Huzurludur bizim sokak.
Herhangi bir gazetenin büro adresinde ender rastlanacak iklimde bir huzur.
O kadar ki, az ötede uğultusu hiç dinmeyen büyük trafikten, ufacık bir sır olsun sızdırmaz.
Kediler kaçmaz sözgelimi, sokağa girenlerden. Bilakis, daima söyleyeceği bir sözü olan, bir oyundan ötekine süratle geçen çocukların adımlarıyla seğirtir ayaklarınızın dibine.
“Bir daireye, iki ‘bir artı bir’” pazarlıklarıyla yükselen kentsel dönüşüm azgınlığı henüz greyderlerini yollamış değil sokağımıza.
Biraz da bu sebeple olsa gerek, pembe kaldırımları, tepedeki saksılarından mevsim çiçeklerinin sallandığı direkleri, bahçeli küçük apartmanlarıyla, sadece sükûnet vaat eder...
Huzurludur bizim sokak. Yahut biz hala öyle sanmak istiyoruz.
***
Geçen salı gecesi sosyal medyada bilenmeye başlanan kılıçların şakırtısı duyulduğunda, sabah bu fotoğrafın değişeceği az çok kestirilebilirdi.
Sokak başlarında motoru çalışır vaziyette iki devasa TOMA, bir barikata dönüşmeye her an hazır üst üste yığılı demir perdeleri ve bir otobüs dolusu çevik kuvvet...
Gerçekte bu manzara, bir basın kuruluşunu doğrudan hedef gösteren ve sayısı binleri geçen açıktan ölüm tehdidi mesajlarına karşı, devletçe alınması gereken güvenlik önlemlerini ifade ediyordu.
Nitekim, aradan altı gün geçmesine karşın, bu önlemler belli düzeylerde sürüyor
da. Ne ki, ülkeyi yönetenlerin, gazetemizi
hedef gösterme iştahı, aradan beş gün geçmesine karşın, yatışmak şöyle dursun, saat başı güncellenir hale geldi.
Dolayısıyla alınan bunca güvenlik önleminin, İstanbul’da ve Ankara’da Cumhuriyet gazetesini korumaya yetip yetmeyeceği, artık kocaman bir soru işareti olarak havada asılı durmaktadır.
***
Belli ki iktidar partisine, 12 yıldır girdiği bütün seçimleri oylarını artırarak kazanmış olması yetmiyormuş. Belli ki, otoriteye itaati varlık sebebi sayan, bununla yetinmeyip itaat etmeyen karşısında saldırganlığı meşru gören kitleleri konsolide etmek için, inandırıcılığı hepten aşınmaya yüz tutmuş “darbe” retoriğini devralacak yeni bir “fırsat”a ihtiyaç varmış.
Davutoğlu’nun Tekirdağ konuşması gösteriyor ki, Cumhuriyet’in Charlie Hebdo katliamı sonrasında çıkan sayısına özel bir seçkiyle yer vermesi, bir taşla çok kuş vurulabilecek, erken bir seçim kampanyası fırsatı tadında:
“Cumhuriyet Halk Partisi’nin cumhuriyetçiliği cumhurla ilgili değildir. Belki bir gazeteyle ilgilidir. Olabilir. Cumhuriyet gazetesi ile ilgili olabilir. Ama cumhurla ilgili değildir, cumhuriyetle ilgili değildir. Dikkat edin, o gazete Peygamber Efendimize hakaret ima eden karikatürleri bastığında yanında Kılıçdaroğlu vardı, cumhur yoktu. Ama Kılıçdaroğlu o hakaretlerin yanında durdu, arkasında durdu.
İşte biz buradan sesleniyoruz. Her türlü basın özgürlüğü ülkemizde teminat altındadır. Her türlü teröre karşı da her türlü güvence alacağız. Ama milletin değerlerine, hele 1.5 milyar Müslümanın âlemlere rahmet olarak gördüğü Hazreti Peygamber’e hakaret edilmesine izin vermedik, izin vermeyeceğiz.”
***
“Cumhuriyet, cumhur, cumhurbaşkanı, Cumhuriyet Halk Partisi” çeşitlemesi ne kadar da etkileyici.
Ve nasıl da insanların belli dönemlerde; okul, askerlik, cezaevi gibi toplu yaşamak zorunda olduğu yerlerdeki yemekhane taktiğine benziyor.
Misal, bir gün öncesinin kalan pilavdan, ertesi gün kadınbudu köfte yapıldığında, hem malzemeden tasarruf edilir, hem de kitle doyurulur.
Rant ile adalet talebini takasa süren, vekilini lale ihalesi, medyasını kamu bankası fonlarıyla ihya eden bir iktidar için tabii ki şaşırtıcı değil.
Bu konuşmadan birkaç saat sonra, gazetemizin İstanbul’daki merkezinde hilafet bayraklı, tehdit sloganlı pankartların açılması da öyle.
Şaşırmıyoruz; öğrettiniz artık biliyoruz: Siz hedef göstermeyi iyi bilirsiniz.
Bugünün “fırsat menüsü”nü Saray’dan bekliyoruz.
Cumhuriyet / 19.01.15