İhvan deneyimine farklı bir bakış – II – Ergin Yıldızoğlu

  • Haber
  • |
  • Basın derleme
  • |
  • 28 Ağustos 2013
  • 06:22

Pazartesi yazımda, İhvan deneyiminden çıkarılabilecek dersleri düşünürken altını çizdiğim gibi İhvan antikapitalist bir hareket değil. İhvan’ın emperyalizm karşıtlığı daha çok kültürel özellikler taşıyor. İhvan projesinin amaçladığı topluma, parlamenter, “barışçı bir yoldan” ulaşmayı hedeflediğini açıklamasına karşın, devletten, toplumdan, emperyalizmden gelen şiddetli ve şiddet içeren bir tepkiyle karşılaştı.

Bu kez, Yunanistan’da kapitalizm ve emperyalizm karşıtı olduğunu açıkça beyan etmiş bir sosyalist hareket, SYRİZA IMF’nin kemer sıkma, yaygın işten çıkartma içerikli neoliberal politikalarını ısrarla, acımasızca uygulayan hükümeti eylül ayında düşürmeyi, ilk genel seçimlerde de hükümet olmayı planlıyor.

 

Eylül sarsıntısı ve SYRİZA

IMF, Yunanistan’da eylül ayında siyasi istikrarsızlığın daha da artacağını düşünüyor. Gündemde kamu sektöründe büyük çaplı işten çıkarmalar var. Sol eğilimli ortağı istifa ettikten sonra Yeni Demokrasi- PASOK koalisyonunun, 300 koltuklu mecliste yalnızca 153 destekçisi kaldı. Gözlemciler koalisyonun enerjisinin tükendiğini düşünüyor.

Bu ortamda SYRİZA’nın lideri Çipras sendika liderleriyle görüşürken eylül ayında geniş kitle eylemleriyle hükümeti düşürmeyi planladıklarını açıklamıştı. Seçimleri kazandıkları takdirde, işten çıkarmaları durduracaklarını söyleyen Çipras’ın, bu arada SYRİZA’yı hükümet etmeye uygun bir yapıya dönüştürmeye çalıştığı görülüyor.

SYRİZA 10-14 Temmuz’da topladığı kongrede, bir örgütler, akımlar koalisyonu yapısını terk ederek siyasi bir partiye dönüşmeyi amaçlamıştı. SYRİZA’nın hükümete gelme olasılığı arttıkça ana akım medyada, SYRİZA’nın parçalı yapısına -içindeki komünist gruplara- yönelik eleştiriler de artıyordu. Buna karşılık kongrede SYRİZA’nın sol kanadını oluşturan gruplar, varlıklarını korumaya çalışırken daha ileri bir antikapitalist platforma geçmeye yönelik önerilerde ısrar ettiler. Kongre, sol grupların varlıklarını bir süre daha sürdürmelerini kabul etmek zorunda kalırken sol platformun önerilerini tümüyle reddetti. Sonuçta SYRİZA kongreden, partileşerek ama delegelerin yüzde 30’unun desteğini alan güçlü bir sol/komünist muhalefetle birlikte çıktı.
Tüm bunlara bakarak Syriza’nın hükümet olmaya daha yatkın, geleneksel düzen partilerine benzer bir yapıya doğru evrimleşmekte olduğunu savunanlara hak vermemek çok zor. Bana, SYRİZA hükümet olmaya yaklaştıkça antikapitalist, antiemperyalist platformunu sulandırarak düzenin içine doğru çekiliyor gibi geliyor. Peki, hükümete gelmek için bu tavizleri vermeye değer mi? Bir adım geriledikten sonra iki adım ileri atmak olanaklı mı? To Nea gazetesinden Paul Tsimas’ın anımsattığı İzlanda deneyimi bu soruya cevap vermeye yardımcı olabilir.

Doksanlı yılların sonunda, İzlanda’da bir sosyal demokrat ittifak oluşurken komünist ve çevreci gruplar bu ittifakın dışında kalarak ‘Staingkrimour Sigkfousan’ adlı bir hareket oluşturmuşlar.

Bu gelişmeleri izleyen yıllarda, Sigkfousan halkı çok tehlikeli bir kredi köpüğünün oluşmakta olduğunu savunarak uyarmış. Bu köpük 2008’de patlayıp da yılında İzlanda ekonomisi çökerken işsizlik on kat artınca, hükümet düşmüş, genel seçimlerde Sigkfousen’in oyları 21’e yükselmiş. Yeni hükümeti Sigkfousen ve sosyal demokratlar birlikte kurmuşlar, Sigkfousan maliye bakanlığını, IMF ile pazarlıkları üstlenmiş.

O günlerde, Tsimas, Maliye Bakanı’na radikal bir sol hareket olarak IMF ile pazarlık yapmaya ne diyorsun diye sorduğunda, Bakan’ın kendisine “Yangın kapıya dayanınca su kovasının rengine bakılmaz” dediğini aktarıyor. Bakan, IMF’ye yoksullara yardım etmeye kararlı olduğunu ancak toplumsal harcamaları artırmayacağını, ödeme planına sadık kalacağını söylemiş. IMF de bu koşulları kabul etmiş.

Sol koalisyon, toplumsal muhalefeti yatıştırmış, ekonomiyi stabilize etmiş, işsizliği belirgin biçimde azaltmış, ekonomistler “İzlanda mucizesinden” söz ediyorlarmış. Ancak 2012 Nisan’ında genel seçimlerinde Sigkfousen’in oyları yüzde 21’den yüzde 10’a düşmüş. Yeni hükümeti muhafazakârlar kurmuş.
Sanırım, kapitalist devlet, parlamenter sistem, “düzen dışı” partilere çok fazla seçenek tanımıyor. Rejimi değiştirmek isteyenler hızla, gerekirse şiddet yoluyla iktidardan uzaklaştırılıyorlar. Yönetmek isteyenler de “yangın sönünce” eve gönderiliyorlar. Tüm bunlardan çıkarılacak bazı dersler olsa gerek diye düşünüyorum.

Cumhuriyet / 28.08.13