık pozisyonunda olan dönemin Hopa Kaymakamı Abdullah Aktaş söylüyor: ‘O kadar iyi müdahale ettik ki gaz stoklarımız bitti.’ Dosyada çevik kuvvet ekiplerinin gaz stoklarının, mühimmatlarının tükendiğine ve birbirlerinden gaz aldıklarına ilişkin tutanaklar, yazışmalar var. Yani Kaymakam’ın söylediği doğru!
Duruşmada gazeteci Cemil Aksu da, kendisi çekim yaparken yanına gelen Hopa İlçe Emniyet Yardımcısı’nın henüz basın açıklaması yapılmamışken, AKP mitingi başlamamış ve Başbakan Hopa’ya gelmemişken, herkes horondayken “Sen buradan çekil Cemil birazdan burası karışacak” dediğini, o dönem muhtar olan Şenol Çelik de sabah saatlerinde polislerin henüz çay içip kendi aralarında konuştuğu zamanlarda tanık olduğu bir konuşmayı aktardı; “Az sonra küçük Moskova’da neler olduğunu görürsünüz.”
28 Haziran’da dinlenen tanıklar, görüntüler de var, özellikle başbakan özel korumalarının sürekli olarak silah sıktıklarını anlattılar. Fakat bu silah sıkma meselesi özel korumanın ayağının kayıp düşmesinden çok daha önce başlıyor. Rastgele biçimde kurşun yağdırılıyor. Tanıklarımız var, ilerleyen aşamalarda dinleteceğiz. Hastanenin yakınında ilkokul var. Giderken caddeden kurşun yağdırdıkları için ilkokulun camları iniyor. Çocuklar tabii ki çok korkuyorlar ve onları en alt katta depo gibi bir yere indiriyorlar. Kurşun kovanları toplanıp savcılığa veriliyor. Dolayısıyla bir şehir efsanesinden bahsetmiyorum, onlarca tanığı, görüntüleri, belgeleri olan bir şeyden bahsediyorum. Siz insanlara kurşun yağdırın, gazdan kimse nefes alamaz hale gelsin, bu 8 saat boyunca sürsün sonra da ‘aa taş attılar’ deyin, bu komik. İnsanlar böyle bir durumda elinde ne varsa atar. İnsani bir şeyden bahsediyoruz. Metin Lokumcu, yaklaşık 1.5 saat boyunca meydanın bir orasına bir burasına koşup polisleri durdurmaya, sakinleştirmeye çalışmış. Zaten taş atıp atmadığını tartışmayı bile zul olarak görüyoruz. Bu kısmına değil, böyle ifadelerle Metin Lokumcu’yu kirletmeye, itibarsızlaştırmaya, bu ölümü haklı çıkarmaya çalışmalarına sinirlendik sadece. Elbette buna izin vermeyeceğiz.
Gözler ağır gözler ceza mahkemesinde
Mahkeme görevsizlik kararını açıkladı. Şimdi ne olacak?
Mahkeme görevsizlik kararı verdi. Dışarı çıktığımızda yaptığımız açıklamada, ilk anda söylediğim gibi düşünüyorum hâlâ: “Buruk bir sevinç ve temkinli bir umut.” Buruk bir sevinç, 10 yılı geriye döndürmek mümkün değil. Ölüm çok ağır bir sonuç. Sabah bir iki saate dönerim deyip çıkıyor, bir daha geri dönemiyor. Bunun hesabını kim nasıl verecek? Önümüzde yine belirsiz bir süreç var çünkü ağır ceza mahkemesi kendisine gönderilen dosyayı kabul etmek zorunda değil. Zaten sanık polislerin avukatı itiraz da etti. Ağır ceza mahkemesi de görevsizlik kararı verebilir. O halde dosya kural olarak Yargıtay’a gider. Yargıtay hangi mahkemenin görevli olduğuna karar verir. Dolayısıyla bir sonraki duruşma ne zaman olur öngörülemeyecek uzun bir süreç var. Biz aslında başından beri bir olası kast tartışması yapıyoruz. Yani sanıkların sonucu öngördükleri halde bile isteye bunu işlediklerini tartışıyoruz. Oysa mahkeme görevsizlik kararında başka bir gerekçeyle gönderdi. Yine uzun uzun hukuki tartışmalar bizi bekliyor.
Dilan Esen - BirGün / 23.07.21