Demek ki, sermaye, toplumun koyduğu zorunluluklar olmaksızın işçinin sağlığına karşı da, yaşayacağı ömrün uzunluğuna karşı da vurdumduymazdır. Maddi ve manevi yozlaşmaya, erken ölüme, aşırı-çalışma işkencesi konusundaki feryatlara şu karşılığı verir: Bizim kârlarımızı artırdığı için bunlara üzülmek mi gerek? Ama işlere bütünü ile bakılırsa, bütün bunlar gerçekten de tek tek kapitalistlerin, iyi ya da kötü niyetine bağlı şeyler değildir. Serbest rekabet, kapitalist üretimin içinde yatan yasaları, tek tek her kapitalist üzerinde güce sahip zorlayıcı dış yasalar olarak ortaya çıkarır (Karl Marx)
Artık iş öyle bir noktaya geldi ki, insanca bir yaşam için direnmek, yaşamak için direnmek, ekmek parası için direnmek değil; ölmemek için direnmek…
Hasta olmamak, parmağını, kolunu kaybetmemek, eve sağ salim gitmek, ölmemek için direnmek…
Yalnızca fazla çalışma saatlerine, aşağılanmaya, baskıya, yorgunluğa, eldeki koldaki çiziklere, yaralanmalara karşı değil; açık ve net ölmemek için direnmek…
İnsanlık günümüzde bu noktada. Çok uzak değil, insanlığın acıları Silivri’de bir fabrikada yeniden tezahür ediyor. Kale Kayış işçileri ölmemek için 6 Mart tarihinden beri direniyor.
Kale Kayış işçisi neden isyan etti?
Pek çok fabrikada olduğu gibi bir sendikal örgütlenme, patronun baskısı, işten çıkarma ve ardından başlayan direniş. Ama Kale Kayış direnişini farklı kılan şeylerden birisi, artık sıklıkla karşımıza çıkan bir olgu, işçilerin “yeter artık” diyecek noktaya gelmesi, yaşam veya ölmeme mücadelesi vermesi. Taleplerin başında işçi sağlığı ve iş güvenliği yer alıyor, işçiler ücret mücadelesi değil esas itibariyle insanca, güvenli ve sağlıklı bir çalışma ortamı için mücadele ediyor. İşçiler, üç arkadaşlarını bu fabrikada iş cinayetinde yitirmişler, örnek olarak 2013 yılında pres bölümünde çalışan Mecit Çelik, presin silindirinin üzerine düşmesi sonucu aralarından ayrılmış. Talepleri o kadar net ve basit ki ve doğrudan işçi sağlığı ve iş güvenliğini işaret ediyor ki…
1. Yoğun ve uzun çalışma: Vardiyalar 12 saatlik. Bir işçi birden fazla makinada üretimden sorumlu oluyor. İş yetiştirme baskısı, üretim zorlaması ne ad verirsek verelim işçileri eritiyor. Keza işçilere iş tanımların dışında işler de yaptırılıyor
2. Havalandırma yetersiz, kimi zaman işçiler yerlere yatıp dinlenmek zorunda kalıyor, fotoğraflardan da görüldüğü üzere yağ, toz, işçilerin ellerinde yüzlerinde, neredeyse bir maske gibi. Solunum yolu hastalıklarının yaygın olduğu işçilerce anlatılıyor.
3. Elle Taşıma Yönetmeliği’ne aykırı bir şekilde malzeme taşınıyor/taşıtılıyor. Ağır taşıma ve ergonomiye aykırı çalışma ortamı malum kas iskelet sistemi hastalıklarının nedeni. İşçilerin çoğunda bel fıtığı olduğu, kas ve eklem ağrılarının dayanılmaz hale geldiği işçilerce söyleniyor.
4. Malzeme düşmeleri sonucu uzuv ezilmesi, yaralanması ve kemik kırılması örnekleri olduğu belirtiliyor.
5. En fazla karşılaşılan kazalardan birisi kesici alet kullanımı sonucu yaralanma, el kesilmesi, parmak kopması, kırıklar oldukça yaygın.
6. Bu tür fabrikalarda en büyük risklerden birisi olan press makinasının temizliği risk oluşturuyor, bu makinanın temizliği sırasında yanmadan söz ediliyor.
7. Araç ve yaya yollarının ayrı olmamasının (AVM otoparklarında bile yayaların gideceği yollar bellidir) fabrika içi kazalara, yük taşımalarda ezilmelere yol açtığı söyleniyor.
8. Kesinlikle yasak olan ve iş güvenliği derslerinde sürekli olumsuz örnek olarak fotoğrafları gösterilen forkliftlerin yük taşıma değil de işçilerin yüksekte çalışması içi kullanılmasının yaygınlığını işçiler anlatıyor.
9. Kişisel koruyucu ekipmanların yetersizliğinin altı çiziliyor.
İşçi sağlığı ve iş güvenliği yönetim ilkeleri altında ise eksiklikler tek tek işçiler ve Petrol İş tarafından saptanmış durumda. Yasal olarak zorunlu İş Sağlığı ve Güvenliğ Kurulu yok veya tamamen kâğıt üzerinde. İşçiler hepsi birer yasal zorunluluk olan risk değerlendirmesini, çalışan temsilcisini, acil durum planını, ilk yardımcı belgesini duymamışlar. Yangın eğitimi verilmediği gibi ekipman eksikliği olduğu, rutin kontrolleri yapılmadığı, patlamadan korunma dökümanı hazırlanmışsa bile kağıt üzerinde olduğu, hangi kimyasalın kullanıldığı, Malzeme Güvenlik Bilgi Formları işçiler tarafından görülmediğinden bilinmiyor, keza işçiler İSİG eğitiminin yetersiz olduğunu belirtiyor.
Sanki iş güvenliği dersi için bir “örnek”!
İşçilerin anlattıkları, sıradan bir işçi sağlığı ve iş güvenliği dersi için inanılmaz bir örnek teşkil ediyor. Nelerin yapılmasını gösterdiğinden değil yapılmaması gerektiğini göstermesi açısından. Öte yandan hep altını çizdiğimiz teorik bazı çıkarımlar resmen ete kemiğe bürünüyor. Sözgelimi uzun ve yoğun çalışma veya üretim zorlaması ölüm yaralanmalara davetiye çıkarır diyoruz, deneyimsiz geçici işçiler (özellikle göçmen işçi emeği) iş cinayetlerinin en fazla görüldüğü kesimdir diyoruz, yorgunluk uzun vadede iş cinayetlerine de, irili ufaklı yaralanmalara da davetiye çıkarır diyoruz, etkin bir iş güvenliği yönetimi olmadan işçiler yaralanır hastalanır diyoruz… Hepsini neredeyse görmek mümkün.
Çok somut bir örnek şu; Petrol-İş Sendikası üyesi 150 işçinin direnişte olduğu fabrika içinde 70 civarı işçi çalışıyor. Bu işçilerin çoğu son bir ay içinde işe alınmış durumda ve yarıdan fazlası Kırgız, Özbek ve Suriyeli göçmen işçiler. Direnişi kırmak için kalifiye olmayan işçiler ile üretimi sürdürme çabası 3 günde 3 işçinin iş kazası geçirmesine neden olmuş. İsimleri saptanamayan bu üç deneyimsiz işçiden birisinin çenesi kırılmış, bir başka işçinin kolu iki yerinden, bir diğer işçinin ise ayağına yüksekten malzeme düşmesi sonucu platinli olan ayağı kırılmış.
Bazı işçiler solunum rahatsızlıklarından ve hatta kanserden söz ederlerken, bir işçinin mesane kanseri tedavisi gördüğünü söylemesi ve bunda fabrikada kullanılan kimyasalların etkisinin olduğunu düşünmesi, kullanılan kimyasalın kanserojen etkisine ilişkin sağlık taraması yapılmadığından söz etmesi, sürekli hammadde kaynaklı toz ve dumana yoğun maruz kaldıklarını ve buna karşın yalnızca pamuk maske verildiğinden söz etmesi bize aslında bir kez daha bilinen bir öyküyü anlatmıyor mu?
Sabah tertemiz girdikleri fabrikadan akşam saatlerinde evlerine kapkara gitmek zorunda kalan, plastik tozlarını soluyan, parmakları, kolları kırılan, bir eldiven istedikleri zaman bile hor görülen,
Havalandırma sistemi için sekiz yıldır halledeceğiz sözüyle karşılaşan,
Psikolojisi bozulan çocuğunu balkondan atma teşebbüsünde bulunacak noktaya kadar çıldıran,
Kredi kartları borçlarını ödeyemeyen,
Hastane masrafları peşinde koşan…
Tüm bunlar yine bilindik bir öyküyü anlatıyor bize. Sorunun yalnızca "Yeterli işçi sağlığı ve iş güvenliği önlemleri alınsa", "işçiler dikkatli olsa", "şu kişisel koruyucuları kullansa işçiler", "devlet adam gibi denetlese", "İSG kültürü yerleşse", "yasal mevzuat düzgünce uygulansa" vs. vs.’nin çok ötesinde olduğu ne kadar da açık. Aşağıdaki ifadeler sanırız artık çok da teorik gelmeyecektir yazıyı bu noktaya kadar okuyan okuyucuya:
“Kapitalist üretimin temel belirleyeni sermaye birikimi ve bunun biricik yolu artı değer sömürüsüdür. Artı değer sömürüsünü artırmak için ise sermaye sınıfı iki şeyi yapar, kimi zaman zorla, kimi zaman rızayla; mutlak artı değeri artırma (çalışma süresini uzatma) ve göreli artı değeri artırma (üretim hızını artırma, emek sürecini yoğunlaştırma). Ve tüm bunları gerçekleştirirken kullandığı teknoloji de 'taraflıdır'. Teknolojik pratikler de, denetim ve yönetim mekanizmaları da 'taraflıdır', işin özü teknoloji, üretim yöntemleri, yönetim ve denetim mekanizmaları sermaye sınıfı tarafından seçilir ve belirlenir. 'Teknoloji, üretiminden tüketimine kadar olan tüm süreçlerde toplumsal ilişkiler tarafından biçimlenen bir mücadele alanıdır' Kullanılan teknoloji, kullanılan malzemeler, üretim yöntemleri, yönetsel mekanizmalar tamamen KAR amacıyla belirlenir, sermayenin ekonomik, politik ve ideolojik çıkarları belirleyendir.”*
*https://ilerihaber.org/yazar/isciler-neden-olmek-zorunda-30069.html
İleri Haber / 21.05.19