Salı gecesi, Trump-Biden tartışması, iki şaşkının Titanic’in güvertesinde kırık bir şezlong için kavga etmesine benziyordu. “Irkçı”, “soytarı”, “yalancı”, “kapa çeneni” gibi sözcükler havada uçuştu. Trump, silahlı faşist grupları “Geri çekilin, hazır bekleyin” sözleriyle kışkırttı. Biden, “Oyların sayımı bitince gidecek” diyordu. Trump da “Bu işin sonu kötü bitecek”... Bu tartışma da bir “tükenişe” işaret ediyordu: Liberal demokrasinin, faşizme doğru tükenişine ama ben çok daha önemli bir başka “tükeniş”e değinmek istiyorum.
Çünkü, The Economist’in bu haftaki sayısında “insan”ı, “dünyanın biyolojik çeşitliliğini mahvetmekle” suçlayıp “1500’den bu yana 680 omurgalı hayvan türünü yok olmasına neden olan...” “ekolojik ayak izinden” söz ederken, bu “ayak izinin” niteliğine değinmemesi “tepemi attırdı”.
‘Ayak izinin’ arkasındaki...
The Economist “insanları” suçluyor. Halbuki;
1. grafik, “karbon ayak izinin”, kapitalizmin özgün bir üretim tarzı olarak şekillenerek, sanayi devrimiyle yaygınlaşmaya başlamasına kadar hiç değişmediğini gösteriyor. CO2 emisyonu kapitalizmle birlikte başlıyor, hızla, özellikle, Fordist, hidrokarbon kapitalizminin yayılmaya başlamasıyla birlikte tırmanıyor.Küresel ısınmaya ilişkin (küresel ortalama sıcaklık) 2. grafik yukarıdaki gözlemi doğruluyor; dahası küresel ısınmanın 1980’lerden bu yana, malların ve insanların küresel dolaşımını, dolayısıyla taşımacılık ve turizm sektörlerinin gelişmesini teşvik eden neo-liberal küreselleşme döneminde hızlandığını gösteriyor.
Nüfus artışına ilişkin veriler de bu grafiklerle uyum içinde. Kapitalist üretim tarzı şekillenene kadar 1 milyarın altında kalan dünya nüfusu, 1800- 1900 arasında ikiye katlanmış. Ondan sonraki yüz yılda da dört kattan fazla artarak 9 milyara ulaşmış. Peki, bu insanların yaşam alanlarındaki gelişmelerle yukarıdaki veriler arasında bir ilişki var mı? Kentleşme hızını gösteren grafiklere baktığımızda kapitalist üretim tarzının gelişmesinin baş döndürücü bir kentleşme hızıyla birlikte gittiğini görüyoruz.
Özetle, kapitalizmin özgün bir üretim tarzı olarak şekillenmeye başlamasını, sanayileşmeyle, kentleşmeyle, hızlı nüfus artışıyla, CO2 emisyonuyla 3. grafikte görülen gibi canlı türlerinin tükenme eğilimini ilişkilendirdiğimizde şu sonuca varmak kaçınılmaz oluyor:
Bu tükenişten, on binlerce yıl, doğa üzerinde yıkıcı bir etki yapmadan yaşamayı başaran “insan” değil, son üç yüz yılda gelişen, kendi insanını yaratan kapitalist üretim tarzının yaşam biçimi sorumludur.
Kapitalizmin egemen sınıfları, bu üretim tarzını, yaşam biçimini korumak için savaşlar çıkarıyor, bulundukları her ülkede itiraz eden sesleri susturmak için türlü “disiplin ve cezalandırma rejimlerinin” gelişmesini besliyorlar. Trump gibi türlü “adamları” yaratıyor.
Kapitalizmi aşmadan bu büyük tükenişe bir son vermek olanaklı değildir. ABD hegemonyasının tükenmesinin ise bu tükenişin yanında, bir Çin değişiyle, “serçenin gözyaşları kadar önemi yoktur”.
Cumhuriyet / 01.10.20