Birleşik Krallık (İngiltere, İskoçya, Galler - BK) genel seçimleri Türkiye için de yararlı olabilecek gözlemlere olanak veren bir süreç sergiledi.
Seçimlerde, hükümetteki
Muhafazakâr Parti, liderliğinin en iyimser beklentilerini aşan bir başarıyla tek başına hükümet kuracak sayıya ulaştı.
İşçi Partisi, beklentilerin gerisine düşmekle kalmadı, tarihsel olarak kurucularının geldiği ülkede, İskoçya’da adeta siyasi haritadan silindi. Geçen seçimlerde verdiği sözlerin hiçbirini tutmayan
Liberal Parti tamamen çöktü.
UKİP (Birleşik Krallık Bağımsızlık Partisi) oylarını artırmakla birlikte meclise yalnızca 1 temsilci sokabildi. Buna karşılık
SNP (İskoçya Ulusal Partisi) 2010’da milletvekili sayısını
6’dan 56’ya yükseltti.
Seçimleri kaybeden partilerin liderleri hemen istifa ettiler. Berraklık, istikrar ve umut
Bu seçimler, “berrak”, tutarlı propagandanın oy getirdiğini gösterdi. Muhafazakâr Parti, ekonomik hedeflerine ulaşamamıştı, muhafazakâr seçmene verdiği “göçmenliği sınırlayacağım” sözünü tutamamıştı, uygulamakta ısrar ettiği kemer sıkma politikaları ülkede bir “yoksulluk krizi” yaratmıştı, BK’nin “medarı iftiharı” sağlık sistemi Muhafazakâr Parti- Liberal Parti koalisyonunda adeta çöktü ama, ülkede en zengin yüzde bir, servetine servet kattı. Kampanya süreci boyunca medya yorumcuları, “iyi” ekonomik verilere karşın halkın neden hâlâ “ama beni etkilemiyor” algısının devam ettiğini tartıştılar. Muhafazakâr Parti, kolay anlaşılır sorunlardan oluşan, ne kadar deneyimli olduklarını, İşçi Partisi’nin yönetemeyeceğini vurgulayan ama aynı zamanda temsil ettiği sınıfın çıkarlarına sıkı sıkıya bağlı bir seçim propagandası yürüttü.
Buna karşılık İşçi Partisi ve Liberal Parti, Muhafazakar Parti’den farklı oldukları noktaları gösteremediler. Muhafazakâr Parti’nin, denk bütçe, açık azaltma, kemer sıkma programını (esas olarak dayandığı mali sermayenin programını) benimsediklerini ama bunu, daha ılımlı, daha dengeli, uygulamalarla daha adaletli bir biçimde yapacaklarını anlattılar; ırkçı, yabancı düşmanı savlar karşısında açık bir hat sergileyemediler. Neoliberal politikalar altında bunalan, UKİP’in hem serbest piyasacı, hem Avrupa Birliği ve yabancı düşmanı, ırkçı İngiliz ulusalcısı çizgisinden korkan seçmen bu propaganda hatlarından pek bir şey anlayamadı.
Bunlara karşılık, SNP (bir ulusalcı parti), hem İskoçya halkının çıkarlarını savundu, hem de tüm BK için kemer sıkma politikalarına, “yetti artık”, biraz da yoksulların, çalışanların refahına odaklanalım, eğitimi, sağlık sistemini güçlendirelim diyen berrak ve umut verici, iyimser bir hat izledi. Bu iyimser hattı, yabancı düşmanı politikalara, “yabancı göçmenler olmasa ne sağlık sistemi ne eğitim sistemi çalışır” diyerek sert biçimde karşı çıkarak güçlendirdi.
Küreselleşme, kriz, ulus devlet
Bu resme bir adım geri çekilerek bakınca şunları düşünmek de olanaklı. Kapitalizmin 1980’lerde gelişen, 1989’dan sonra egemen olan “tek yol neo-liberalizmdir, küreselleşmedir, ulus devlet zayıflayacak, ulusalcılık (tüm nüansları yok sayarakemperyalizm olgusunu gizleyerek) en büyük düşman” diyen “ruhu” şimdi artık çürüyor.
Neo-liberalizmin kemer sıkma politikaları artık işlemiyor. Bir taraftan ulus devletler parçalanıyor, diğer taraftan ortaya yeni etnik olarak homojen ulus devlet projeleri çıkıyor. Bu sırada ABD’nin hegemonya sistemi zayıflarken, “ulus devlet”, “ulusal ekonomi”, küreselleşmenin, mali krizin tahribatına karşı halklarını (ve yerli kapitalizmi) koruyabilecek, halkçı politikaları uygulayabileceken önemli kurum olarak belirmeye başlıyor. Aynı anda ekonomik krizin baskısı altında yabancı düşmanı milliyetçilik artıyor. Ulus devlet bu noktada, ya yabancı düşmanlığını kullanacak, ya da buna karşı mücadele edebilecek araçlara sahip bir kurum olarak önem kazanıyor.
İskoçya Ulusal Partisi (SNP), bugünün koşullarında ulus devletin hem bir “ekonomik savunma” hem de ırkçılığa karşı mücadele için kullanılabileceğini düşündüren bir hat izledi, bunu tüm İngiltere’yi kucaklayan, açıkça ve iyimser bir dille savundu, İskoçya’da çok da başarılı oldu.
Cumhuriyet / 11.05.15