Halkın bilme hakkı için yola çıkıyoruz - Can Dündar

  • Haber
  • |
  • Basın derleme
  • |
  • 24 Ocak 2017
  • 10:58

Türkiye, tarihinin en karanlık dönemlerinden birini yaşıyor.

Bir dönem Avrupa’nın parlayan yıldızı sayılan ülke, son dönemde dünyanın en büyük gazeteci hapishanesi haline geldi.

Dünyada tutuklu gazetecilerin yüzde 80’i şu anda Türkiye’de…
Basın özgürlüğü indeksinde Türkiye, 180 ülke arasında 151. sıraya gerilemiş durumda… Sudan, Rusya, Pakistan Meksika, daha ön sıralarda…
Zaten kısıtlı olan basın özgürlüğü, 15 Temmuz darbe girişiminden sonra hepten askıya alındı. İlan edilen Olağanüstü Hal döneminde 169 medya kuruluşu kapatıldı, 2000 civarında gazeteci işsiz kaldı. 150 kadar gazeteci halen cezaevinde..

Hükümet, hapiste tek bir gazeteci bile olmadığını, hapistekilerin terör suçlarından yargılandığını öne sürüyor. Çünkü hükümete yönelik her eleştiri, terör veya hakaret suçu kabul ediliyor. Sadece Erdoğan’ın açtığı hakaret davalarından 2500 kişi yargılanıyor.

Özgür basın tam bir kuşatma altında… Gazeteciler, hapishane ile mahkeme arasında mekik dokuyor. Tehdit ediliyor, saldırıya uğruyor, linç ediliyor.
Erdoğan basını böyle susturdu

Erdoğan, basını susturmak için 3 yöntem kullandı:

1) Merkez medyayı, ağır vergi cezaları, hakaret davaları, Radyo Televizyon Üst Kurulu’nun yayın cezaları, ilan kısıtlamalarıyla susturdu.

Her önemli olaydan sonra gelen haber yasakları, akreditasyon sınırlamaları, gazetecilik yapmayı neredeyse imkânsız hale getirdi. Terörle mücadele adı altında, araştırmacı gazetecilik kriminalize edildi.

2) Muhalif yayın organlarına ise “teröre yardım etmek”, “devlet sırlarını ifşa etmek”, “Türk devletine hakaret” gibi suçlamalarla ağır cezalar uyguladı. Bu gazeteler, televizyonlar, radyolar ya kapatıldı, ya yöneticileri tutuklandı. Bazıları fiziki baskına ve saldırıya uğradı. Bazılarına Hükümet tarafından el kondu, kayyum atandı. Hakkında soruşturma açılan gazetelere resmi ilan verilmeyeceği karara bağlandı. Böylece siyasi baskı, ekonomik baskıyla katmerlendi. Bu baskılar, eleştiriyi göze alabilecek gazeteciler ve yayın organları için bir gözdağı oldu. Ve sansürü de aşan bir otosansür mekanizması devreye girdi.

3) Hükümete yakın işadamlarına büyük devlet ihaleleri karşılığında önemli medya organları satın aldırıldı. Bu gazete ve televizyonlar doğrudan iktidarın emrine girdi. Hükümetin propaganda makinesi haline getirildi. Aynı zamanda muhalifleri karalama, tehdit etme, yıldırma amacıyla da kullanıldı. Erdoğan böylece Avrupa’nın en büyük medya patronlarından biri oldu.

Sosyal medya

Türk basınından haber almak neredeyse imkânsız hale gelince, okur ve izleyicilerin çoğu, sosyal medyaya yöneldi. Bunun üzerine iktidar, bu kez sansür makinesini sanal dünyaya yöneltti.

“Twitter, mıvittır hepsinin kökünü kazıyacağız” diyen Erdoğan, dediğini yapmaya çalıştı. Kritik anlarda İnternet’i kesti. Facebook ve Twitter’ı yavaşlattı. İletişime engel olamayınca, buralarda mesaj paylaşanları hedef aldı. Eleştirel mesaj yollayan, hatta bu mesajları beğenip dağıtanlar tutuklanmaya başladı.

Bu arada yine iktidar desteğiyle ve hükümet bünyesinde oluşturulan bir trol ordusu, muhalif görüş bildirenler aleyhine bir tehdit ve sindirme kampanyası başlatarak yıldırma görevi üstlendi. Böylece sosyal medya da bir özgür iletişim alanı olmaktan uzaklaştı.

Yaratılan korku dalgası sonucu, cesurca hükümeti eleştirebilen birkaç gazete ile bir tek televizyon istasyonu kaldı.

Türkiye, bu koşullar altında, tarihinin en önemli referandumuna gidiyor; Meclis’in ve yargının iplerini tamamen Erdoğan’ın eline verecek ve onu ülkenin tek kudreti haline getirecek bir rejim değişikliğine hazırlanıyor.

…ama biz varız. …Ve #ÖZGÜRÜZ

Dün bizler de “tutuklandık”.

Hapsedildik.

Susturulmaya çalışıldık.

Hapiste bile susmadık. Bir yolunu bulup doğru bildiğimizi yazdık, söyledik, haykırdık. Şimdi, Türkiye’deki meslektaşlarımız hapisteyken, baskı altındayken, işsizken, susturulmuşken, üzerimize düşen sorumluluğun bilincindeyiz.

Türkiye, tarihi bir rejim değişikliğinin arifesindeyken, Türk ordusu Suriye’de savaşırken, Türkiye’nin dört bir yanında bombalar patlarken, ekonomi dibe vururken, 15 yıllık bir iktidar en baskıcı final dönemine girerken, sağlıklı haber alamayan okurlara, izleyicilere, gereksinim duydukları haberleri ulaştırmanın zorunluluğunun farkındayız.

Demokrasi, basın özgürlüğü, laiklik, insan hakları, barış, hukukun üstünlüğü, kadın-erkek eşitliği tehdit altındayken, iktidar, muhalefetsiz bir rejimin, yayılmacı bir siyasetin, Batı’dan kopmanın, idam cezasını yeniden getirmenin, halkın bütün kazanımlarını sıfırlamanın hazırlığını yaparken bu ilkelere sahip çıkanlara düşen rolün idrakindeyiz.

Mademki Türkiye’de basın baskı altında…
Mademki medya, bir ölüm sessizliğine sürükleniyor…
Mademki iktidar, kendi medyasını bir propaganda makinesi olarak kullanıyor…
Mademki Erdoğan, herkesi susturarak kolay bir referandum zaferi ve otoriter bir ülke hayal ediyor…

O halde bize düşen, yere düşen gazetecilik bayrağını yerden kaldırmak, yeniden havalandırmak ve “Biz varız. Özgürüz” demektir.

#ÖZGÜRÜZ işte bunun için doğuyor.

Biz kimiz?

Gazeteciyiz. Tek işimiz, mesleğimiz, meşgalemiz, inancımız, tutkumuz, idealimiz gazetecilik…

Bu mesleğe bir ömür verenleriz.
Bu mesleğe yeni bir heyecanla başlayanlarız.
Bu mesleğin önemini bilenleriz.
Bu mesleği yaşatmak isteyenleriz.
Mesleğimizi elimizden almak istiyorlar; özgürlüklerimiz ve meslektaşlarımızla birlikte…
Buna izin vermeyeceğiz.
Kalemlerimizi kırmak, gazetelerimizi kapatmak, radyolarımızı, televizyonlarımızı susturmak, bizi ebedi bir sessizliğe boğmak istiyorlar.
Buna seyirci kalmayacağız.
Okurlar, gerçekleri öğrenmesin, izleyiciler iktidar propagandası dışında bir şey izlemesin istiyorlar.
Buna dur diyeceğiz.
Gazeteciler, ağır bir savaşın mağdurları gibi… İşsiz, sessiz, örgütsüz…
Yeniden bir araya geleceğiz.
Daha özgür bir ortamda, geçmişin hatalarından ders alarak, objektif, cesur, araştırmaya dayalı haberciliğe geri döneceğiz.
Hayati kararların arifesinde olan halka, ihtiyaç duyduğu haberleri ulaştırabilmek için var gücümüzle çaba sarfedeceğiz.
#ÖZGÜRÜZ, işte bu amaçla yayına başlıyor.

Ne yapacağız?

“#ÖZGÜRÜZ, iki dilde, Türkçe ve Almanca yayın yapacak

Halktan gizlenen, sansürlenen, yasaklanan, bilinmesi gereken, dokunulmayan haberleri, çarpıtmadan, abartmadan, objektifliğimizi bozmadan, titizlikle, kararlılıkla, cesaretle vereceğiz.

Haberi yorumdan ayıracağız.
Ama haberleri yorumlayacağız, yorumlatacağız.
Haberin ardında yatan anlamı sorgulayacağız.
Yazıyla, sözle, sesle, görüntüyle okurumuza, izleyicimize ulaşacağız.

Çoğu kendi ülkesinde ses verme şansını, hakkını yitirmiş uzmanlarımız, yorumcularımız, dünyayı ve Türkiye’yi bizler için yorumlayacak.
Türkiye’nin yitirmeye yüztuttuğu bir temel gazetecilik kurumunu, araştırmacı gazeteciliği yaşatmak için seferber olacağız. Derinlemesine, kapsamlı dosyalarla okurumuza haberi geniş bir perspektiften okuma fırsatı vereceğiz.

Üniversitelerinden kovulmuş, kendine dünya üniversitelerinde kürsü bulmuş akademisyenler, ekibimizin ayrılmaz bir parçası olacak ve bizlere “büyük resmi” gösterecek.

Almanya’da yaşayan Türkiyelilerin de sesi olacağız, onların sorunlarına da ışık tutup çözümler için tartışma zemini yaratacağız.

Alman medyasının en iyileriyle anlaşma yaptık. Onların Türkiye ile ilgili yazdıkları haber ve yorumları okurlarımız için tercüme edip yayınlayacağız. Böylece Türkiyeli okurların Almanya’dan farklı yorumları okuyabilmesine olanak yaratacağız. Aynı şekilde Türkiye basınında çıkan haber ve yorumları da Almanca olarak yayınlayacağız. #ÖZGÜRÜZ, hem içiçe hem birbirine mesafeli yaşayan, birbiriyle derdi olan iki toplumun birbirini anlayabileceği, birbirinin haberini, yorumunu, dilini bulup konuşabildiği bir zemine dönüşecek.

Bunu zaman içinde başka dillerde de yapacağız.

Karşılığında, #ÖZGÜRÜZ’ün özel haberlerini de Alman medyasındaki partnerlerimize ileteceğiz.
Haberlerimizi, yorumlarımızı, videolarımızı sosyal medyanın engellenemeyen okyanusunda dolaşıma sokacağız.
Sanal dünyanın çoğaltma potansiyeli, haberlerin gizlenmesini, sansürlenmesini, yasaklanmasını imkânsız hale getirecek.

Yola çıkarken

CORRECTIV, medyada araştırmacı gazeteciliğin sembolü olmuş isimlerden biri… Hazırladıkları dosyalarla, Alman basınında haklı bir üne sahipler.

Şimdi Türkiye’den gelen bir avuç gazeteci, CORRECTIV ile birlikte, Almanya’da Avrupa’nın çeşitli ülkelerinden gelmiş meslektaşlarıyla güçlerini birleştirerek ellerinden alınan kalemlerini, basın özgürlüğünü, halkın bilme hakkını, demokrasiyi savunmak üzere yola çıkıyor.
Yepyeni bir deneyim bu…

Çağımızda özgür düşüncenin asla susturulamayacağını kanıtlamaya çalışan bir inisiyatif…
Baskı rejimleri altında görev yapmaya çalışan diğer dünya medyasına örnek olmaya aday bir girişim…
Sansürsüz haberciliğin, cesur gazeteciliğin savunma hattı…
Farklı görüşten gazetecilerin, baskı altında gerçeği, mesleklerini, özgürlüklerini, ülkelerini savunma refleksi…
Bir uluslararası dayanışma örneği…

Destek olun

Öyle bir çağdayız ki, yeryüzünün bir köşesinde gizlenen gerçek, diğer köşelerindeki özgürlüğü gölgeleyebiliyor.

Öyle bir çağdayız ki, yeryüzünün bir köşesinde gizlenen bir gerçeği, diğer köşelerde aydınlatmak mümkün olabiliyor.
Bunu biliyoruz.
Seçmen doğru haber alamazsa sağlıklı karar veremez.
Gerçeğin aydınlatılması, haber verme/alma hakkının savunulması için desteğinizi istiyoruz.
Yardıma hazır olanları, #ÖZGÜRÜZ’ün kurduğu ‘Destekçiler Kulübü’ne katılmaya, hakikat için mücadele veren özgürlük savaşçılarına katkı sunmaya davet ediyoruz.
Tamamen şeffaf, daima cesur ve tümüyle bağımsız olmaya söz veriyoruz.
Çıktığımız yolda yalnız olmadığımızı biliyor, desteğinizle büyümeyi, çoğaldıkça güçlenmeyi ve Türkiye’de yitirdiğimiz basın özgürlüğünü yeniden inşa etmeyi hedefliyoruz.
Katkı sunun.
Yanımızda olun.
Haberin bağımsızlığını, yazının özgürlüğünü, sözün gücünü birlikte savunalım.

ozguruz.org / 24.01.17