Merkez Bankası’nın dün faizleri değiştirmesi beklenmiyordu; değiştirmedi de. Ama bu ayki toplantı metnine bakılırsa Merkez Bankası, enflasyonun nerede olacağından çok, enflasyona dönük beklentileri yönetmeyi seçmiş; belli ki kaygılı.
Geçen ayki toplantıda metninde, vergi ayarlamaları, kur artışı ve gıda fiyatlarına bağlı olarak enflasyonun yüzde 5’lik hedefin üstünde olacağını telaffuz ederken, bunu metinden çıkarıp, muğlak biçimde “baz etkisinin de katkısıyla Haziran ayına kadar enflasyondaki yükselişin devam edebileceği tahmin edilmektedir” demiş. Amaç şu; beklentileri yönetmek ve fiyatlama davranışlarının bozulmasını frenlemek.
Merkez Bankası’nın PPK toplantı açıklamasına, “enflasyona ilişkin yukarı yönlü riskler önemini korumaktadır” diyerek başladığı açıklama, beklentilere atıfla devam ediyor. Öyle görünüyor ki; banka beklentiler ve fiyatlama davranışı konusunda geçmişe göre daha endişeli.
İşin doğrusu; enflasyon ve enflasyon beklentileri konusunda önemli ana unsur döviz kuru. Ocak sonundaki olağanüstü PPK toplantısında sert biçimde yapılan faiz artışından sonra, döviz kurundaki sert yükseliş biraz gerilemiş ve yatay bir seyir izlemişti. Önümüzdeki dönemde döviz kurunda olası bir yükseliş, bugünkü seviyeden gerilemesine göre çok daha yüksek bir olasılık. Yaşanan yolsuzluk ve rüşvet skandalına bağlı biçimde sürmekte olan siyasal krizin, yerel seçim sonrasında ortadan kalkması da uzak bir olasılık. Böyle olunca, döviz kurunda potansiyel bir artış her an ‘kapı arkasında’ duruyor. Bu da olasılıkla fiyatlama davranışına yansıyor. Merkez Bankası’nın da gördüğü bu olmalı.
Özetle, dünkü toplantının ana teması; Merkez Bankası’nın beklentiler ve fiyatlama davranışına odaklanmış olması, buna bağlı olarak da sıkı duruşun sürdürüleceği mesajını vermesidir.
Peki, para politikasında sıkı duruşun etkisi olmayacak mı? Merkez Bankası, “sıkı para politikası duruşunun, alınan makroihtiyati önlemlerin ve zayıf seyreden sermaye akımlarının etkisiyle kredi büyüme hızları yavaşlamaya devam etmektedir. 2014 yılı ilk çeyreğine dair açıklanan veriler de bu gelişmelerle uyumlu olarak yurt içi özel kesim nihai talebinde ivme kaybına işaret etmektedir” diyor. Doğru, kredi hacmindeki yüksek artış yerini sert yavaşlamaya bıraktı. Çeşitli kesimlerden ekonomik yavaşlama sinyalleri de geliyor.
Ama yine de şu sorunun yanıtını bilmiyoruz; faiz arttı, Türkiye’den 2001’den bu yana en büyük sermaye çıkışına tanık olduk, kredi kartlarına fren konuldu ama gelecekteki döviz kuruna dair beklentiler ile fiyatlama davranışı at başı giderek nihayetinde stagflasyonist bir süreç getirebilir mi? Çünkü uluslararası konjonktür geçmişteki gibi Türkiye’ye bol sermaye akışı sağlayacak bir görünümde değil.
Kurların gerilemesi artık daha az olasılık.
Bunların yanıtı ekonomik birimlerin 30 Mart sonrasına ertelediği kararlarda saklı. Öyle görünüyor ki; her türlü harcama, yatırım, istihdam, fiyatlama ve finansman kararı 30 Mart seçimlerinin sonuna bırakıldı. Kimse öncesinde, kendi bahçesinde önemli olabilecek bir adımı atmak istemiyor. Merkez Bankası’nın da Nisan içinde göreceği ve sonrasında alacağı kararları da bunlara bağlı olacak. Eğer kötüleşme gerçekleşme yoluna girerse yeni bir faiz artırımı yapmak zorunda kalacak.
Radikal / 19.03.14